|
|
|
Barış Manço'nun vefat yıl dönümü
|
|
|
|
|
Hesap sorulacak!
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
Yeni Osmanlıcılık diye ifade edilen, belirleyici merkezinde Türkiye’nin olduğu geniş coğrafyanın, her alanda kendi tabiatına dönme çabasıdır.
Bölge her bakımdan kendine dönüyor. Tarih bölgeye yeniden, bölgemiz tarihine yeniden dönüyor. Tarihsel akış nice zamandır kendi doğal mecrasının dışına çıkarılmıştı. Akış bozulunca tüm Müslüman coğrafyalarda irade bozulmuştu. Aşk, güven, heyecan, benlik, bilinç bozulmuştu. Bu bozulmanın ekonomiye, hayata yansımaları doğrudan oldu. Zenginlik yerini yokluğa, tokluk yerini açlığa bıraktı. Bütün Müslüman halklar, yaşadıkları şehirlerle beraber açlığa, yokluğa, perişanlığa mahkûm edildiler. Mutlu olan, emperyalistlerle birlikte iş bir avuç millet düşmanı azınlıktı sadece.
Müthiş bir sömürü ve zulüm mekanizması kurulmuştu. İğrenç, aşağılık bir mekanizma. Çünkü asıl bizim karşımıza kendi güçleri ile çıkmıyorlar, bizi bizle vuruyorlardı. Bize, bizimle zulmediyorlardı. Tahakkümün, akıl almaz ideolojilerini de kurmuşlardı üstelik. Bizi tarihimizden kopardıktan, tarihle aramıza duvarlar ördükten sonra, içimize nefret ve düşmanlık tohumları ektiler. Kimden nefret edecektik? Düşman olan kimdi? Bütün bu aşağılık saldırıyı yapanlar, yeryüzünü ifsat edenler mi? Gerçekte öyleydi. Gelin görün ki, cetvelle çizilen sınırlarla, birer esir kampına dönüştürülmüş ülkelerin insanlarına uygulanan eğitim programları, okutulan dersler öyle demiyordu. Düşman bizdik. Biz kardeşler, biz Müslümanlar birbirimize düşman edilmiştik. Biz Araplara, Araplar Farslara, Şiiler Sünnilere, Sünniler Şiilere kin beslemeliydi. Nefret duymalıydılar. Biri ötekine sorulduğunda yüzüne bir nefret oturmalı ve “Onlar bizi arkadan vurdu” demeliydiler. Bu propaganda bir ölçüde tutmadı da değil. Yerli işbirlikçilerin satılmış ve görevli medyaları da nefreti güncellemek, canlı tutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Peki, kardeşlerimiz kötü de kimler iyiydi? ABD iyiydi mesela. İsrail iyiydi. Habip Burgiba, Zeynel Abidin iyiydi. Hüsnü Mübarek iyiydi. Böyle olsun, böyle inanılsın istediler. Bu oyun Allah’ın lütufu keremiyle tutmadı.
Büyü bozuldu. Yalan yanlış avutmalarla uyutulan ruhumuz uyandı. Kendimizi içine düşürüldüğümüz tuzaklarla, sefaletlerle fark ettik. Fark ediş çok önemli bir aşamadır. Fark etmezseniz bir arayış içine giremezsiniz. Çözüm üretemezsiniz. Eylem ortaya koyamazsınız. Yine bize masal anlatmak istediler. Yaptıkları zulmü alkışlamamızı, zulümlerine ortak olmamızı istediler bizden. “Bir dakika” dedik. “One minute” Bu bir dakika deyişimizin arkasında bir büyük değişim, dönüşüm, bir kararlılık iradesi, bir yüzleşme vardı elbette. Bir dakika, bir de yüzümüze baka baka üstelik kardeşlerimin kanı ellerinizden damlıyorken hâlâ barış adına konuşabiliyorsunuz. Siz katillerden başkası değilsiniz. Siz barışı değil insan öldürmeyi iyi bilirsiniz. O bir dakika’nın özetlediği yoğun anlam, bütün Osmanlı coğrafyasında, sonra bütün dünyada yankılandı, çalkalandı. Öyle olmak gerekir. Çünkü bu ses bu toprakların öz sesi, öz nefesiydi. Bu ses buradaki bütün insanların ortak vicdanının sesiydi. Bu ses zulme rıza gösteremeyecek olan, içinde iklimleri, renkleri eriten evrensel kardeşliğin ve tüm insanlık vicdanının sesiydi. O nedenle etkili oldu. Devrim asıl o zaman fiili olarak başlatıldı. Tunus’ta, Mısır’da yarın başka yerlerde olan devrim aslında gerçek anlamda bir “One minute devrimi”dir.
