|
|
Başbakanı Chavez'le uyardı |
|
|
Yargıda siyasallaşma tartışmaları kamuoyunu yoğun bir biçimde meşgul ediyor. Ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda yapılan düzenlemeler üzerinden giden gerilim aslında yeni değil. |
|
Burcu Bulut'un röportajı
Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti (DP) döneminde de 'Yargı ve yargıç güvencesi', o günlerin diliyle 'Hakim ve kaza teminatı' daha çok basınla ilgili davalarda gündeme gelmişti. 1950'li yıllarda başlayan bu tartışmalar, 1993'de kurulan DYP-SHP hükümetinin Adalet Bakanları Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay döneminde yeniden alevlendi. Özellikle Adalet Bakanı Moğultay'ın 1995'te gerçekleştirilen CHP kongresinde, partideki kadrolaşmayı itiraf etmesiyle tartışmalar ayyuka çıktı. Kamuoyu, Moğultay'ın hakimlik sınavına yönelik getirdiği eleştiriler üzerine yaptığı, 'Tabi ki bizimkileri alacağız, MHP'lileri ve RP'lileri mi alacağız' yönündeki açıklamalarıyla yankılandı. Biz de Akşam gazetesi olarak Eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'a ulaştık. Bugün hala dillendirilen o açıklamaların nedenini bir de kendisinden dinlemek istedik.
Mehmet Moğultay kimdir?
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1969-1987 tarihleri arasında serbest avukatlık yaptı. SHP ve CHP'nin üst düzey kademelerinde görev aldı. TBMM'de Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeliği, TBMM Başkanvekilliği ve TBMM Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı yaptı. 1991-1995 yılları arasında 49. ve 50. DYP-SHP koalisyon hükümetlerinde ve sonrasında CHP ve SHP'nin CHP adı altında birleşmesiyle DYP-CHP koalisyon hükümetinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı görevlerinde bulundu.
- Yargının, toplumla arasında ideolojik mesafe oluşturduğunu düşünenler var. Değerlendirmenizi istesem neler söylerdiniz?
Bir devletin temelini oluşturan esas güç adalettir. Yasama ve yürütmenin iş ve eylemleri de sonuçta adalete intikal edeceğinden son söz daima adaletindir. Demokrasinin sorunları, hukukun üstünlüğünün sağlanması sorunları, laiklikle ilgili sorunlar, devletin temel düzeniyle ilgili sorunlar hem ayrı ayrı hem de birlikte birbirini etkileyen yargıyla iç içe sorunlardır. Demokrasinin temelinde hukuk devleti, hukuk devletinin temelinde ise insan hakları vardır. Ülkemizde hukuk devleti anlayışının tohumları Tanzimat Fermanı'yla atılmıştır. Ancak hukuk devleti alanındaki asıl gelişme Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilebilmiştir. Bu dönemde 1924 anayasasıyla 'Ulusal Egemenlik' ilkesi, 'Erkler Ayrılığı' ilkesi, 'Hak ve Özgürlükler' hukuk sistemi içinde yer almıştır. Bir hukuk devletinin 'Olmazsa olmaz'larının başında bağımsız yargı gelir. Güven sarsılırsa ülkedeki herkes etkilenir.
- Yargı bağımsızlığını yitirirse ne olur mesela?
Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması bireyleri iktidarın keyfi davranışlarına karşı korumasız bırakır. Yargının, iktidarın denetiminde olması, bireylerin gündelik yaşamlarını da etkiler, otoriter rejim gelir. Erdemli bir yaşam ancak bağımsız bir yargı ile sağlanmıştır. Bu hükümet ve Başbakan yargıya kızgın.
- AK Parti hükümeti yargıya neden kızgın sizce?
Başbakan, mahkumiyeti ve Meclis'te bulunan fezlekeleri nedeniyle yargıya kızgın. Bu nedenle hükümet ve bizzat Başbakan yargıyı denetimi altına almak istiyor. Referandumun gerçek nedeni budur.
- Referandumda hedef yargı denetimi yani?
Kesinlikle. Referandumda, 'Yargı bağımlı olsun mu' diye sorulamayacağından bu soru örtülü olarak referandumla sunulmaktadır. Yargı denetimi ortadan kalkınca AK Parti iktidarı her türlü hukuksal sınırlamadan kurtulmuş olacak ve ülkeyi keyfi yönetecektir.
- Anayasa değişikliğine cevabınızın 'Hayır' olduğunu biliyoruz. Neden karşı çıkıyorsunuz?
- Toplumsal mutabakat yoktur.
- Bu anayasa değişikliği iktidara hizmet eder. 'Venedik Kriterleri' dikkate alınmamıştır.
- Kamu kurumlarınca haksızlığa uğrayan insanlar, mahkemeler yerine yine kamuya başvurmak zorunda bırakılmak isteniyor. Vatandaşın mahkemeye başvurmak hakkı elinden anlıyor.
