|
|
|
Ortadoğu'da artık kimse şah değil, padişah değil
Cüneyt ÖZDEMİR
|
|
'Yılların diktatörleri domino taşları gibi tek tek devriliyor. Halklarını sömüren aileler kaçacak ülke arıyor.'
Dün Mısır’da yaşananlar pek çok lidere ders olacak nitelikteydi. Bir ülkenin kapılarını dünyaya kapatıp, cep telefonları, internet dahil tüm iletişimini engellemeye çalışsanız da artık nafile… İletişim teknolojisi karşısında yenilmeye mahkûmsunuz. Dün Mısır’da yaşanan halk ayaklanmasını neredeyse dakika dakika bilgisayarın başında takip ettik. Ortadoğu’da halk camilerden çıkıp askerle çatışmaya başladığında İsveç merkezli WikiLeaks internet sitesi Mısır’daki ayaklanmaya benzin döker gibi ABD telgraflarını yayımlamaya başladı. Yıllardır Hüsnü Mübarek rejiminin ABD ile al takke ver külah ilişkilerinden henüz Mısırlıların haberi olmamıştı bile. Buna rağmen neredeyse tüm ülke ayaktaydı. Aynı dakikalarda Yemen’den de benzer isyan haberleri ajanslara düşmeye başladı. Bir yanda Tunus, diğer yanda Lübnan zaten günlerdir ayakta… Ortadoğu ve Arap dünyasında politika kazanı hararetli kaynıyor.
Diplomasi masasında kâğıtlar yeniden dağıtılıyor.
Yılların diktatörleri domino taşları gibi tek tek devriliyor. Halklarını sömüren aileler kaçacak ülke arıyor. Kaçmayı başaranlar hakkında tıpkı Tunus liderinin örneğinde olduğu gibi kırmızı bülten ile yakalama emirleri çıkartılıyor. Yeni bir dünya düzeni kuruluyor.
Bu aşamada iki önemli soru var. İlki ne oldu da yıllardır her türlü baskıyı kuran ve halklarını kuzu kuzu sömüren bu diktatörler bir anda bu aciz duruma düştüler?
Bu diktatörleri deviren, halkları değil bilginin demokratikleşmesi oldu. Düne kadar kapı arasında yapılan dedikodular sosyal paylaşım ağları sayesinde ülke çapında konuşulmaya, yayılmaya başladı. Ama çok daha önemlisi, halk, örgütlenmesini bu ağlar üzerinden yaptı. Sadece eylemler değil, yeni siyasi parti oluşumları doğdu. Facebook, Twitter hatta YouTube yeni devrimin bayrağını taşıdılar. Cin şişeden çıktı. Geri girmesi imkânsız.
İkinci sormamız gereken önemli soru ise bu yeni düzenin Ortadoğu’ya gerçekten demokrasi getirip getirmeyeceği?
Uzaktan bütün bu yaşananları demokratik bir halk ayaklanması olarak okumak işin kolay yolu. Önümüzdeki günlerde bugün sokaktaki halk örgütlenip sandık başına gittiğinde dünkü diktatörlükleri mumla aratacak yeni radikal İslami partilerin çıkması muhtemeldir. Bugün baskı altında tutulan seküler devletler yarın yeni Afganistanlar olarak karşımıza çıkarsa kimse şaşırmamalı.
Üstelik o zaman kimsenin itiraz etmeye de hakkı yok.
Derya Büyükuncu skandalı
Derya Büyükuncu,yüzme milli takımının kendisine ihtiyacı olduğu iddiasında.
Karşımızda dört dörtlük bir milli skandal var. Hafta boyu olayın tarafları ile konuşup ne olduğunu anlamaya çalıştım. “Anladın mı” derseniz. Maalesef kim haklı onu bile çözemedim. Elimden geldiği kadar durumu özetlemeye çalışayım. Derya Büyükuncu yıllardır umut vaat eden bir milli yüzücümüz. Gerçi emeklilik yaşına geldi ama hâlâ umut vaat eden kategorisini aşamadı. Yok Böyle Dans yarışmasında yeni afili haliyle şov dünyasına katıldı. Bu yeni hali Yüzme Federasyonu’nun pek hoşuna gitmemiş. Derya’nın havalara girdiğini ve milli takımı pek iplemediğini söylüyorlar. Derya ise kendisinden emin. Türk milli takımının kendisine mecbur olduğunu iddia ediyor. Kavgada söylenmeyecek sözlerle gergin ve kendinden emin hali ile Yüzme Federasyonu’na saydırıyor. Yani bir milli sporcu federasyonla medya kanalıyla kavga ediyor. Bence bu durum daha rezil bir hal almadan bakan artık bu işe el koymalı. Olay skandaldan çıkıp rezalete doğru gidiyor. Benim edindiğim izlenim Derya Büyükuncu için Türk milli takımının çok önemi yok. O daha çok kendi derdinde. Olimpiyatlara en çok katılan sporcu olmak gibi bireysel bir hırsın peşinde. Yüzme Federasyonu ise yıllardır yurtdışında yaşayan bu hırs küpünün karşısında süklüm püklüm. Sanırım bu bile milli bir utancı paylaşmamız için yeterli.
Öyle bir kayar eksen ki!
Geçen aylarda Mehmet Ali Birand’ın yazdığı bir yazıdan yola çıkarak diplomatik dili nasıl da kompleksli kullandığımızdan yakınmıştım. Türkiye’yi cezalandıracak ABD ve şimdi ayvayı yedik kıvamında bir İsrail korkusu pompalamanın artık gazetecilik olamayacağını söylemiştim. Bizdeki diplomatlar ve diplomasi jargonu hep Batı’nın üzerine inşa edildiği için Doğu ile ilgili ne varsa her daim gölgede kalmıştır. Oysa hayatın gerçekleri diplomasi koridorlarından farklı yerlere çıkartmaya başladı bizi. En son Davos’ta Başbakan’ın one minute çıkışından sonra emekli büyükelçilerimiz (evet monşer de diyebiliriz) ve Batı odaklı gazeteciler karalar bağlayıp “Türkiye’nin ekseni mi kaydı” paranoyası ile gözümüzü korkutmaya çalışmışlardı. Bu yıl Davos’a gidenlerin aktardıklarına göre kayan Türkiye’nin ekseni değil dünyanın ekseniymiş meğerse…
Davos’u bu yıl Doğulular basmış, üstelik hiç de öyle alttan alır sömürge ülkeleri üslubu ile konuşmuyorlarmış. Tam tersi, Batı’nın o buyurgan diline karşı dimdik duran hatta meydan okuyan bir üslupla oturumlara katılıyorlarmış. Yani neymiş? Meğerse kayan Türkiye’nin değil dünyanın ekseniymiş. Ben ana akım gazetelerinin pek çoğunun Türkiye’de sokağın gerçeklerini okuyamadığını düşünürdüm, yanılmışım. Bunlar dünyada olup bitenden bile haberdar değil-MİŞ.
|
|
29 Ocak 2011 - 13:11:03 |
|
|
Dolar |
|
|
1.594
|
1.604
|
|
Euro |
|
|
2.187 |
2.202 |
|
Sterlin |
|
|
2.525 |
2.570 |
|
Altın |
|
|
68.14 |
68.80 |
|
IMKB |
|
|
63278 |
|
|