Yaşanan bilinçlenme süreci “Yeni Osmanlıcılık” olarak mı adlandırılmalı? Orası ayrı bir konu. Bu Osmanlı ile bağlarını koparmamış insanımızın derin, köklü karşı çıkışıdır. Osmanlı bir ümmetti geçip gitti. Ama belli ki, Osmanlı’nın gölgesinden bile ürken kâfir ve zalim güçler bu karşı koyuşu ancak Osmanlı misyonunu idrak eden bir yeni benliğe yakıştırdılar. Öyleyse evet biz yeni Osmanlıyız. Siz de yeni firavunlarsınız. Haydi, başlasın yüzleşme. Başlasın vuruşma, hesaplaşma ve kopsun kızılca kıyamet. İşte ezilen halklar mertçe alanlara, sokaklara çıktılar. İşte binler, yüz binler, milyonlar; namlulara, tanklara karşı canlarını, yüreklerini ortaya koyuyorlar. Onlar ise korkudan tir tir titreyen ruh halleriyle, kim bilir saraylarının hangi gizli, hangi korunaklı sığınaklarında saklanıyorlar.
Kaçacak delik arayacak, bulamayacaksınız. O milletin parasıyla alınmış silahları ellerine verdiğiniz, yine milletin evlatlarına, milleti öldürme emri vereceksiniz. Siz bu kadar alçaksınız işte. Bizi bizimle vurur, bizi bize kırdırmak istersiniz. Ne için? Kendi saltanatınızın, ikbalinizin, çıkarınızın korunması için. Bu bölgenin insanları en çok da bu gerçeği anlama noktasında tecrübelidir. Artık yolun sonuna gelindi. Arada kimi hainler çıkıp kardeşlerine kurşun da sıksalar, onlar değdiği yerde kan çiçeği olup açacaklar. Bütün bir ülke, bütün ülkelerimiz, yarın, gelincik çiçekleri ile renklenmiş gerçek baharları kutlayacak. Şehitlerimizin mübarek kanlarını hatırlatan, özgür dağlarımızda, özgür ovalarımızda özgürlüğü kokan çiçeklerle gerçek baharlar yaşayacağız. Bunu kimse, kimseniz önleyemeyecek. İhanetler de vurulur alnının ortasından. Şahlar da vurulur. Firavunlar da düşer. O şehitlerin kanı yerde kalmaz. Onların da intikamı alınır. Zalimler için yaşasın cehennem.
