|
|
|
Sağcılaşmak, AK Parti ve şiddet meselesi...
Ali BAYRAMOĞLU
[email protected] |
|
Devlet yapısına, temel hak özgürlükler sahasına ilişkin reformcu politikaları ve rakipsizliği AKP'yi siyasî alanda bir çekim merkezi haline getirdi.
Buna şüphe yok...
Ancak kabul etmek gerekir ki, siyasi-toplumsal hayat sadece bundan oluşmuyor ve AK Parti'nin çağrıştırdıkları sadece bundan ibaret değil...
Örneğin son görüntüler, polis şiddeti, buna ilişkin tutumlar da en az reformcu politikalar kadar önemli ve belirleyici...
AK Parti'nin son olaylardaki tavrını düşünürken, örneğin Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun "1968 kuşağı bu ülkeye çok kötülük yaptı" sözleri solculuk-sapkınlık vurguları televizyondan kulağıma çalınırken, aklıma, 2004 seçimleri sonrası Birikim Dergisi'nde yayınladığım bir AK Parti analizi düştü...
Özü özetle şuydu:
"AK Parti'nin değişim hamleleri bir yandan demokratikleşme, sivilleşme sürecini harekete geçiriyor. Buna karşın aynı iktidarın tarzı diğer yandan siyasette muhafazakârlık dozunun yükselmesine neden oluyor...
AKP, makro siyaset alanında temel hak ve özgürlükler, demokrasinin kurumsal ilkeleri gibi değerleri ileri taşımakla birlikte, mikro siyaset alanında birey, sivil toplum, beden, talep gibi konularda tutucu ve faydacı tutumu iştahla sürdürüyor.
AKP yönetiminin 'vermeyi sevmesi', ama 'istenmesinden aşırı ve tepkisel bir tedirginlik duyması', iş bırakan doktorlara, talepte bulunan meslek kesimlerine gösterilen sert tepki, millî güvenlik gerekçesiyle iptal edilen grevler, bireysel ya da grupsal taleplere karşı takınılan sert ve dışlayıcı tutum, bildik bir zihniyeti sergilemektedir.
AKP toplum ve bireyi, 'makul ve edilgin olduğu', 'açık ve örgütlü talepte girişimde bulunmadığı', 'kendisi için atılan doğruları gördüğü' oranda toplum ve birey olarak kabul etmektedir...."
Demokrasi açısından bu durumun sorunlu olmadığı her halde söylenemez...
Son olaylar da işte bu durumun açık bir örneğidir...
AK Parti bu açıdan yol almıyor ve insan Başbakan'ı dinlerken 1970'lerin Süleyman Demirel'ini, Burhan Kuzu'yu dinlerken bir dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan'ı dinler gibi oluyor...
Gelelim son olaylara...
Üçe ayıralım olup biteni...
Cumartesi günü Dolmabahçe'de öğrnecilere gösterilen şiddetin (o öğrenciler kim olursa olsun, niyetleri ne olursa olsun) hiç bir açıklaması yoktur.
Birkaç gün sonra Salı günü, öğrencilerin, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde AK Parti ve CHP milletvekillerine davranış biçimlerinin, yumurtayı silaha çeviren saldırılarının da savunulacak yanı bulunmuyor. Bu tür olaylar her açıdan eleştirilmeli ve kabul edilir yöntemlerle engellenmelidir.
Ancak bu eylemlere bakarak, eylem niyeti okuyarak ya da Başbakan'ın "böyle eylemler olursa polis gereğini yapar" çıkışıyla polisin davranışını alkışlamak, o davranışı meşrulaştırmak, Cumartesi günü hadiselerini de kuşatan bir şekilde "döven polis"i desteklemek ve göreve davet etmek kabul edilemez bir durum olur.
Öğrencilerin yumurta hadisesini fersah fersah aşar...
Ve aşmaktadır...
Bugün tartışma budur... Sorun budur...
Bunun karşısında hafifletici sebep arayan tavırlar ise ciddi siyasi ve ahlaki sorunlar taşır.
Siyasi sorunlar taşır zira, "Yasal fiziki şiddet tekelini elinde bulunduran" polisle SBF'deki bir öğrenci grubunu aynı teraziye koyar, karşılaştırır, bu ikisini eşitlerseniz ya da birinin davranışını diğerininkiyle açıklarsanız, şiddeti doğal değer, resmi şiddeti siyasi bir araç haline getiren kapıyı açarsınız...
Ahlaki sorunlar taşır, zira öğrencilere dikkat çe-kerek zorbalığı, ölçüsüz ve orantısız şiddet kullanımını gözardı edersiniz...
Meşruiyeti, insani değerleri unutarak ya da unutmaya davet ederek, yaptırım ve yasayı öne çıkarır, demokrasiyi yasayla eşitlersiniz,...
Tarihte pek çok tutucunun yaptığı gibi...
Ve son söz:
Böyle devam edilirse şiddete kapı açılır, öğrenciler sokağa dökülür...
Unutmayın tarih bazen gerçekten tekkerrürden ibarettir...
|
|
10 Aralık 2010 - 11:22:19 |
|
|
Dolar |
|
|
1.496
|
1.506
|
|
Euro |
|
|
1.978 |
1.993 |
|
Sterlin |
|
|
2.340 |
2.395 |
|
Altın |
|
|
66.61 |
67.05 |
|
IMKB |
|
|
64759 |
|
|