Kaynaklar “İsviçre’de 8 ayrı hesabı olduğunu söylüyorlar” demiş Başbakan için...
Tayyip Erdoğan da inanılmaz derecede öfkelenmiş “Söyleyenler ve araştırmadan manşete taşıyanlar alçaktırlar...” demiş...
Gazeteciliğin bir trik noktası var...
Birisi bir demeç verir, felaket bir demeçtir, suçlamaların bini bir paradır...
Gazeteci başına ve sonuna bir tırnak koyar, haberi manşetten köpürterek verir...
Suçlanan gazeteyi aradığında “Kardeşim ne yaptınız siz” dediğinde, cevap hazırdır:
“Biz yapmadık... Adam demeç vermiş... Biz demeci yayınladık...”
Gazeteci çarpıcı manşet bulduğu için tatmin, söyleyen söylediğinin manşete taşınmasından mutlu, suçlanan ise muhatap bulamamanın üzüntüsüyle mağdurdur...
***
Geçenlerde biriki gazetede, benimle ilgili bir haber çıktı...
Yalan yanlış, yazanın “Yok bu haber doğru değildir” dediği bir haber...
O gazetede çalışan yazı işleri müdürlerinden bir arkadaşımla konuşurken, “Bu yaptığınız doğru mu?..” dedim...
“Adliye haberiydi verdik” dedi...
Gazeteci triğine başvurmaktaydı...
“Bu haberin doğru olduğuna inanıyor musun?” dedim, “Bu haberin yalan unsurlar içerdiğini sen bilmiyor musun” dedim...
“Hayır inanmıyorum... Doğru olmadığının da farkındayım...Ama Adliye haberiydi verdik” dedi...
Ona şöyle söyledim:
Gazetecilik “ne yapayım adam demeç vermiş, adliyede dava açılmış ben sadece haberini yaptım” değil...
Çünkü böyle yaparak aslında yalan bir haberi kurnazlıkla okuyucuya iddia olarak veriyorsun... Yani yalan haber gazetende yayınlanıyor ve sen bu haberin aslında yalan olduğunu biliyorsun, ama iddia diye verebiliyorsun...
***
Şimdi gelelim Başbakan’ın iddia edilen İsviçre‘deki gizli hesaplarına...
Boru değil, kaynaklara dayanarak Amerikalı diplomatlar yazmışlar bunu...
Bu iddia gazetede verilmeli...
“Amerikalı diplomatlar kaynakların böyle söylediğini yazdılar” diye...
Ama belgesi olmayan bu derece ağır bir suçlama bir manşet olmaz... İki mutlaka bu işin karşı görüşü, savunması bir yerlerden alınır...
Rahmetli Abdi İpekçi iki taraflı ‘check’ edilmeden ve karşıt görüş alınmadan haberi koydurmazdı gazeteye... Başbakan’ın gizli hesapları haberi, Başbakanlık’tan ya da Başbakan’dan görüş alınmadan konursa gazeteye eksik kalır...
Hele manşete bir tarafı güdük konursa, haber eksik ve haksız olur...
Ama gazeteciliğin Abdi İpekçi ekolünden gelen ilkeleriyle değil de korkudan ya da yaltaklanma kaynaklı görülmüyorsa ona da “yağdanlık” denir...
Mesele yağdanlık yapmadan, ama insanın da onurunu ayaklar altına almadan gazetecilik yapabilmek...
Bu söylediklerimi anlayabiliyorsa, umut var demek...
Yoksa yağdanlıklarla, onurları ayaklar altına alan haysiyet cellatları arasında daha çok gideceğiz ve geleceğiz demek...
WikiLeaks’in dünyayı sarstığı belgeleri topladığı ve yaydığı sığınağının fotoğraflarını görünce, gizli bir “in”in görüntülerini görmüşcesine heyecanlandım...
Yakalanamayan ve bilinmeyen, her zaman çekmiştir beni...
Yunanistan‘da arka arkaya “en hassas hedeflere” suikastler düzenleyen 17 Kasım Örtgütü vardı...
Bir türlü ortaya çıkartılamazdı...
Kimdiler, neydiler, neyin nesiydiler?..
