|
|
İbrahim BAYKAN Milletvekilleri alınacaktır |
|
|
|
|
|
|
|
Star |
Ahmet KEKEÇ |
Amerika’ya dedikodu taşıyan Türkler |
|
|
Bugün |
Ali Atıf BİR |
Bu kafayla CHP 2111'e kadar zor |
|
|
Zaman |
Bejan MATUR |
Kemalist yargının intikamı mı? |
|
|
Radikal |
Cüneyt ÖZDEMİR |
WikiLeaks daha çook adamı yakacak |
|
|
Akşam |
Deniz Ülke ARIBOĞAN |
WikiLeaks'ten sızanlar |
|
|
Milli Gazete |
Ekrem KIZILTAŞ |
Yalakalık yerine |
|
|
Zaman |
Etyen Mahçupyan |
Yumuşak Kemalizm |
|
|
Bugün |
Gülay GÖKTÜRK |
Devletlerin kirli çamaşırları |
|
|
Yeni Şafak |
Hakan ALBAYRAK |
Biz bu "tehlike"yi çok seviyoruz Sayın Elekdağ! |
|
|
Akşam |
İsmail KÜÇÜKKAYA |
WikiLeaks'ten sonra Ankara-Washington hattı |
|
|
Posta |
Mehmet Ali BİRAND |
Başkasının sizin için ne dediğini merak etmez misiniz? |
|
|
Radikal |
Murat YETKİN |
Gül'ün WikiLeaks kuşkusu |
|
|
Yeni Akit |
Nusret ÇİÇEK. |
Generallerin ‘Soğuk Duşu’ sonrasında ‘Yeniden Yapılanma’ |
|
|
Vatan |
Ruşen ÇAKIR |
Sadık Albayrak’ın çiğnenen onuru |
|
|
Yeni Şafak |
Salih TUNA |
Wikileaks'e göre ABD Türk köşe yazarlarını nasıl görüyor? |
|
|
Star |
Şamil TAYYAR |
Derin Wikileaks operasyonu |
|
|
Sabah |
Şeref OĞUZ |
Wikileaks: Bildiğim kadarıyla sızanlar |
|
|
Sabah |
Sevilay YÜKSELİR |
CHP bir başı örtülüyü Meclis'e taşır mı?
|
|
|
Milliyet |
Taha AKYOL |
Wikileaks üzerine |
|
|
| |
|
Çağdaş uygarlık düzeyinin ulaştığı son nokta
İlhan AKKURT [email protected] |
|
Toplumların tarih içinde geçirdiği evreleri nasıl sınıflandırırsanız sınıflandırın, son yüzyıllara damgasını vuran Kapital de Kapitalist kültür de ilk insandan beri hep vardı. Bugün küresel tehdit dediğimiz, dünya hâkimiyetinin tekellerde toplanması, insanların köleleştirilmeleri ve ülkelerin sömürgeleştirilmeleri ilk çağlardan beri defalarca tekrarlanmıştır. İnsanlık tarihinin en vahşi uygulamaları emperyal-imparatorluk dönemlerinde yaşanmıştır. Kapitalist kültür dediğimiz hiçbir ahlak ve insani kural tanımadan insanları köleleştirip, servet biriktirmek, çılgınca zevk peşinde koşmak ve Firavun gibi yaşamak sadece son yüzyıllara ait bir yaşam biçimi değildir. Bu konuda insanlık tarihinde Nemrut, Firavun, Karun ve Pagan Yunan-Roma tarzı davranış, düşünce ve yönetim sistemleri yeni değildir. Sömürü insanlık tarihi boyunca hep olmuştur. Bu sistemlerin ortak özellikleri, Tanrı gibi güçlü, dünyanın tek hâkimi olmak, belli bir kişi ve kişilerin hâkimiyetini sürdürecek kuralları dikta etmek, insanları köle gibi çalıştırarak bütün zenginlikleri toplamak ve zevk-sefa içinde gönlünce yaşamaktan ibarettir. Temeli “ben hayatta kalayımda diğerleri ne olursa olsun” düşüncesinden ibaret tam bir egoizm. İnsanlık tarihinde bu despotça yönetimlere karşı en büyük direniş, sistemli olarak dinlerden ve onların önderlerinden gelmiştir. Dinlerin ortak özellikleri; kötülüğün sebebi olan keyfi hâkimiyet ve dünyevi-servet düşkünlüğüne karşı olması ve insanların dayanışma içinde yaşadığı bir sistem arzu etmeleridir. Bu özellikleriyle insana yön veren dini kurallar her ne kadar zamanla saptırılsa da, gerçek anlamda, insanın bu doymak bilmez hırslarını frenlemeye yöneliktir. Cennette bile olsa elde ettikleriyle yetinmemek insanın en büyük zaafıdır. Bu hırs frenlenmediği takdirde en büyük olma hedefi, kendine özgü bir inanç sistemi kurarak, Tanrının tahtına oturmakla sonuçlanır.
