|
|
|
19 yaşını hatırlamak
Çiğdem TOKER
[email protected] |
|
Onların, ne dersten çıkınca arka koltuğuna oturacakları ısıtılmış makam araçları ne emirlerinde, yayımladıkları genelgeye harfiyen uyacak binlerce memuru ne de banyo sorunu yaşadıkları lojmanları var.
Ama, -belki de- AKP seçmeni olan babaların, mütevazı bütçelerini zorlayarak yolladığı harçlıklar, akmayan sular, üşüyerek çıkılan bekar evlerinden iki otobüsle gelinen amfilerdeki protestolarıyla, ülkenin gündemine oturuverdiler işte.
Protesto dakikaları dışındaki uzun ders saatleri boyunca, amfide kurdukları düşlerin, günün birinde onlara bu olanakları sağlayacak olması ise fazla önem taşımıyor.
Fakat bugünlerde, mümkünse ezberlenmesi yaşamsal önem taşıyan yeni bir ders var: Hoşgörü ve hatırlama yeteneği. Özellikle de ülkeyi yöneten kadroların, bu yeteneklerine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz:
Neyi mi hatırlamak?
-Her şeyden önce, 'genç' olmanın, vaat edilmiş dünya nimetlerinden bağımsız bir 'enerji' anlamına geldiğini,
-Sonra da bu özel enerjinin; dünyanın her yerinde iktidarlara, beğenilmeyen uygulamalara itiraz; gelecek kaygılarını dile getirmek için kullanılmasının doğallığını.
OTORİTEYE İTAAT KÜLTÜRÜ
İktidar araçlarına, makam ve unvanlarına sahip kadroların, 19 yaşlarına geri dönmesi pek kolay olmayabilir.
Hele ki, otoriteye karşı, kayıtsız şartsız itaat kültüründen gelinmiş; o kültürlerde sorgulamamak, 'saygı' ile eşdeğer tutulmuşsa; kendini ne kadar zorlasa da insanın 19 yaşına dair kayda değer bir hatıra bulması zordur. Bu, anlaşılır bir durum.
Ama hatırlamayı güçleştiren bu iki etkene rağmen, o yılların enerjisini, ölümle, kayıplarla sonuçlanan çatışmaları yaşayarak geçirenlerin deneyimlerine kulak vermek, güç olmasa gerek.
İşte dün basınla buluşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 'Bugün ülkeyi 68 kuşağı yönetiyor. Bu büyük bir avantaj' ifadesi, bu nedenle kıymetliydi.
Sözün değeri, Bahçeli'nin iç içe geçmiş iki kimliği nedeniyle artıyor:
Bahçeli; yakın tarihimizde yedisi telle boğularak olmak üzere, sayısız öğrencinin öldürüldüğü ama bu geçmişiyle çoktan yüzleşmiş bir hareketin lideri. Ama aynı zamanda, yıllarca üniversite öğretim üyeliği yapmış, öğrenciler yetiştirmiş bir profesör... O profesör dün, 'Siyasi iktidar, talepleri dışlamak yerine görüşmeyi tercih etmelidir' dedi.
ODTÜ'NÜN DÖRT KIRMIZI ÇİZGİSİ
Üniversite olaylarının toplumsal barışı bozacak düzeye gelmemesi için, ders çalışması gereken tek kesim, elbette ki sadece yönetici kadrolar değil.
Uzak olmayan bir gelecekte, mevcut kadroların yerini alacak o gençlerin de çalışması gereken 'ek' dersler var. ODTÜ Rektörü Prof. Ahmet Acar'ın dün A. A.'ya yaptığı açıklama, fazla söze gerek bırakmıyor:
'Öğrencilerin yerleşke içindeki davranışlarına yönelik dört çizgimiz var. Şiddet içermeyecek, başkasının özgürlüğüne engel olunmayacak, üniversitenin faaliyetleri engellenmeyecek, herhangi bir mala zarar verilmeyecek.'
Şiddetin, en haklı talepleri bile ışık hızıyla haksızlaştıracağının bilinmesinde, anlaşılmasında ve hayata geçirilmesinde sonsuz yarar var.
BUNU NEDEN YAPIYORSUNUZ?
TBMM İçişleri Alt Komisyonu, bir yıldır çalıştığı Silah Kanun Tasarısı'na ilişkin raporunu yeni tamamladı. Biliyor musunuz, bu tasarı yasalaştığında pompalı tüfek satın alma ve taşıma yaşı 21'den 18'e düşecek...
Bunu neden yapıyorsunuz?
Yumurtayı saldırı aracı sayarken, bunu neden yapıyorsunuz?
|
|
10 Aralık 2010 - 10:22:35 |
|
|
Dolar |
|
|
1.496
|
1.506
|
|
Euro |
|
|
1.978 |
1.993 |
|
Sterlin |
|
|
2.340 |
2.395 |
|
Altın |
|
|
66.61 |
67.05 |
|
IMKB |
|
|
64759 |
|
|