Braudel'e soracak olursak toplumlar tarihte üç nesil içinde değişikliğe uğrar. Bu süre 90, 100 veya 120 yıl olabilir.
Üstada göre "Bu zaman zarfında bir toplum kökten değişir."
Tarihçilerin önünde ihtiramla eğildiği Braudel'e itiraz edecek değiliz.
Lakin mezkur teori her zaman geçerli olamaz. En azından teorik olarak...
Faraza, Özdemir İnce'den müteşekkil bir toplum değil 120 yıl, bin yıl geçse gram değişmez.
Ben bunu bilir, bunu söylerim.
Haa, derseniz ki; bir toplumun A'dan Z'ye Özdemir İnce'lerden ibaret olması eşyanın doğasına, Sünnetullaha, yani Allah'ın merhametine aykırıdır, o başka tabii!
Şuncağız da aklınızın bir köşesinde bulunsun ama: "On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan" coşkusuyla, her kafa yapısının Özdemir İnce gibi olması tasarlanmış, hedeflenmiş, dahası eğitim müfredatımız buna göre düzenlenmiştir.
Millet "CERN"de "Kara delik" oluşur mu diye korkuyor veya "Wikileaks belgeleri" dünyayı sarsıyor, o bildiğini okuyor.
Öyle sosyal tarih mülahazalarına, demokratikleşmeye, değişimin yasalarına falan hiç kafa yormadan basıyor yaftayı.
O'ooh ne "rahat" değil mi?
Orhan Veli'nin "Cımbızlı Şiir"indeki haletiruhiyenin tastamam "irticaya" takıntılı versiyonu.
Hiç kusura bakmasın ama Sayın Kılıçdaroğlu da çok "rahat" bir kişilik.
Her şeyden evvel o da hiç değişmiyor. Değişir gibi yapıyor sadece.
Ahmet Kaya'nın kabrini ziyaret ediyor, demokratlıktan yana üç-beş revnaklı cümle kuruyor hepsi bu işte.
"Tayyip Erdoğan'ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı var" şeklindeki Wikileaks mahreçli müstekreh bir yalana sarılıp "Somut bilgiler ortaya konmazsa Sayın Başbakan bu iddiaların altında kalır" diyor.
Başbakan "İddiayı ortaya atan da yazan da alçaktır" deyince, "İddia benim değil ABD'nin..." diye kıvırıyor.
Madem öyle neden mahut iddianın borazanlığını yapıyorsun?
İddiayı ispat külfetinin iddia makamına ait olduğunu bilmiyor musun?
Hiç yakışıyor mu?
Not 1: Necip Fazıl, Turgut Özal ve Sabahattin Zaim'in cenazelerine benzer bir kalabalık vardı Fatih Camii'nin avlusunda.
"Ahmet amcamız" gönüller sultanına bağlı bir gönül eri, inanmış bir adamdı. "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz" kutlu sözüne mazhar olmuştu. (Allah şefaatine nail eylesin.)
Not 2: "Wikileaks'e göre ABD Türk köşe yazarlarını nasıl görüyor?" başlıklı dünkü naçizane yazımda, her şeyden evvel köşe yazarlarımız olmadık iddialara, dedikodulara hepten kaptırıp gitmesinler demek istemiştim.
Yani, köşe yazarlarına dair o ifadeler daha çok "yabancılaştırma efekti" mesabesindeydi.
Ne ki, "ABD'nin AKP'yi gözden çıkardığını söylemekle kulağa kar suyu kaçırmak hususunda usta olduğunu ispatladı. Güvenilir kişilik." şeklindeki ifademize Mehmet Ali Birand'dan mail yoluyla itiraz geldi:
"Sayın Tuna,
Ben yazılarımda 'ABD'nin AKP'yi gözden çıkardığını' hiçbir zaman söylemedim. Zira bunun doğru olmadığını en iyi bilecek konumda ve deneyimde olan bir kişiyim. Böylesine güçlü bir iktidarı kimse gözden çıkaramaz. Beğenmediği politikalarından dolayı küçük küçük faturalar çıkarır ancak, ilişkilerini hiçbir şey olamamış gibi de sürdürür. Ben de bunun altını çizmiştim. Sizin yazılarınızı ciddi bulduğumdan dolayı bu notu gönderme ihtiyacını hissettim.
Saygılarımla,
M.A.Birand"
Cevap hakkına saygı duyduğum için şekli şemailine kadar aynen aktardım ama bu son olsun.
Hayır yani, dünkü yazımdan hareketle Ahmet Hakan "Ben kulplu beygir değilim", Ruhat Mengi de "Ben düdüklü tencere değilim" diye açıklama gönderirse ben ne yaparım!
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)