- Seçim barajı aşağı çekilmemiştir. Sekiz yıldır iktidarda bulunan AK Parti, seçim yasaları ve siyasi partiler yasasında değişiklik yapmadı. 2002'de 14 milyon oy, 2007'de 4 milyon oy geçersiz oldu. Şayet seçim barajı aşağı çekilmiş olsaydı bu oylar geçersiz olmazdı.
- Paket ayrı ayrı değil, toptan oylanıyor.
- AB, bütün raporlarında 'Yargıyı bağımsız kılın' diyor. Oysa yapılan HSYK değişikliğiyle bakan daha güçlü hale geliyor. HSYK'nın bağımsızlığı tamamen yok ediliyor. HSYK gelişmiş ülkelerdeki standartlardan uzaklaştırılıyor ve tamamen hükümetin eline bırakılıyor. Bu da yargının siyasallaşmasına sebebiyet verir. Yargı ile ilgili bölüm Anayasa değişikliğinin asıl amacı ve kalbidir. Yargı ele geçirilirse hızla otoriter bir rejime ve Hitler faşizmine doğru ülke sürüklenir.
- TBMM, Anayasa Mahkemesi'ne ve HSYK'ya üye seçiyor. Burada nitelikli çoğunluk aranmıyor. Pakette klasik aldatmaca maddeleri çok. Mesela kamu denetçisini kim seçiyor? TBMM tarafından deniyor. Oysa bir kimsenin seçiminde TBMM'nin olabilmesi için nitelikli çoğunluk aranması şart. Salt çoğunluk kaldığı sürece iktidar partisi kimse o seçecek demektir. Daha baştan güvenirliği kuşkulu bir kişi olacaktır.
- Son olarak da milletvekili dokunulmazlığına anayasal bir çözüm getirilmemiştir. Haklarında fezleke bulunan milletvekilleri, HSYK ve Anayasa Mahkemesine üye seçecekler. Bu kabul edilebilir bir iş değildir.
- Paylaşmak istediğiniz bir anekdot var...
Evet. Venezüella'da halkın oylarıyla iktidara gelen Chavez, kendine muhalefet eden bir işadamına takar. Bir fırsatını bulup adamı içeri attırır. Yani 'Bertaraf' olur. Adam üç yıl, içeride yargılanmayı bekler. Üç yılın sonunda ilk duruşmada, kadın hakim bakar ki adam hakkında doğru dürüst ne belge, ne de kanıt var. İşadamını serbest bırakır. Kadın hakim Chavez'in kızdığı, huy kaptığı işadamını dışarı çıkarır. Sen misin bu adamı dışarı çıkaran... Chavez kendine yakın hakim ve savcıları harekete geçirir ve kadın hakimi, tahliye kararını verdikten yarım saat sonra içeri attırır. Hem de nereye? O kadın hakimin mahkum ettirdiği azılı suçluların bulunduğu bir hapishaneye. Daha içeri girdiği anda öbür mahkumlar tarafından yakılarak öldürülmek istenir. Kadın hakim özür de af da dilemez. Chavez'in ezberini, fiyakasını bozar.
- Bu hikayeden ne çıkarmalıyız?
Halkın oylarıyla iktidara gelmiş, milli iradeyi temsil eden demokrat ve anti-emperyalist Chavez'in adalet anlayışı bu. Yarın Türkiye'de de böyle olmayacağını nereden bilelim. Garantisini kim verebilir?
- Bazı Ergenekon sanıkları uzun süredir tutuklu. Hukukçu olarak görüşünüz... Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi iyi gazeteciler, Mehmet Haberal gibi dünya çapında bir tıp doktoru uzun süredir cezaevinde. Kendilerine ne ile suçlandıklarının söylenmemesi avukatlarını bile isyan ettiriyor. Başından beri söyledim adaletin gecikmesi en büyük adaletsizliktir. Bu davalara bakan kıdemli hakim mahkeme başkanı tahliye talebinde bulunuyor, diğerleri muhalefet ediyor. Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Akşam
|
|
30 Ağustos 2010 - 09:20:39 |
|
Paylaş
|
|
|
|
|
|
Yayınlanan materyallerin her hakkı HaBertaraf Yayın Hizmetlerine aittir. Sitede yer alan her türlü bilginin kaynak gösterilerek alıntılanıp kullanılmasında bir sakınca yoktur. Kaynak gösterilmeden yapılan alıntılamalar "fikir hırsızlığı suçu" kapsamına girer. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Para yığmakla yükselip artacağını sanma. Duran su fena kokar. Bağışlamaya çalış. Akan suya sema yardım eder. Yağmur yağdırır, sel gönderir, onu kurutmaz."
Şeyh Sadi |
|
|
|
Dolar |
|
|
1.516
|
1.526
|
|
Euro |
|
|
1.921 |
1.937 |
|
Sterlin |
|
|
2.337 |
2.380 |
|
Altın |
|
|
60.25 |
60.63 |
|
IMKB |
|
|
59443 |
|
|