Hatırlayanlarınız çıkacaktır: 1979 şubat ayında gerçekleşen İslâm Devrimi sonrasında, İranlı öğrenciler, 'casuslar yuvası' olduğunu ilân ettikleri Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği'ni bastı. İşgal tam 444 gün sürdü (4 Kasım 1979 - 20 Ocak 1981). ABD'de başkanlık yarışında Jimmy Carter'ın rakibi Ronald Reagan'ın seçilmesini sağlayan sürece yol açtı o olay; Reagan'ın başkanlık yemini ettiği gün Tahran tarafından serbest bırakıldı Amerikalı rehineler...
O olayın doğal bir sonucu da, dilim dilim kıyılmış Büyükelçiliğe ait bütün yazışmaları, belgeleri, öğrencilerin, aylar süren titiz bir çalışma sonucu yeniden biraraya getirerek bir dizi kitap halinde yayınlamalarıdır. Dünya, ilk kez, o vesileyle, bir ülkenin başka ülkelerle ve temasta olunan kişilerle ilgili ne düşündüğünü o kitaplardan öğrenmişti.
ABD hükümeti, o belgelerin 'gerçekliğini' hiçbir zaman kabul etmedi.
Wikileaks belgelerini ise reddetmedi ABD hükümeti. Daha henüz ucu göründü gizli belgelerin, yüzbinlerce yazışma ve bilgi notu arasından özel seçilmiş 226 adedini ilk olarak paylaştı Wikileaks çünkü; arkası gelecek...
'Diplomasi' açık ve resmi casusluk mesleğinin adıdır. Uluslararası arenada ülkeler kendileri hakkında bilgi toplanmasını, toplayan 'diplomat' kimliğine sahipse yasal kabul eder; diplomat olmayan yabancıların veya onlar adına bilgi toplayan başkalarının faaliyetini 'casusluk' sayar. Diplomat lâzım olabileceğini düşündüğü her bilgiyi merkeze geçer, daha derli toplu raporları da derlediği bilgi kırıntılarından yararlanarak kaleme alır.
Yayınlanan belgeler, büyük çapta, Ankara'da görevli Amerikalı diplomatların Ak Parti ve Türk siyasi hayatı hakkında yaşadığı şaşkınlığı yansıtıyor. Keşke 3 Kasım 2002 öncesine dair raporlar da yayınlansa... Tanımadıkları kişilerden oluşan bir partinin sürpriz bir biçimde iktidara geldiği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldıkları. 1 Mart (2003) tezkeresinin tokat olarak yanaklarında patladığı, buna karşılık etrafta ne duydularsa Washington'a göndererek kendilerini haklı çıkarmaya çalıştıkları görülecektir...
İlk tertip belgelerden elde edilen izlenim bu işte: Ak Parti'nin iktidara yürüyüşünü bir türlü fark edememenin, 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçeceğine kendini şartlandırmanın ve âmirlerini sürekli 'Merak etmeyin, her şey yolunda' masalıyla uyuttuklarının utancıyla kaleme alınmış 'bohçacı dedikodusu' tarzı çiziktirmeler...
Bu tespitimiz yine de Wikileaks tarafından açıklanan belgelerin önemini küçültmez.
Elde artık Amerikan diplomasisinin düzeyine işaret eden bir belgeler yığını bulunuyor. Bunlar arasında devletten devlete görüşmeler sırasında alınan notlar ve politik pozisyonları açıklayan metinler de var. Ülkeleri temsil edenlerin, devlet ve hükümet yetkililerinin, muhataplarına ve birbirlerine gösterdikleri yüz ile, birbirlerinin arkasından konuşurken sergiledikleri yüz arasında farklar varsa, bu, başka nasıl anlaşılabilirdi?
Wikileaks, resmi sıfat taşıyan casusların başkentlerine gönderdikleri dedikodulara göz atma fırsatı verdiği için değil, ama görüşme notları ve pozisyon açıklayıcı metinlerin ilk elden bilgiler sağlaması açısından olağanüstü değerli. Tayyip Erdoğan'ın 'aşırı gururlu', Ahmet Davutoğlu'nun 'yeni-Osmanlıcı' olduğu yakıştırmalarının veya aslı esası olmayan başka iddiaların kıymet-i harbiyesi yok elbette...
İçeride, kendi halkları önünde savundukları politik tavırlar ile konuştukları Amerikalı diplomatlara anlattıkları arasında tam bir zıtlık bulunan liderler için ise, bu belgeler, bir idam fermanı gibi...
'Pandoranın kutusu' gibi bir şey bu Wikileaks belgeleri... 1979 Büyükelçilik baskını siyasi etkisini yalnızca ABD'de göstermişti; bunun etkileri daha yaygın ve daha sert olacağa benziyor.