|
|
|
Davutoğlu onu dedi mi?
Ahmet TAŞGETİREN
[email protected] |
|
Acaba Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Washington Post gazetesinde iddia edildiği gibi "Osmanlı Milletler Topluluğu" oluşturma amacında olduklarına dair bir söz söyledi mi?
Bu iddia, daha önce dile getirilen "Yeni Osmanlıcı politika" iddiasının bir devamı niteliğinde.
Benim bildiğim, Davutoğlu bugüne kadar "Yeni Osmanlı" türü bir arayış içinde olduğuna dair bir söz söylemedi. Aksine bu yöndeki iddiaları reddeden pek çok sözü var. Üstelik ben onun, bu tür tanımlamaları iyi niyetten yoksun, bir tür "niyet okuma" ve ön kesme amacına yönelik gördüğünü düşünürüm.
Bir adım atarsınız, hemen niyet okunur: Sen aslında "şunu" amaçlıyorsun!
"Şunu" denen şey, birilerinin tehdit olarak gördüğü şeydir ve bu damgalama tutarsa, önünüz kesilmiş olur.
Ahmet Davutoğlu, "Türkiye'nin Stratejik Derinliği" diye bir kavram ortaya attı ya...
Türkiye, Cumhurbaşkanı-Başbakan-Dışişleri Bakanı'nın senkronize olduğu bir gayret içinde, Türkiye için bu potansiyel derinliği fonksiyonel hale getirmeye çalışıyor ya...
Bunun için herkesin kazanacağı bir diplomasi kurmaya gayret ediyor ve bunda karşılık buluyor ya...
Bunun için öncelikle, tarih-kültür akrabalığını, coğrafi yakınlığı ilk enstrüman olarak devreye sokmaya çalışıyor ya...
İlişki kurduğu her ülke ile pozitif bir ilişki noktası geliştirmeye çaba sarf ediyor ya...
Ve tüm bu çabalar, dünya üzerinde Türkiye'ye bir farklılık kazandırıyor ya...
Böyle bir gelişmeden her odak memnun olmayabiliyor.
Ve bir "hizaya çekme" operasyonu başlıyor.
"Sen aslında" diye başlayan bir hizaya çekme süreci devreye sokuluyor.
Eskiden beri pan islamist, pan turanist suçlamaları zulada saklı durur Türkiye için...
Sultan 2. Abdülhamid'in "Hilafet politikası", İttihatçılar'ın "turancı" girişimleri hatırlanır, buradan da, bir yandan Batılı güçlere, diğer yandan Rusya'ya tehlike anonsları yapılır, bu arada içeride de "Türkiye riske atılıyor, düşmanlıklara hedef haline getiriliyor" teması işlenir.
Türkiye'ye her alan açma çabasının bu tür barikatlara toslama riski taşıdığını, herhalde Ahmet Davutoğlu bilmiyor olamaz.
Ama Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin, mevcut konumlanışından çok daha geniş bir stratejik derinliğe sahip olduğunu da bilir. Ana tezi o konudadır üstelik.
Ben aslında Cumhuriyet dönemindeki tüm liderlerin, reel durumun Anadolu'nun korunması olduğunu görmekle birlikte, Türkiye'nin farklı bir hinterlandın içinde yer aldığını bildiklerini, imkân olursa bunu Türkiye için yeniden besleyici bir imkân olarak kullanmayı planladıklarını düşünürüm. Tabii ki Anadolu'daki var oluşu riske atmadan...
Mustafa Kemal Paşa, hilafetin kaldırılması ile ilgili tartışmada, İslam ülkelerinin zaman içinde bağımsızlıklarını kazanacağı ve yeni bir birliktelik zemininin oluşacağı yönünde izahlar yapar. Bunun anlamı nedir?
İsmet İnönü'nün "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de onun içinde yerini alır" sözü, derinlerdeki arayışın yansıması değil midir?
Menderes arayışlar içindedir, Demirel, Ecevit, Özal arayışlar içindedir.
Hatta Türkiye'nin take-off anında darbelerle yere kapaklanmasının arkasında, bu arayışlara kimi uluslararası odakların verdiği cevaplar olduğu ifade edilir.
Şu sıralar Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu isimleri ağırlıklı olmak üzere Türkiye'ye yöneltilen uluslararası sorgulamalarda, bu tür dozların varlığı şaşırtmamalıdır.
Garip olan bunların içeride tüketilmesidir.
Yazılanlara baktığımızda, Davutoğlu'nun "Türkiye'yi riske atması"ndan duyulan kaygı mı vardır yoksa bu uluslararası didiklemenin sonunda Davutoğlu'nu yiyeceği umudundan doğan sevinç mi vardır, tam okuyamıyorsunuz. At izi it izi meselesi...
Ahmet Davutoğlu bir ortamda vaktiyle D-8'in Uzakdoğu ayağını oluşturma görevini üstlendiğini ancak D-8 bünyesinde yer alması beklenen ülkeler arasındaki diplomatik problemleri çözmekte ne kadar zorlanıldığını anlatmıştı.
Demek ki Ahmet Davutoğlu, İslam dünyası, Türk dünyası, Osmanlı coğrafyası, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu vs... denince nasıl bir pistte dans ettiğini bilecek kadar bilinç sahibi bir insandır. Hangi çıkarlar çarpışıyor, Osmanlı nasıl bitti, mevcut durum hangi şartlarda inşa edildi, gergin sınır politikası nedir, kimle nasıl oynandı?.. Davutoğlu'nun bilimsel çalışma alanı tarihtir, uluslararası ilişkilerdir. Bir diplomasi, tarih bilinmeden inşa edilmez.
Ahmet Davutoğlu bunları bilir ama dünyanın hep aynı şartlarda kalmadığını da bilir.
Yeni şartları siz oluşturmak istersiniz, başkasının oluşturduğu şartlardan çıkış yolu ararsınız ama her halükarda güçlenme, ülkenize-insanınıza daha iyi şartlar oluşturma çabası sergilersiniz.
Gül-Erdoğan-Davutoğlu, kendilerine emanet edilen iktidar süresince, Türkiye'yi güçlendirme çabası sergiliyor.
Ben bu üçlünün, riskli alanlar içinde yürürken, yeterli bilince ve tecrübeye sahip olduklarını ve asla maceraya yönelmeyeceklerini düşünüyorum.
Zaten, farklı pencerelerden nasıl suçlandıklarına baktığınızda da bir denge çabasına tanık oluyorsunuz. Mesela, bir kesim bu üçlüyü "uçuk ve riskli hedefler" peşinde koşmakla suçlarken, bir başka kesim, "Aşırı reel politikçi" davranmakla suçluyor. Hangisi doğru?
Bir gerçek var ki onun altını çizmeliyiz:
Türkiye'nin güçlenmesi hiç kuşkusuz dünya için yeni bir paradigma ihtiyacı demektir.
|
|
10 Aralık 2010 - 10:14:44 |
|
|
Dolar |
|
|
1.496
|
1.506
|
|
Euro |
|
|
1.978 |
1.993 |
|
Sterlin |
|
|
2.340 |
2.395 |
|
Altın |
|
|
66.61 |
67.05 |
|
IMKB |
|
|
64759 |
|
|