Sevgili okurlar; sıcak yaz aylarına girdiğimiz sırada art arda yaşanan beklenmedik -ya da beklenen- olaylarla sarsılıyoruz. İsrail’in bir yardım gemisine saldırması, dünyanın karşısına aldığı İran’ın yanında bulunmamız, anayasa değişikliklerinin yarattığı sıkıntılar gündemimizi dipsiz kuyuya çeviriyor.
BM kararı
Geçen haftanın sonuna damgasını vuran en önemli gelişme Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik yaptırım kararlarına Brezilya ile birlikte “Hayır” oyu vermemiz oldu. Rusya’sından Çin’ine, Avrupa’sından Amerika’sına kadar her ülkeyle ters düşmeyi göze alan iktidar, acaba Türkiye’yi çok büyük sıkıntıların içine mi sokuyor?
Cevabı zor soru
Bu sorunun cevabı elbette sadece “Evet” veya “Hayır” denecek kadar basit değil. Türkiye’nin büyük bir maceraya girdiği, bunun bedelini ağır biçimde ödeyeceğimiz söylenebilir. Elbette bu ülkenin vatandaşı olarak tersinin olmasını arzularız. Türkiye’nin bundan “bölgenin lideri” olarak çıkması olasılığını da göz ardı etmemek gerek. Ama çok zor.
Türkiye’nin görünümü
Niyet ne olursa olsun, iktidarın tavrı Türkiye’yi “aykırı” konuma getirmiştir. Ayrıca bu “aykırılık” olumlu yönde bir aykırılık da değildir. Türkiye bir yandan terörist olarak tanımlanan Hamas’ın, diğer yandan da yine teröre destek veren üstelik bir çılgınlıkla dünyayı kana boyama tehdidi taşıyan İran’ın yanında durmaktadır.
Büyük Orta Doğu projesi
Sanıyorum, iktidarı bugünkü yola sokan faktörlerin başında, Bush döneminde başlatılan “Büyük Orta Doğu projesi” geliyor. Amerika, Orta Doğu bataklığından artık kurtulmak istiyordu. Bunun için bölgede bir “ağabeye” ihtiyaç vardı. Neredeyse hepsi diktatörlüklerle yönetilen Arap ülkelerinin bu görevi üstlenmesi mümkün değildi.
Türkiye çok farklı
Oysa tam bölgede olmasa da hemen yanı başındaki Türkiye, laik, demokratik, çağdaş yapısıyla aslında bu role biçilmiş kaftandı. Ancak sorun şuydu: Türkiye bir İslam ülkesi olmasına rağmen, Arap ülkeleri gibi değildi. Yaşam biçimi farklıydı üstelik tarihsel nedenlerle arada görünmeyen bir düşmanlık da vardı. Türkiye bütün bölge ülkelerinin üstünde olmasına rağmen ağabey olamıyordu.
Daha Müslüman Türkiye
İşte Amerika’nın akıldaneleri “Eğer Türkiye daha fazla İslamcı görünür, yönetime de dini inancını daha öne çıkaran bir parti gelirse işimiz kolaylaşır” fikrini ortaya attılar. Ancak Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet’le çağ atlayan Türkiye’nin daha İslamcı bir görünüm alması da pek kolay gerçekleştirilecek operasyon değildi.
28 Şubat harekâtı
Sahte demokratlar tarafından “askeri müdahale” olarak nitelenmek istenen 28 Şubat aslında bu operasyonun en büyük ayağıydı. Sözde irticaya karşı gibi yürütülen faaliyetler İslamcı akımların daha da gelişmesine ve sonunda iktidara gelmesine yol açtı. Büyük Orta Doğu projesi de artık hayata geçirilebilirdi.
İktidar bunu çok sevdi
Büyük Orta Doğu projesi bugünkü iktidar tarafından çok benimsendi. Başbakan Erdoğan ısrarla Büyük Orta Doğu projesinin eş başkanı olmakla övünürken, aslında dünya dengeleri de beklenmedik biçimde değişiyordu. Irak’ın devreden çıkması, İran konusu, Orta Doğu sorununun Gazze’ye indirgenmesi gözleri dünyanın başka yerlerine çevirmeye başladı.
Orta Doğu’nun durumu
Orta Doğu’da her ne kadar barış sağlanmadıysa da, bölge yakın geçmişe göre artık çok farklı. Öncelikle Batı enerji stoklarını ve yollarını Rusya’nın da desteğiyle şimdilik güvence altına aldı. Sorun İran’a doğru kaydı. Afganistan’dan başlayan coğrafya daha önemli hale geldi. Bu anlamda Türkiye’nin ağabeyliğinin de eski cazibesi kalmadı. Obama yönetimiyle birlikte bu daha belirgin hale geldi.
