|
|
Ahmet ASLAN
Bölgesel güç: Türkiye
|
|
|
|
|
Görecekler, az kaldı!
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
Siyaset dünyası toz duman içinde. Eski dil ve üslupları yeni Türkiye’nin gerçekliğine uyumlu olamayanlar normalleşememenin sancılı savruluşunu yaşıyor. Sarsıntının ve savrulmanın temelinde, halka ve ülkeye yabancı kalmaları vardır.
Yabancılık bugünden yarına giderilmiyor. Türkiye onların istekleri geri istikamete dönmeyeceğine göre, onların kendilerini değiştirmeleri gerekecek. Bu ise zannedildiği kadar kolay değil. “Değiştik” deseler bile insanımızı ikna edemeyecekler, edemiyorlar. Çünkü insanımız bir sözün içten söylenip söylenmediğinin ayrımına varmada ustadır; derin feraset ve sezgi sahibidir.
İşleri çok zor. Türkiye bir anda içselleştirilecek sığlıkta bir anlam dünyası değildir. Yıllar boyu bu anlam dünyasına ilgisiz, uzak hatta karşı yaşadınız. Şimdi aradaki mesafe nasıl kapatılacak? Diyelim ki bu yönde bir niyet ortaya koyuldu. Niyetin pratiğe dönüşmesi, doku, kan, ruh uyuşması için bir testten geçmeniz gerekecek. Ezberinizi bozmanız gerekecek. Halkı ve değerlerimizi küçümseme kötü alışkanlıklardan sıyrılmanız gerekecek. Bu kolay değildir. Hiç mi hiç kolay değildir. Her seferinde huysuzlanacaksınız. Her seferinde alerjiniz depreşecek, kaşıntıya tutulacaksınız. Cici çocuk gözükmek için belki susacak, içinize bastıracaksınız. Şuuraltınız patlayıverecek az kalsın. Olmaz, olmayacak. İyi de ne olacak peki. Nedamet duyan insanlar bir değişim yaşayamayacaklar mı? Elbette yaşayacaklar. Zaten değişimi yaşamalarından onların nedamet duydukları anlaşılacak. İşte burada değişmekle değişmiş gibi gözükmek arasındaki çok net farkı zaten biliyoruz. Statüko parti ve gruplartının değişimi mümkün olmayacak mı? Olacak. Peki nasıl? Onlar geçip gidecek ve yerlerine başka bir kuşak gelecek. Öyle de oluyor nitekim. Türkiye benlik ve kimlik çatışmasından kurtuluyor. Zihni yapı veya zihniyet aslında bireysel nitelikten önce nesiller arasında başkalaşarak devinen, devinerek akıp giden soyut olgudur. Yoğunlaşmış algılar toplamı diye ifade edilecek olgu! Türkiye’nin zihniyet değişimi böyle bir hususiyete sahiptir. CHP merkezli statükocu zihniyet Türkiye’nin hususiyetlerini anlamamakta diretti.
İşlerinin çok zor olduğunu yaşadıkları depremden anlıyoruz. Anlıyoruz demem bile fazladan oldu. Her şey göz önünde cereyan ediyor. Herkes birbirinin kuyusunu kazmaya, birbirine çelme takmaya, birbirinin yolunu kesmeye çalışıyor. Hayırlarda yarış değil, fitnelikte, fesatlıkta yarış bunlarınki. Yalanda, dolanda, aldatmada, yanlış üstüne yanlışta yarış. Baykal’lı CHP döneminden beri bir ara CHP’nin derin çelişkilerini not ediyordum. Kılıçdaroğlu’nun bir Brütüs olayı ile partinin başına geçirilmesi ile notlarım hayli kabardı. Niçin diye sormuyorsunuzdur umarım. Bir tek gün geçmiyordu ki, dün söylediğinin aksini bugün söylemesin. Daha sonra not tutmaktan vaz geçtim. En iyisi dürüst davranıp, arkalarında durdukları sözleri yazayım dedim. Duyanınız, bileniniz olursa, bildiklerini benimle paylaşmalarından memnun kalacağım. Bu kişilik bozukluğu ile izah edilebilecek samimiyetsizliğin, ölçüsüzlüğün, düzensizliğin (ne derseniz deyin) sebepleri üzerine düşündüm. Adler’den Jung’a, Freud’dan, Fromm’dan Franklin’e, Kemal sayar’a kadar okuduklarımdan bende kalan bilgi birikimi ile çözümlemeler yapmaya çalıştım. Kimi sonuçlara ulaşmadım değil. Onları daha sonra paylaşırım. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: CHP hiçliği ideoloji haline getirmiş, halkla ilişkilerini propaganda ile sürdürme devrimci yöntemine dayanan bir parti. Doğal olarak ahlaki bir varoluş kaygıları yok. Yok, çünkü hiçliği amaç edinmiş durumda. Propaganda ise yalan söylemeyi meşru kılıyor. Hatta bir açıdan propaganda zihinleri çelmek için nasıl yalan söyleneceğinin sanat ve yöntemlerini içeriyor. Durum böyle olunca, yalan, hile ve şiddet, partide kurumsal olağanlıklara dönüşüyor.
Kılıçdaroğlu ile parti, izleyenlerine bile bunaltı veren bir sürece girdi. Ne dedikleri belli değil. Ne dediklerini bilmiyorlar, ne dediklerini duymuyorlar. Onların karşısına geçip, “Bu söylediğiniz dünkü söyleminizle çelişiyor” veya “Genel Başkan’ınızın söylediği yardımcıları ile çelişiyor” diyemiyorsunuz. Çünkü size göre insan tutarlı olmalı. Onlarda ise lâf çok. Ne yapıp edip tutarsızlıklarına da kılıf uydurlar. Bir de daha da ileri gidip sizi suçlamıyorlar mı? O zaman çık işin içinden. Propaganda dedik ya? Milleti enayi yerine koymanın adına propaganda demenin ne demek olduğunu görecekler. Az kaldı.
|
|
29 Kasım 2010 - 00:17:29 |
|
|
Dolar |
|
|
1.500
|
1.510
|
|
Euro |
|
|
1.950 |
1.965 |
|
Sterlin |
|
|
2.314 |
2.355 |
|
Altın |
|
|
66.33 |
67.00 |
|
IMKB |
|
|
65350 |
|
|