Yunan ana muhalefet liderinin milletvekili damadından, CIA istasyon şefine, bu arada birçok Türk diplomata, Yunanistan’ın ünlü zenginlerine suikast düzenlerdi 17 Kasım...
Arkasında hiçbir iz bırakmadan...
***
İz bırakmadıkça gizemi artardı...
WikiLeaks sitesi de yerin 30 metre altında bulunuyor...
Bir internet sitesi olmasına karşın silahlı kişiler tarafından korunuyor...
Soğuk Savaş döneminde sığınak olarak inşa edilen yere, İsviçreli ünlü mimar Albert France-Lanort yeni bir dizayn yapıyor...
Yerin 30 metre altında çiçekli yerler var...
Görevli, çiçeklerin plastik olmadığını söylüyor...
Stockholm‘un dışındaki bu “gizemli merkez”e 50 santimetre kalınlığındaki metal kapıdan geçilerek giriliyor...
Sığınaktaki tek hol, ‘server’ların bulunduğu dört odaya çıkıyor...
***
Herhangi bir saldırıya karşı tutulmuş silahlı korumalar...
İfade özgürlüğünde çok gelişmiş olduğu için İsveç’i tercih ediyorlar merkez olarak...
Merkezin ismi Pionen...
Ve Genel Müdürü Karlung aynen şöyle söylüyor:
“Datalar öyle bir yerde korunuyor ki, dünyanın bütün data merkezleri ortadan kalkar, ama buraya bir şey olmaz...
Askeri saldırılar bile burası için bir tehlike oluşturmaz..”
Pionen, hidrojen bombasından bile etkilenmeyecek kadar sağlam bir sığınak...
Üzerinde kayalar var...
***
Bu merkezde saklanıyor dünyayı altüst eden belgelerin dataları...
Amerikan kriptolarını nasıl ele geçirdikleri bir muamma...
Ancak 2008 yılında merkez inşa edildiğine göre, hazırlıklar önceden yapılmış...
Dün Abdullah Gül‘ün sözleri çok ilginç ipuçları içeriyordu:
“Kimin çıkarına geliyor ona bakmak lazım...” diyor Abdullah Gül...
“Hangi ülkenin belgesi yok onlara bakmak lazım...”
Cumhurbaşkanı Gül’ün İsrail Mossad bağlantılarını ima ettiğini sanıyorum...
Bu operasyonun dünya çapında zengin ve ünlü olmak isteyen bir internet sitesi macerasından çok, uluslararası bir propaganda, enformasyon ve dezenformasyon çalışması olduğunu düşündüklerini sanıyorum...
Hangi belgeler hangi tasnife göre piyasaya sürülüyor...
O belgelerin ortaya çıkması, ne sonuçlar doğuruyor...
***
17 Kasım örgütüne gelecek olursak...
Yıllar yılı her türlü spekülasyon yapıldı durdu, Yunanistan’da, Türkiye’de, hatta Amerika’da...
Bana mısın demedi...
Nihayet Yunanlılar Olimpiyat’ların Atina’da yapılması hakkını aldılar...
Olimpiyatı yapacak olanlar bir şart öne sürdüler:
“17 Kasım terör örgütü falan olmayacak Olimpiyatlar esnasında...”
25 yıldır gizemini koruyan örgüt aniden çökertildi...
Bir matematik profesörü Alexandros Yiatopulos örgütün beyni çıktı...
Ege’de bir adada Türkiye’ye kaçmak isterken yakalandı...
Adamın yüzüne bakmıştım...
Ege adasında orta halli bir tavernada haftanın 3-4 gününü geçiren, Fransız kız arkadaşıyla mütevazi bir düzende yaşayan, dünya dursa “kuşkulanamayacağınız” bir adamdı Yiatopulos...
17 Kasım’ın beyni oydu...
Ama o beyinle temas halindeki perde arkası beyinler kimdiler?..
Onu hiçbir zaman öğrenemedik...
Mutlaka “bir karanlık güç vardı ki” Olimpiyatlar düzenlenecek dendi ve aniden örgüt çökertildi...
Pionen‘deki sığınağa bakıp Türkiye’yi ve dünyayı altüst eden kriptoları düşünürken, aklıma 17 Kasım geldi...
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)