|
|
|
Barış Manço'nun vefat yıl dönümü
|
|
|
|
|
Çevremizdeki halk hareketleri bizi ne kadar etkileyecek?
Can ATAKLI
[email protected] |
|
Sevgili okurlar; Türkiye’nin yakın çevresinde çok önemli gelişmeler oluyor. Kuzey Afrika’dan başlayan ve Orta Doğu’ya uzanan coğrafyada hüküm süren otoriter rejimler çöküyor. Bunun sonucunda Türkiye’nin çevre çehresinin yeniden şekilleneceği artık kesin. Önemli olan Türkiye’nin bundan nasıl ve hangi ölçüde etkileneceği.
Vakit henüz erken
Müslüman coğrafyasındaki ani ve radikal değişimlerin Türkiye’ye avantaj sağlayacağı öngörüsü yanlış değil. Ancak “Mısır Orta Doğu’daki liderliği sürdüremez, Türkiye şimdi rol model olur” söylemi için de bence henüz erken. Türkiye’nin yakın çevresi çok karışık ama bundan çıkacak sonucun ne olacağını henüz bilmiyoruz. Beklenmedik gelişmelere açık bir bölge burası.
Nasıl rejimler gelecek?
İsyanların büyük gösteri ve şiddete bulaşmadan başladığı ilk ülke Lübnan’dı. Burada sessiz bir kalkışma oldu ve Hariri yönetimi düşürüldü. Hariri Amerika ve Batı’ya çok yakın ve laik ağırlıklı bir yönetimdi. Oysa şimdi Hizbullah’ın gücünü ortaya koyması ve Lübnan’ın İran etkisi altında daha katı İslami bir model uygulaması söz konusu olabilir.
Tunus laikti ama
Lübnan’dan sonra yıkılan ülke Tunus. Halk hareketiyle devrilen laik yönetimin ülkede çok büyük yolsuzluklara ve hırsızlıklara imza attığı gerçi tahmin ediliyordu ama bu gerçek tartışılmaz biçimde açığa çıktı. Tunus’ta henüz bilinmeyen, yeni yönetimin İslami etki altında ne kadar kalacağı konusudur. Ancak her şeye rağmen Tunus’ta laikliğin egemenliği daha yakın ihtimal.
Mısır’ın durumu
Türkiye’yi asıl ilgilendiren gelişme Mısır’da yaşanıyor. Hüsnü Mübarek ülkesindeki kanlı kalkışmaya rağmen, en azından bu satırlar yazıldığı sırada direncini sürdürüyordu. Hükümeti görevden alan ama olayları durduramayan Mübarek görüldüğü kadarıyla “gidici” ama zaman kazanmaya ve sanıyorum kendini güvence altına almaya çalışıyor.
Mısır’ın laikliği
Mısır, yoksulluğuna, büyük nüfusuna rağmen, tarihi ve gelenekleri olan bir ülke. Mübarek her ne kadar “laik” yönetim sürdürüyor olsa da, ülkenin yaşam biçimi laiklikle pek bağdaşmayan bir çizgide. Müslüman Kardeşler örgütü ülkenin en kapsamlı örgütlerinden biri ve halk üzerinde büyük etkisi var. Örgüt laiklikten rahatsız ama genel yaşam düzeyinden de çok şikâyetçi değiller.
Yerine kim oturur?
Mübarek’in (sanıyorum) kaçınılmaz gidişinden sonra ülkenin başına kimin geleceği en hassas konu. Siyasi gözlemciler en yakın adayın Muhammed El Baradey olabileceğini belirtiyor. Mısır’ın yüz aklarından, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun eski Başkanı Nobel ödüllü Baradey’in ılımlı bir geçiş yapabileceği belirtiliyor. Ancak kalıcı olabilir mi?
Çevre faktörü
Mısır bölgede Amerika’nın en önem verdiği ülke. Çünkü Amerika Mısır’a, kimi şeriat düzeni uygulayan İslam ülkeleri ile İsrail arasında köprü olma görevini uygulatıyor ve hassas denge Mübarek yönetimine yapılan olağanüstü maddi desteklerle sağlanıyor. Mısır’da daha İslamcı bir yönetim var olan dengeyi bozabilir, bu da Amerika ve İsrail çıkarlarını zedeleyecektir.
Türkiye’nin durumu
Bunları belirttikten sonra gelelim Türkiye’nin durumuna. Kuzey Afrika’dan başlayan halk hareketi destekli iktidar çöküşlerinin “domino etkisiyle” Türkiye’ye de uzanması ihtimalini çok zayıf görüyorum. Ancak bölgedeki “halk hareketlerinin” Türkiye’de de etkisini göstermesi ve iktidara yönelik tepkilerin kendiliğinden artması ihtimali şaşırtıcı olmaz.
