Başlıktaki “defetmek” ifadesi bana ait değil... Bana kalsa, “Bu iktidardan nasıl kurtulunur” yahut “Erdoğan nasıl indirilir” gibi görece yumuşak bir başlık seçerdim.
Defetmek iyi yine de...
Daha ağırını kullanan arkadaşlar var...
Bunlar, demokrasi düşüncesiyle yatıp kalkan medyamızın “bağımsız ve bağlantısız” yazarları... Gerçi düdük çalınca “bağımsızlıkları” bitiyor, sayıyla kendilerine gelip “Paşa’ya arzı hürmet” kuyruğuna giriyorlar ama bu bahs-i diğer...
Bir arkadaş da, ismi hiç lazım değil, son anda bulduğu “AK Parti’yi devirme formülünü” açıklamış köşesinde...
İsmini de vereyim hadi:
Sabahattin Önkibar.
Hangi aidiyetten gelip hangi aidiyete gittiğini, ne olduğunu, esasında neyi savunduğunu, fikirlerinde hangi siyasal düşünceyi temellük ettiğini bilmediğimiz Sabahattin arkadaşımız, bu iktidardan geniş bir Türkiye koalisyonuyla kurtulabileceğimizi söylüyor.
Hemen araya gireyim:
Bunun için bir aralar “muhafazakâr ülkücü” derlerdi.
Hatta “dinci” derlerdi.
Bir baktık “Kemalist” olmuş.
Enver Ören’in çekim alanından uzaklaştıktan sonra muhafazakâr yanını törpüleyip “ulusalcı” saflara intisap ediverdi... Sırasıyla her şey oldu ve sonunda “değerli meslektaşımız Sabahattin Önkibar” olarak Türk tefekkür dünyasındaki saygın yerini aldı.
Hayır, olduğu şeyleri yargılamıyorum.
Bir insan aynı anda pek çok şey olabilir... Ülkücü dünya görüşüne sahiptir ama aynı zamanda demokrattır... Muhafazakâr umdeleri içselleştirmiştir ama aynı zamanda Kemalist’tir... İşçi Partisi’ne oy veriyordur ama aynı zamanda DP’lidir... Perinçek’i seviyordur ama aynı zamanda Abdüllatif Şener hayranıdır.
Maksat “vatan sevgisi” olduktan sonra, bütün farklılıklar ve karşıtlıklar
bir bünyede mezcedilebilir. Üstelik, Sabahattin Önkibar, sempatik bir arkadaşımızdır.
Birçok konuda farklı düşünsek de severim kendisini, mesleki gayretini takdir ederim.
İşte, birçok farklı düşünceyi bünyesinde mezceden Sabahattin Önkibar arkadaşımız, “farklılıkların” bir araya gelip “ittifaklar” oluşturması halinde mutlu sona ulaşacağımızı söylüyor.
Mesela?
Mesela, dördüncü bir partiyi Meclis’e sokmak...
En iyisi kendisi anlatsın: “Barajı aşmada potansiyeli olan yeni bir parti yok, bunun için mutlaka ittifaklar yapılmalı. Bu ittifaka DP, SP, Sadettin Tantan’ın Yurt Partisi, Abdüllatif Şener’in Türkiye Partisi, Pamukoğlu Paşanın partisi, Haydar Baş Bey’in partisi, Sadi Somuncuoğlu ve Mustafa Özbek gibi tabanda etkili isimler ve hatta Perinçek’in İşçi Partisi de dahil edilmelidir.”
Başka önerileri de var Sabahattin’in. Maddeler halinde sıralamış...
Kılıçdaroğlu’na da bazı tüyolar veriyor ama siyasetin doğasına ve rasyonaliteye uymadığı için girmiyoruz.
Şu kadarını söyleyeyim:
Sabahattin’in aklıyla gidecekler, hiçbir seçimi kazanamazlar.
Çünkü, “Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük” diyeceğine, bunların daha azına vurgu yapan öneriler sıralıyor.
Diyeceksiniz ki, “Sabahattin’in fikirleri çok mu mühim ki, bütün bir yazıyı ona tahsis ettin?”
Bence çok mühim...
Bu iktidarın defedilmesini isteyenlerin siyasi kavrayışı ve entelektüel kapasitesi Sabahattin’den çok da ileri değil... Buna Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi de dahil.
Hatta, Sabahattin onların yanında Wittgenstein gibi kalıyor.