| |
|
Generalleri görevden almanın anlamı...
Ali BAYRAMOĞLU [email protected] |
|
Türkiye'nin değişim öyküsünde askeri vesayet rejiminin kırılması en önemli, en önde gelen gelişme olmuştur.
Bu çerçevede son dönemde siyasi iktidarın attığı keskin adımlarla sivil ve siyasi alanı fiilen genişletme politikaları izleniyor.
Bu fiili adımlarla yerleşik militer ve devletçi gelenekler altüst edildi.
4 Ağustos 2004 tarihli Yüksek Askeri Şûrâ bu açıdan son büyük hamleydi. Askeri teamülleri yıkan, yasanın gereğini yapan, diğer bir ifadeyle askeri terfileri her açıdan ve her düzeyde siyasi iradenin denetimine açan yasa yorumu ve uygulama hayata geçirildi.
Önceki gün ise ikinci dev adım atıldı.
Sivil irade idari bir işlemle üç generale görevden el çektirdi.
Ve bunlar generallerin bağlı olduğu askeri yapılarla ilişkili bakanlıklar tarafından yapıldı.
Neden dev adım?
Çünkü bu adım yetki-sorumluluk bütünlüğünü oturtma yolunda atılmış son derece etkili bir adımdır. Sorumlu ama yetkisiz bakanlıklar (jandarma karşısında İçişleri, Genelkurmay karşısında Milli Savunma bakanlıkları) ile tüm yetkiye sahip ama bundan dolayı siyasi sorumluluk taşımayan (bir tür dokunulmaz) askeri yapılar arasındaki garip ve ters ilişki Türkiye'de askeri vesayet sisteminin temel taşlarından birisini oluşturur.
Atılan son adımla, Ergenekon davasında yargılanan bazı generallere görevden el çektirilmesiyle yerinden oynatılan taş işte bu olmuştur.
Anlam sembolik olarak da büyüktür...
Değil mi ki, demokratik hukuk devletlerinin temel prensibi askeri otoritenin siyasi otoriteye kayıtsız şartsız bağlılığıdır. Bu durumda darbe yapma suçuyla yargılanan generallerin bulundukları görevlerden açığa çekilmeleri, bunun siyasi irade eliyle yapılması demokratik hukuk devletlerinin kaçınılmazıdır.
Siyaset siyasi alana sahip çıkmakta, askeri kışlasına itmekte, dahası kışla açısından da denetimin ilk adımlarını atmaktadır.
Bunlar önemlidir.
Türk siyasi tarihi, asker ile siyasi otorite arasında gergin ilişkilerde doğal olarak pek çok iniş çıkışa, pek çok tasfiyeye tanık oldu...
DP hükümetinin ilk döneminde, 1950'de, Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olduğu dönemde Menderes'in bir gecede emekliye sevk ettiği 10'u aşkın general ve komuta kademesinin yenilenmesi örneği bunlardan sadece biridir.
Ancak altını özellikle çizmek gerekir, o tür tasfiyelerle bugün yaşanan gelişme ve gelişmeler arasında büyük fark vardır.
Siyasi otorite bugün münferit bir durumun ve sıradan bir kendisini koruma hamlesinin çok ötesine geçmiş, köklü ve sürekliliği olan bir değişimi harekete geçirmiştir. Atılan adımlar arka arkaya bir birikim oluşturmakta, her tasfiye ya da tedbir sivil havuzu güçlendirmekte, askeri vesayet haznesini ise boşaltmaktadır.
Kimilerinin sorduğu "neden şimdi", "neden bu askerler", "iktidar kendisi için mi yapıyor, ilkesel mi davranıyor" türü sorular anlamsızdır.
Sivilleşme süreçleri çatışma süreçleridir.
Siyasi alanda, süreklilik içinde yaşanan değişimlerde adımlar koşulların ve çatışma anlarının gerektirdiği, mümkün kıldığı zamanlamalar içinde atılır, hatta bazen el kol yordamıyla ilerlenir.
Yol sadece çatışmalı değil aynı zamanda uzundur...
Bu iş sadece İspanya'da, Arjantin'de onlarca yılı almıştır.
Değişmekte olduğunu söyleyen CHP olup biteni "sivil darbe" olarak açıklıyor...
Ne vahim...
Böyle düşünenlerin kendilerini ve zihniyetlerini gerçekten gözden geçirmeleri gerekiyor.
Asker meselesi turnasol kâğıdıdır.
|
|
|