Sömürüye bilimsel kılıf
18.yüzyıldan sonra sanayi devrimiyle teknolojik gücü ele geçiren Batı dünyası, Rönesans-Aydınlanma dedikleri zihniyet değişikliği ile özellikle kendilerine birçok konuda ayak bağı olan, her türlü feodal-dini dedikleri kuralları bir kenara atıp, tekrar belli kişi veya kişilerin hâkimiyetini ön plana alan, emperyal ve keyfince yaşamanın önünü açacak, adına bu kez Kapitalizm denilen bir sistem geliştirmiştir. Aslında değişen fazla bir şey yoktu. Bu gelişme eski bastırılmış egoist zihniyetin tekrar toparlanıp, sanayi devrimiyle teknolojik güç kazanarak, kendini bu kez fikri ve bilimsel metotlarla sunmasıydı. Önceleri hiçbir insani kural tanımadan ele geçirdikleri teknolojik güçle ülkeler işgal edilip, zenginlikleri talan edilerek, insanlar köleleştirilirken; sonraları dünyadan gördükleri tepki ve dünyayı paylaşmada birbirlerine düşmeleri üzerine, bu işi vahşi işgal yerine, geliştirdikleri bazı ekonomik ve siyasi sistemin kuraları içinde sürdürmeye mecbur oldular. Çünkü servet sahipleri ele geçirdikleri güçle, değil başka insanları, kendi insanlarının ve komşularının bile haklarını hiçe sayınca, bu kez tepki kölelerinden değil, kendi içlerinden geldiğinden, birbirlerine düşüp (dünya savaşları) geri adım atmak mecburiyetinde kalarak, bazı insani kuralları kabul etmek zorunda kalmışlardır. Böylelikle vahşi-emperyal zihniyet bir ölçüde frenlenmiş oldu. Ancak tek hedefleri olan ölçüsüzce nefsi zevk ve refah içinde yaşamak ve bunun tek yolu olan sınırsız maddi güç biriktirmek hedeflerinden vazgeçmemişlerdir. Değişen tek bir şey, sadece bu hedefe varmada zor kullanmak yerine, aklın ve bilimin öncülüğünde geliştirdiklerini iddia ettikleri ekonomik ve siyasi yolları kullanmaktır. Güçlünün dilediğini zor kullanarak ele geçirip, maddi gücü elde etmesinin yerini, geliştirdikleri liberal-küresel serbest piyasa ekonomisi koşulları içinde, sadece güçlünün ayakta kalabildiği rekabet ortamında, zayıfların saf dışı edilmesiyle, maddi gücün belirli ellerde toplanması yer almıştır. Ülkelerin güç kullanılarak işgallerinin yerini, bilimsel maske altında geliştirdikleri yönetim sistemlerini, insanların mutluluğu adına tek geçerli bilimsel sistem olarak sunarak, muhalif sistemleri de yine derin güç gösterisiyle sindirerek, küresel imparatorluklarını bu kez gönüllü yandaşları sayesinde kurmaktadırlar.
Varılan son nokta
Neticede çağdaş uygarlık denilen bir düzeye ulaşıldı ve her türlü bağnaz etkiden uzak, çağdaş rasyonel akla göre hareket eden özgür insan tipi geliştirildi. Ancak nedense yetişen rasyonel akla sahip özgür iki çağdaş insan, bir yuvada bir arada, birbirlerine tahammül edecek kadar hoş görülü olamadılar. İnsanlar arasındaki savaşları dini hoş görüsüzlüğe bağlayanlar öyle çatışmalara yol açtılar ki, insanlık tarihinde dünya böyle vahşet görmedi. Ne de olsa eskiden Kral veya Tanrı tekti. Şimdi kral ve Tanrı olmanın yolu herkese açıldı. Tıpkı Paganizmde olduğu gibi, en büyük kral ve en büyük tanrı ZEUS olmanın yolu, diğerlerini alt etmekten geçtiğinden, Tanrıların savaşı da pek çetin oldu. Doymak bilmez hırsları uğruna, insanlara sunulan sayısız nimetin yetiştiği tohumları, ormanları, toprakları ve atmosferi tahrip ederek dünya üzerinde hayat tehlikeye düştüğünde, bu gidişe dur demek mecburiyetinde kaldılar. Anladılar ki, dilediğimiz gibi üretip tüketemeyiz; insanın biyolojik ve ruhsal sağlığı ile biz insanlara her türlü nimeti sunan hayat düzeni korunmalıydı. Tanrıyı hiçe sayıp, hırslarına kul olan, paranın hâkimiyetine giren insan daha huzursuz oldu ve daha problemli bir sistem kurdu. Dilediğimiz gibi servet biriktirip harcayamayız; yoksulları da düşünmek mecburiyetindeyiz. Düşmanlık, kin, nefret oluşturacak davranışlardan kaçınmalı, çevre, aile ve insan sağlığını korumalıyız. İnsanlık için en büyük tehlike, dünyayı ele geçirmek ve hâkimiyet peşinde koşmak olduğu açıkça ortaya çıktı. Yavaş yavaş yapılan bütün bilimsel, ekonomik ve siyasi faaliyetlerde, bu tehlikelere dikkat çekilmeye başlandı. İşte çağdaş uygarlığın geldiği son nokta bu. Bunlar da gerçek din önderlerinin söyledikleri şeylerdir. Yani insanlık gerçek huzuru yeniden keşfetmeye başladı, doğru ve faydalı olan açıkça ortaya çıktı. İnsanlık için ideal sistem; herkesin iyi koşullarda yaşama hakkının korunduğu, paylaşmanın daha hakça yapıldığı, toplumda beraberliği, sağlıklı çevre ve ruhsal yapıyı bozmayacak, BEN YERİNE BİZİ ön plana alacak ekonomik sistem oluşturmaktan geçtiği ortaya çıktı. BU GERÇEKLERİ GÖREBİLENLER VE EGOİSTÇE HIRSLARININ ETKİSİNDE KALIP TA GÖRMEZDEN GELENLER ARASINDAKİ MÜCADELE HIZLA ARTMAKTADIR. İnsanlık eninde sonunda kendine faydalı olana yönelip yanlışa son verecektir.
|
|
|