Eğer bir gün bu memleketin demokrasi tarihi yazılacak olursa, ister
sevin, ister nefret edin, bu yazılı tarihte gazeteci Mehmet Baransu yer
almak zorunda. Bugünlerde meşhur WikiLeaks belgeleri dolayısıyla Julian
Assange'a methiyeler düzenler, her ne kadar Baransu'yu reddetme,
değersizleştirme çabasında olsalar da, Türk demokrasisi bu gazeteciye
çok şey borçludur, diye düşünmekteyim.
Açıkça ifade edeyim, hiç hazzettiğim konular değil bunlar.
Bir dolu 'ilişki' gazetecisinin oturup birtakım kirli çamaşırları ortaya
çıkarmasını elbette memnuniyetle karşılarım, lakin hazzettiğim bir alan
değil. İlgimi de çekmez kolay kolay. Bu nedenle Mehmet Baransu'nun
kaleme aldığı bir önceki kitabı Karargâh'ı ağır ağır okuyordum. Kitap
aylardır elimin altında ve açıkçası Tuba Çandar'ın Hrant isimli şahane
çalışması hep daha cazip geliyordu bana.
Ancak gelin görün ki, ekranda artık neredeyse her akşam birtakım
'belge gazetecileri' cirit atmaya başladı. Görünüşe bakılırsa, bu alanda
üç satır bilgi ve duyumu olan kitap yazıyordu. İçeriklerine bir şey
diyemem, ancak bu gazetecilerin birbirlerine karşı tutumları daha çok
ilgimi çekiyor benim.
İş bu nedenle kendini her fırsatta 'Ödüllü gazeteci' olarak lanse
eden Nedim Şener'in yazdığı "'Mösyö'yü kimse referans almasın, çünkü bu
kitap yanlışlarla dolu!" başlıklı yazıyı okuyunca, bahse konu kitabı
okumaya karar verdim. Öyle ya, bir gazeteci, meslektaşının yazdığı bir
kitaba karşı çıkabilir, onun yanlışlarını bulup yazarı kamu önünde
mahcup da edebilir. Gelin görün ki, 'Kitabı okumayın' demeye getirmek de
neyin nesidir?
Nitekim ben Mehmet Baransu'nun "MÖSYÖ: Hanefi Avcı'nın
Yazamadıkları" isimli kitabı okumaya başladığımda, Baransu Şener'e bol
ironili bir cevap vermişti. Merak eden Google dededen araştırıp öğrenir.
Sadece Baransu'nun final paragrafını buraya alıyorum: "Gördüğün gibi
Nedim, bir sayfalık köşe yazında onlarca hatan var. Okuma özürlü olduğun
ortaya çıkıyor. Sen bir sayfada onlarca ciddi hata yapmışken, 448
sayfada gözden kaçan küçük bir hata yapmışım çok mu? Sen bunları boş
ver. Önce kitaptaki belgeli iddialarıma bir cevap ver. Nasıl olsa
MÖSYÖ'nün gönüllü avukatı olduğunu ilan ettin."
Peki nasıl bir kitap ki bu MÖSYÖ, bir meslektaş tarafından adeta
aforoz ediliyor? Şu an kitabın 389. sayfasını okumaktayım. Bitirmeye az
kaldı ve kalan kısımda tam olarak neler var bilmiyorum ama biraz önce
Hanefi Avcı'nın meşhur Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabının yazım öyküsü
kısmını okudum.
Şunu ifade edeyim, Baransu, bu kitabında adını andığım kitabı
analiz etmiyor, isminden de anlaşıldığı üzere 'Bilinmeyen Hanefi Avcı'
portresi çıkarıyor. Üstelik diğer meslektaşları gibi ipe sapa gelmez
duyumlara değil, bizzat görüşmeler ve belgelere dayandırıyor bunları.
Öte yandan Hanefi Avcı'nın kitabını da gayet sarih şekilde analiz
ediyor. Meşhur 'son fasıl' ile ilgili çok ciddi fikir sahibi olma
imkânını yakalıyoruz.
En az bunlar kadar önemli olan, daha onlarca olay belgeleriyle
yer alıyor MÖSYÖ'de. Sözgelimi Bedri Yağan'ın öldürüldüğü operasyon,
JİTEM'in suikast çalışmaları, bazı önemli gazetecilerin nasıl manipüle
edildikleri çok çarpıcı belgeler ile kitapta yer alıyor.
Elbette bu kitabın Ergenekon medyası tarafından görülmemesi
normal. Hatta Şener gibi gazetecilerin reddetmesi, okunmamasını dilemesi
de tabii belki. Ama gerçeğin, eli kolu bağlanmış bir mağdur gibi, her
gün taciz ve darp edildiği bir ülkede, birilerinin gerçeği yazabilecek
kadar cesur olması, benim için Assange'dan bile önemli.
İnanın öyle...
|