Her adımla, attığınız her mermiyle gerçek cehenneminize biraz daha yaklaşıyorsunuz. Cehennemin acelesi var. Sizi bu dünyada da saracak, acı ıstırap veren alevleri, suçtan, cinayetten, günahtan kirlenmiş varlığınızı içine alacak. Arıtmak için. Orada millete düşmanlık noktasında birleştiğiniz sömürgeci dostlarınızla beraber kıvranın kıvranabildiğiniz kadar. Tadın azabı. Millete çektirdiğinizin bir kısmını çekin bakalım. İşte bu azap iktidarınız süresince, kendiniz için kazandıklarınızdır. Hesabını verin bakalım yaptığınız zulümlerin, işlediğiniz cinayetlerin. Şu bebeği hangi suçundan dolayı öldürdünüz? Bu genç kızı, şu yaşlı teyzeyi, bu sevgilileri hangi suçlarından dolayı fosfor ve salkım bombalarıyla parçaladınız? Gazze hesap soracak. Cenin, El Halil hesap soracak. Halepçe, Kerkük, Telafer, Kudüs hesap soracak. Bütün bir Filistin, bütün bir Mısır hesap soracak. Hesap muhayyel bir zamanda değil, yarın öbür gün, çok yakın bir gelecekte bu dünyada da sorulacak. Çünkü bu ses, bu nefes Osmanlı’nın, bu geliş, bu sorgu Osmanlı’nın diyorsunuz. Her ümmet kendi gerçekliğini yaşar. Biz de kendi gerçekliğimizi yaşıyoruz. Biz neyiz, kimiz, nasılız bunu tarih yazacak. Ama siz zulme karşı hareketleri ‘Osmanlıcılık’ olarak nitelerken şuuraltı korkularınızı, bu asil direnişin adaleti gözeten karakterini ifade de etmiş oluyorsunuz.
İster devrim, ister inkılap deyiniz. Büyük değişim öteden beri başladı. Musa büyüdü. Musa asıl saraya girdiği zaman fark edilmedi, önlem alınmadı. Hatayı belki o zaman yaptınız. Değişim Türkiye’den başladı. Önce buradan sağlam, sarsılmaz, esaslı bir duruş ortaya kondu. Çok net çok yalın mesajlar verildi. Mesajı alan aldı ve gereken hareketlenmeler oluyor. Almayanlar ise sağırlıklarının, körlüklerinin cezasını çekecekler, çekmeye başladılar. Değişim, dönüşüm olacak ve Türkiye bu bölgenin sorumlu, düzenleyici, öncü güç merkezi olacaktır, olmalıdır. Türkiye’yi dışlamaya hiçbir iktidarın gücü yetmeyecektir. Çünkü oluşan birliktelik halkların kardeşliğini, ortak duygulanım esasını merkeze alan bir birlikteliktir. Yani köklüdür, sarıcıdır. Temelde esasta bir birliktelik vardır. Kalplerimiz aynı heyecanla çarpmaktadır. Ruhumuz aynı imanla, aynı aşkla canlanmaktadır. Yapay ve uydurma değildir birlikteliğimiz. Bütün yapay, uydurma engelleri aşarak gerçekleşmiş bir buluşmadır yaşanan, yaşadığımız. Aksi politikalar halk nezdinde karşılık bulmaz. Yönetimler halkların duyarlıklarına, bütünleşmiş kardeşliğine ilgisiz kalamazlar. Halkların yakınlığı rejimleri zorlar, zorlayacaktır. Halkların ve devletlerin sıcak yaklaşımları yeni bir dünyanın kuruluşunu hazırlayacaktır. Hazırlık başlamıştır. Değişim dönüşüm başlamıştır.
|
|
31 Ocak 2011 - 00:28:57 |
|
|
Dolar |
|
|
1.573
|
1.583
|
|
Euro |
|
|
2.171 |
2.186 |
|
Sterlin |
|
|
2.534 |
2.580 |
|
Altın |
|
|
67.81 |
68.25 |
|
IMKB |
|
|
65307 |
|
|
|
|
Son röportajıyla Defne Joy Foster... |
|
Arkadaşının evinde ölü bulunan Defne Joy Foster'ın son röportajı...
|
|
|
|
|
|
|
Eski başbakanlardan Tansu Çiller’in oğlu Berk Çiller ile eşi Eda Çiller, 1.5 yıllık evliliklerini sonlandırıyor. Ancak Eda Çiller’den, kayınvalidesi ile boşanmak üzere olduğu eşine şok suçlamalar geldi. Genç kadın, “Hayatımdan endişe ediyorum” diyerek savcılıktan yardım istedi. |
|
|
|
|
|
|