Güç ve moral verir
AKP iktidarı giderek daha katı, daha otoriter ve İslami unsurları daha öne çıkaran bir anlayış içinde son zamanlarda. Bunun yaklaşan seçimler açısından birebir “popülist” etkisi olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. İktidardan hoşnutsuz kesimler ise giderek artan bir baskının yarattığı enerji ile yükleniyor sürekli. Bu nedenle çevredeki halk hareketleri kitle örgütlerine güç ve moral pompalayan unsurdur.
Rahatsızlık artıyor
İktidarın seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte baskı ve korkuyu artırması, yaşam biçimlerine müdahale etmesi ve “torba yasa” adı altında bunları yasal hale getirmeye çalışması biriken enerjiyi aktif hale getirebilir. Özellikle örgütlü çalışanlar, siftah bile yapamayan esnaf, ürünü para etmeyen çiftçiler patlamaya hazır bomba gibiler. İktidar herhalde bunu fark etmektedir.
Şimdilik öğrenciler
Toplumda biriken enerjinin uç veren unsuru, sayıları şu anda bini bile bulmayan öğrenciler. Her fırsatta iktidar aleyhine gösteriler yapan öğrenciler, her seferinde polisin şiddetli engeliyle karşılaşıyorlar. Bu şiddetin amacının “öğrenci olaylarına hiçbir şekilde geçit vermeme” politikasının bir sonucu olduğu görülüyor. Bu şiddet diğer kitle örgütlerini de korkutuyor.
Herkese ders olsun
Başbakan bir tarafta öğrenci hareketlerini “bazı ideolojilerin provokasyonu” olarak tanımlarken, diğer taraftan da bu tür hareketlere girişenlerin sert biçimde engeleneceği mesajını ileterek, kitle örgütlerine de gözdağı veriyor. İktidarı protesto etmenin şiddetli bir bedeli olduğunu hatırlatıyor ve müthiş bir korku salıyor. Güvenlik güçleri ise aldıkları güçle görevini başka bir şevkle yapıyor.
1 Mayıs’tan sonra ilk kez işçi sendikaları 3 Şubat’ta tekrar sokaklarda olacak. Meclis’te görüşülen torba yasayı protesto eden DİSK 3 Şubat günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çevresinde bir insan zinciri oluşturmayı planlıyor. DİSk’in bu eylemi başarıyla yapabileceği şüpheli, çünkü iktidarın bu aşamada böylesi bir kitle gösterisine tahammülü yok.
Sınav günü olacak
Ancak her şeye rağmen 3 Şubat, iktidarın da sınav günü olacaktır. İşçilerin demokratik tepkisine, iktidarın başka bir tür tepkiyle karşılık vermeye kalkması herhalde doğru bir tavır olmayacaktır. Buna karşı, iktidar da seçime giden yolda karizmasında bir yara açtırmak istemeyecektir. Başbakan son günlerdeki tüm konuşmalarında bu tavrı ortaya koymakta ne yazık ki.
Sehven skandalı
Sevgili okurlar, geçen hafta 3 yıldır sürdürülen “darbe paranoyası” konusunda beklenmedik bir gelişme yaşadık. Ergenekon sanığı tutuklu bir teğmenin cep telefonuna rehber eklemesi yapılması “bu davada başka hangi oyunlar oynandı?” sorusunu da gündeme getirdi. Emniyet’in “sehven” açıklamaları ise işin tuzu biberiydi. Bunun arkası gelirse acaba ne olacak?
Ve arkası da geldi
Kamuoyu “sehven” şaşkınlığını yaşarken, bir skandal da Danıştay cinayeti sanığının cep telefonuna eklendiği anlaşılan 30 e-mail adresiyle yaşandı. Bu olayın gerçek olması ve bütün açıklığı ile ortaya çıkarılması, Ergenekon’a “terör örgütü” damgası vurulmasına neden olan bağlantıyı kesecek niteliktedir ve bu büyük dava bir anda beklenmedik bir aşamaya gelebilir.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
|
|
31 Ocak 2011 - 11:55:52 |
|
|
Dolar |
|
|
1.573
|
1.583
|
|
Euro |
|
|
2.171 |
2.186 |
|
Sterlin |
|
|
2.534 |
2.580 |
|
Altın |
|
|
67.81 |
68.25 |
|
IMKB |
|
|
65307 |
|
|
|
|
Son röportajıyla Defne Joy Foster... |
|
Arkadaşının evinde ölü bulunan Defne Joy Foster'ın son röportajı...
|
|
|
|
|
|
|
Eski başbakanlardan Tansu Çiller’in oğlu Berk Çiller ile eşi Eda Çiller, 1.5 yıllık evliliklerini sonlandırıyor. Ancak Eda Çiller’den, kayınvalidesi ile boşanmak üzere olduğu eşine şok suçlamalar geldi. Genç kadın, “Hayatımdan endişe ediyorum” diyerek savcılıktan yardım istedi. |
|
|
|
|
|
|