Türkiye’nin atakları
Orta Doğu’da etkin olma planının suya düştüğünü gören iktidar ise 2007 seçimlerinde kazanılan zaferin verdiği güçle bu planı bizzat yerine getirmeye karar vererek atağa kalktı. Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” olarak tarif ettiği yeni politikanın temeline “Orta Doğu sorununu çözmeye çalışan Türkiye” oturtulmak istendi.
Planın özeti
Kulağa hoş gelen planın özeti şöyle: Türkiye yıllardır komşularıyla gereksiz sorunlar yaşıyor. Bunu düzeltmek gerek. Irak zaten yok olmuş gibi, Kürt açılımı ile bölgede egemen oluruz. Suriye’yi Amerika’nın nasihatlerini iletip yola getiririz. Doğalgazda Rusya’ya bağımlı hale gelirsek sorun yaşamayız. Ermenilerle sınırları açarız. Bulgaristan zaten sorun değil. Yunanistan’ı da erteleriz.
Buradan Orta Doğu’ya
Komşularıyla “sıfır sorun” aşamasına gelen Türkiye’nin elini artık Orta Doğu’ya uzatması şaşırtıcı olmayacaktır. Burada da İsrail’i aşmak için Hamas üzerinden Filistin konusuna müdahil olmak gerekiyordu. Türkiye’nin bastırması ile İsrail’in gerileyeceği, taviz vereceği hesap ediliyordu. Sonuçta Türkiye’nin bölgede kazanmaması için hiçbir neden yoktu.
Yeni Osmanlıcılık akımı
AKP’ye akıl veren çevreler bunu “Yeni Osmanlıcılık” olarak tanımlıyor. Nasıl Osmanlı eskiden “emperyal ama emperyalist olmayan” bir devletti ve tüm bölgede hüküm sürüyordu, o halde şimdi de diplomasi yoluyla bu yine sağlanabilirdi. Böyle bir plan iç politikada da etki yaratacağı için AKP iktidarı yerini iyice sağlamlaştıracaktı.
Evdekine uymayan hesap
İktidar Yeni Osmanlıcılık hayaliyle bugün Orta Doğu sorununu çözebileceğine inanıyor. Hamas’ı yola getireceğini, Filistin’de gerçek anlamda bir devlet kurulacağını, İran’ı dizginleyip dünya sistemine katabileceğini düşünüyor. İktidar sözcüleri öyle bir havadaki “Bunu biz yapmazsak kim yapacak ki?” gibi olağanüstü özgüvenli soru sormaktan bile çekinmiyor.
Çok ilginç sorular
Oysa sorun acaba iktidarın sandığı gibi mi? Filistinliler gerçek anlamda bir devlete kavuşmak istiyor mu, Hamas Gazze’deki ablukanın kalkmasından yana mı, İsrail Hamas’ın dinci teröründen kurtulmayı amaçlıyor mu, İran’ın amacı nükleer silah yapmak mı, bölge hâkimiyeti kurmak mı? Sorulara dikkatli bakarsanız yeniden düşüneceğinizi tahmin ediyorum.
İsrail duvarı çıktı
Sanıyorum bu düşüncede en hesaplanmayan şey İsrail’in sert tepkisi oldu. İktidar Davos’taki çıkıştan sonra Türkiye’de yaratılan “kahramanlık” havasının İsrail’i de etkileyeceğine inandı herhalde. Türkiye’nin sert çıkışları, Hamas üzerinden “insani duygularla” yapılacak baskılardan İsrail’in korkacağı düşünüldü. Bunun iç politikaya olacak etkisi de işin cabasıydı. Ama olmadı. İsrail beklenmedik ve alçakça bir cevap verdi.
İpin ucunu kaçırmak
Gözlediğim kadarıyla İsrail’in alçak saldırısı iktidarda müthiş bir travmaya neden oldu. Yeni Osmanlıcılık planındaki bu ağır gedik iktidarın dengesini de bozdu. Hemen ardından gelen İran kararında Türkiye’nin kullandığı oy bu öfkenin yarattığı paniğin sonucudur. Bu oyla Türkiye sonu belirsiz bir yola girdiğinin herhalde farkındadır. Ki umarım bu yöndeki tahminler tutmaz. Hepimiz aynı ülkedeyiz çünkü.
Hayır yerine çekimser
Oysa Türkiye, sert bir tavırla BM’de “Hayır” oyu yerine “Çekimser” kalabilirdi. Bana göre çekimser kalsaydık, iktidarın “Hayır” oyu için kullandığı argümanlar daha güç kazanırdı. Türkiye uluslararası karara karşı çıkmayan, ama sorunu çözebilmek için elinden geleni yapan ülke konumunu korurdu. Şimdi bu şans çok küçük bir olasılık. Hepinize iyi haftalar dilerim...