|
|
Ahmet ASLAN
Bölgesel güç: Türkiye
|
|
|
|
|
'Yusuf'un Rüyası'
Fatma BARBAROSOĞLU
|
|
Bazı olaylar zamanı ikiye böler.
"Ondan" önce ve "ondan" sonra olarak.
Semih Kaplanoğlu'nun Kusturica protestosu sanatın zamanını ikiye böldü.
Bundan sonra her sanatsal protesto Semih Kaplanoğlu adı anılarak tekrarlanacak.
Kaplanoğlu'nun duruşu ateşin içinde solmayan gül duruşu idi.
Etkisinin bu kadar büyük ve derin olmasının sebebi bu.
Lakin ateşin içindeki solmayan gül duruşunu, anlayanlar anlar.
Anlamayanlar; yersiz, lüzumsuz bulur.
Kraldan daha kralcı olurlar, savunmanın ayarını kaçırarak.
Böyledir dünyanın işleri.
Hepimiz her konuda anlaşıyor olsaydık, belki burası dünya değil cennet olacaktı.
Lakin dünyadayız.
Sanat-siyaset ilişkisi üzerinden tartışıldı mesele.
Doğrudur tam da burudan tartışılmalıdır.
Sanatçının dünyaya karşı aldığı bir tavır yoksa yaptığı "iş" piyasa tezgâhının düğümleriyle örülüdür. Bir kıymete sahip değildir. Etiketinin olması onun fiyatının olduğunu gösterir kıymetli olduğunu değil.
Hint kanı ve İngiliz onuruyla "seçkin"; Nobel ödülüyle "şöhretli" adam protesto edilirken bir kere daha hatırlandı Semih Kaplanoğlu.
Edebi kamunun kazanı kaynarken muhteşem bir şey oldu. TİMAŞ, Semih Kaplanoğlu'nun "Yusuf Üçlemesi Yumurta, Süt, Bal" ile birlikte; Uygar Şirin Semih Kaplanoğlu yapmış olduğu nehir söyleşiyi "Yusuf'un Rüyası" olarak çok şık bir ambalaj ile edebi kamuya armağan etti.
Filmlerin güzelliği çok konuşuldu. Dilerim Semih Kaplanoğlu'nun "Yusuf'un Rüyası"ndan gençler nasibini alır.
Sinematografik bir zamanı yaşıyoruz. Yönetmenlerle yapılan söyleşileri çok önemli buluyorum. Dileğim ülkemizin Sosyoloji ve Felsefe bölümleri; sadece ve sadece Durkheim'e tutkallanmış ve tutuklanmış hallerinden artık kurtulurlar da bir an önce günümüzün sosyolojisini yapabilmek için gençlere sinema üzerinden "görme" yi temrin ettirirler.
Sosyoloji sadece kitaplardan yapılabilecek bir şey değildir. Bakınız Sennet, Zanaatkâr adlı kitabında öğrenme biçimlerini yemek kitapları üzerinden anlatıyor. Yemek kitabı mı? Evet, yemek kitabı.
Sosyolog adaylarına tavsiyem: Önce Sennet'in Zenaatkar isimli kitabının 239–253'üncü sayfalarını okuyunuz. Daha sonra 2009'da vizyona girmiş olan başrollerini Mery Streep ve Amy Adams'un paylaşmış olduğu Julie&Julia isimli filmi seyredin. Daha sonra tekrar Sennet'in Julia Child'in yemek yapışını analiz ettiği bölümü okuyunuz.
Okuduktan sonra "sosyolojik düşünme"nin nasıl bir şey olduğunu kavrayıp heyecanlanacaksınız. Siz de Sennet gibi bir şey yazmak isteyeceksiniz. Ama durun. Acele etmeyin. Siz ancak onun yaptığına benzer bir şey yapabilirsiniz. Ve bu "benzer" şeyi yapmak sizin için çok önemlidir. İşte o benzer şeyi yapmak için Semih Kaplanoğlu'nun üçlemesini seyredin önce. Sonra "Yusuf'un Rüyası"nı okuyun. Ve tekrar filmleri seyredin. Eğer bu tavsiyemi yerine getirirseniz inanın bana muhteşem bir "görme" temrini yapmış olacaksınız.
Haşmet Babaoğlu "Yusuf Üçlemesi" için insanın temel varoluş sorunlarını deştiğini söylemişti. Deşmek kelimesini Semih Kaplanoğlu'nun vizyonu için kullanmak çok yerinde. Haşmet Babaoğlu'nun onca gerilimine karşın "sevecen ve hüzünlü bir okşayış olarak" gördüğü filmlerin Türk seyircisine tuttuğu aynaya düşen görüntüleri ise ayrıca tartışma konusu yapmak gerekiyor.
Yani sosyologlar iş başına!
|
|
29 Kasım 2010 - 08:07:37 |
|
|
Dolar |
|
|
1.500
|
1.510
|
|
Euro |
|
|
1.950 |
1.965 |
|
Sterlin |
|
|
2.314 |
2.355 |
|
Altın |
|
|
66.33 |
67.00 |
|
IMKB |
|
|
65350 |
|
|