'AK Parti, Batı'yı da arkasına alarak Kemalist-militarist rejimi dönüştürdü, dönüştürüyor. Şimdi AK Parti'yi eksen kaymasıyla suçlayanların yapmak istedikleri bu süreci durdurmak.
Amaç, 'İslamcı AK Parti Doğu'ya döndü' söylemiyle Batı'yı korkutmak, AK Parti'den uzaklaştırmak ve de Batı'yı yeniden Kemalist-militaristlerin safına çekmek.
Unutmamakta fayda var; AK Parti'nin iktidar başarısının arkasında birçok faktörün yanında Batı ile kurduğu 'özel' ilişki de vardı. Batı, muhafazakar bir geçmişe yaslanan ama piyasa ekonomisini, demokratikleşmeyi ve AB üyeliğini gerçekleştirmek için çabalayan, bir yandan da medeniyetler çatışmasına anti-tezler üreten AK Parti iktidarından genel olarak rahatsızlık duymadı. Aksine, değişimci dindar/muhafazakar çevrelerin sözcülüğünü üstlenen AK Parti adeta 'model' bir parti idi. İslam'la demokrasinin, piyasa ekonomisinin ve hatta Batı'nın birlikte, bir arada olabileceğini ifade ediyordu; ve bu anlamda da tarihsel bir fırsat olarak görüldü Batı'da.
Bu arada AK Parti'nin alternatifi olan Kemalistler içe kapanmacı, ulusalcı ve hatta zenofobik bir tutum sergiliyordu. AB üyeliğine de demokratik reformlara da karşı çıkıyor, Batı karşıtlığını kimliğinin ana ekseni yapıyordu. Dindar/muhafazakarlar ise tam tersi, Türkiye'de değişimin, modernleşmenin ve hatta Avrupalılaşmanın taşıyıcısı haline gelmişlerdi.
Böylesine 'yeni' bir durumda Batı ile Kemalistler arasındaki 'tarihsel blok/ittifak' koptu. Kemalistler artık modernleştirici bir güç olarak görülmüyorlardı, çünkü artık 'modernlik' salt 'kültürel' tanımlanmıyor, 'yaşam biçimi'ne indirgenmiyordu; demokrasi, farklılıklara saygı, çoğulculuk demekti. Oysa Kemalistler Türkiye'nin 'çağdaşlaşmasının' önündeki bir 'engel'e dönüşmüştü. Bölgesel vizyonlarıyla da tehdit olarak algılanıyorlardı.
Dünyada yalnızlaşan Kemalistler AK Parti'yi 'ılımlı İslam'cılıkla da suçladılar, BOP eşbaşkanlığıyla da. Kapatma davasının iddianamesine bile soktular bu saçmalıkları. Şimdi ise kaybettikleri 'müttefikleri'ni İsrail lobisinin ve 'neo-con'ların yardımıyla geri kazanmak istiyorlar.
İşte 'eksen kayması'nın bu denli gündeme gelmesinin arkasındaki nedenlerden biri Kemalistler ile Batı'nın barıştırılmak istenmesi. Taşeronlar ise İsrail lobisi ve bir medya grubu. Bunu gerçekleştirmenin yolu olarak da AK Parti'nin 'İslamcı' bir parti olarak 'Doğu'ya döndüğü iddiasını ortaya atıyorlar.
İçte ve dışta böyle bir çaba sergilenirken hâlâ 'milli görüş' veya 'radikal İslam' çizgisinde duranlar, 'evet AK Parti Batı'yı bıraktı Doğu'ya döndü, çünkü hâlâ kimliği İslamcı' demek aculluğuna düşüyor.
Bunları okudukça ve dinledikçe Bernard Lewis gibi oryantalistler ile radikal İslamcıların fikir ikizliği aklıma geliyor. Orayantalistler için İslam sadece bir din değildir, ideolojidir; radikaller için de. Oryantalistler gibi İslamcılar da katılır İslam ile demokrasinin uzlaşmaz olduğuna. Oryantalistler 'medeniyetler çatışması' der, radikaller onaylar...
Teslim edelim; son dönemde 'Gazze' meselesi üzerinden AK Parti'yi 'İslamcılaşmak'la suçlayıp Batı'dan koparmaya çalışanlar olduğu kadar; bu meseleyi AK Parti'yi 'İslamcılaştırmak' için fırsat olarak gören 'eski tüfekler' de var.
Bunlara sorum şu: İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman neden 'AK Parti Türkiye'yi İran olmaya doğru götürüyor' diyor? Neden AK Parti'nin 'İslamcı kaygılarla' Türkiye'nin eksenini kaydırdığı iddia ediliyor? Çünkü 'İslamcı' kimliğe indirgenen bir AK Parti'nin siyaseten etkisizleşeceği, yalnızlaşacağı ve zayıf düşeceği bekleniyor da ondan. Üstelik bu doğru bir öngörü. Sorun, bu hesabı görmeyip, Gazze duyarlığını partiyi İslamcı kimliğe çekmek için fırsat görenlerde...
AK Parti, Batı ile Kemalistler arasına girerek 'tarihsel blok'un çökmesine neden olmuş ve böylece iktidar alanını genişletmişti. Eksen tartışmalarını gündeme getirenler Batı ile Kemalistler arasındaki 'tarihsel ittifak'ı yeniden kurmaya çalışıyorlar. AK Parti hem kendi saflarından hem de Batı'dan gelen seslerle tahrik olup 'aradan' çıkarsa muhaliflerine çok geniş bir alan açmış olur. Sonuç da 'Kemalizm'in yeniden dirilişi'dir ki o zaman kimse Batı'yı suçlamasın.
İsrail’in kanlı saldırılarına maruz kalan Mavi Marmara gemisinin genç kaptanı
Mahmut Tural konuştu. Tural, İsrail’in saldırmadan önce kendilerini
uyarmadığını söyledi. Yol boyunca İsrail’in belirlediği kara sularına
girmediklerini ifade eden Tural, “Ancak İsrail bizi suçlu göstermek için kendi
sularına girmeye zorladı. Ancak ben rotayı değiştirerek buna izin vermedim”
dedi.