|
|
Ahmet ASLAN
Garipliğin normalleşmesi
|
|
|
|
|
Alper GÜRKAN
|
|
Necmettin EVCİ
|
|
Aliya RAHTE
|
|
Mustafa YILDIZ
|
|
|
|
|
|
Batı kapitalizminin çöküşü
İlhan AKKURT
[email protected] |
|
Rusya önderliğindeki Sovyetler Birliği, ABD önderliğindeki Kapitalist Batı karşısında, ekonomik ve teknolojik alanda geri kaldığından kendini fes etti. Bu durumda, görünürde Sosyalist sistem, Kapitalizm karşısında yenik düşmüş oldu. Bu sonuç aslında Batı Kapitalizminin bilimi ön plana alıp, teknolojik üstünlüğü ele geçirmesinin bir sonucuydu. Sovyetlerin bilimden ziyade partiye itaatkar adama önem verdiğinden ve ürettikleri ürünlere gerek kalite, gerekse fiyat açısından yeterli pazar bulamadığından, yani dünyaya gerekli ihracatı yapamadığından ABD kadar zenginleşemedi. Bunun sonucunda kişi başına düşen zenginliği ve refah seviyesini arttıramadı. Bu da onun sonunu getirdi. Yani Sosyalistler teorideki hedeflere ulaşılamayınca ve Kapitalist rejimdeki insanlardan daha fazla zenginlik üretemeyince yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldılar. Bu durum iki sistemin uygulamaları farklı da olsa, insanlara sunduğu hedefleri açısında fazla farkları olmadığını kanıtlar. Her iki sistem de insanın mutluluğu yüksek orandaki maddi refaha bağlamıştı. Böylece bu hedefe ilk varan yarışı kazanmış oldu. Mutluluğu dünyevi zevklerde arayan insan elbette zenginliğin peşinde koşacak ve bunu sağlayan sisteme yönelecektir. Zaten sosyalistlerin burjuvalara isyanı bundan değil miydi? Hedefleri burjuvalar gibi varlık içinde yaşamak değil miydi? Kurdukları sistem onları bu hedefe ulaştırmayınca sistemi terk etmeleri normaldir. Eğer sosyalist rejim insanını iyi motive edip bu hedefe daha önce varabilseydi aslında yarışı o kazanacaktı. Maalesef birileri meseleyi bu kadar basite indirgedi, yazık etti bunca teoriyi ve devrim uğruna yazılan ve yapılanları. Bu durum zihinlere, “Batı sistemi, insan için daha doğru sistemdir ve daha sağlıklı bir toplum oluşturmaktadır” safsatasını kabul ettirmiş oldu. Batı burjuva kültürü içinde yetişmiş olan Sovyet yöneticileri, bütün kötülüğün temelinde özel mülkiyetin yattığını, kâr ve sermaye birikiminin işçinin alın terini çalmak olduğunu ve emperyalizmin temelinin Kapitalizm olduğunu nedense bir kenara atıverdiler. Demek ki hayatını bu teorilere adayan Marks boşuna uğraşmış. Adam Smith haklıymış. Sosyalist Sistemin temeli olan bu iddialar, onlara göre doğru değilmiş. Marks yanılmış. Demek ki onlar için de, her ne olursa olsun, ekonomik zenginliğe ulaştıran en kısa yol en doğru olandır. İnsanlar boşuna devrim için birbirini boğazlamışlar.
Pes etmeyen de var
Ancak Rusya’ya göre çok daha fazla refah ve teknolojik geriliğine rağmen bir başka Sosyalist ülke Çin hemen pes etmedi. Ne de olsa Rusya gibi Batı toplumu olmadığından, ABD ve Rusya gibi tam materyalist bir dünya görüşüne sahip değildi. ABD’den Rusya’ya kıyasla çok geri kalmasını, tamamen sistemine bağlamadı. 1 milyarı aşan nüfusu bir anda zenginleştirmek mümkün olmayacağını iyi biliyorlardı. Ancak eskiye nazaran yaşam koşulları giderek düzeliyordu ve Batı’nın aç gözlü sabırsız davranışlarını benimsemediler. Teoride doğru sanılan bazı uygulamaların pratikte yürümediğini görünce sistemde revizyonlara giderek hızlı bir şekilde yol aldılar ve bugün Kapitalist dünyayı tehdit eder hale geldiler. Aslında yaptıkları, Sosyalist sistemde fazla bir değişiklikten ziyade, Kapitalizmin dayandığı önemli bir ekonomik kuralı takmamalarıdır. Ya da bizim iddia ettiğimiz gibi, her şeyin bu kurallara bağlanamayacağını görmeleridir. Her şeyi arz-talep kuralına bağlayan Kapitalist dünya karşısında Çin, dünyada yeterli pazar ve talep olmasına rağmen, daha fazla kazanmayı düşünmeyerek mallarının fiyatını arttırmayıp, aksine üretimini arttırarak pazarın büyük kısmına hâkim olmuştur. Gelelim Teknoloji açığına. Teknoloji beyin gücü ve göçüyle sağlanır. Ancak teknolojiyi ele geçiren sermaye, ucuz maliyet arar. Ya da teknoloji parayla satın da alınabilinir. Ucuz maliyetten dolayı, sermayeyle beraber teknolojiyi de kendine çeken Çin, bu açığı da kapatarak Batı’ya ciddi rakip oldu. Böylece Batılı Kapitalistler kendi silahlarıyla vuruldu. Şu an tam bir borç batağına saplanmış durumdalar. Batı bundan sonra ekonomik krizlerden başını biraz zor kaldırır.
İşin sırrı ne?
Kapitalizm, pazarda her şeyi arz-talebe bağlayıp, tıpkı bir emme-basma tulumba gibi bir o yana, bir bu yana yönlendirerek aslan payını daima kendi almaktaydı. Neymiş efendim, “sende döviz bollaştı paranın değerini yükselt ki malının değeri pahalansın bize fazla mal satma. Böylece büyümen dursun. Biz desenin ucuz mallarının istilasından kurtulalım.” Çözüm bu kadar basit. İyi de daha Çin’de kişi başına milli gelir 4 bin doların altında, neden büyümeyi durdursun ki? Aslında Çin’in büyümesini sadece düşük işçilik ücretlerine bağlamamak gerekir. Çin DÜŞÜK KUR POLİTİKASINI SÜRDÜREREK pazarda mallarının fiyatını düşük tutup, rakiplerini pes ettirmiş ve sisteminde yabancı sermayeye de bir takım kolaylıklar tanıyarak ülkesine çekmeyi başarmıştır. Çin mallarının kalitesi çok yüksek olmamasına rağmen, düşük fiyat politikasıyla rakip pazarlara girmiş ve bu arada kalitesini gittikçe arttırmayı başarmıştır. Eskiden “Komünistler Moskova’ya” diye zorla kovulurken bugün Kapitalistler Çin’e koşarak gitmektedir. Bu da birilerinin Batı merkezli “KÜRESEL HÂKİMİYET” hesaplarını bozmuştur. Kapitalizmin bu açığını iyi gören Çin doğu toplumlarına yaraşan bir kanaat ve sabırla çağın en büyük yıkılmaz sanılan gücünü, kâğıttan kaplan misali kendi silahıyla çökertmeye başlamıştır. Tabi bu güne kadar gösterdiği sabırlı ve kararlılığı döviz kurunu da ne kadar sürdürür bilemeyiz. Aslında olay tam manasıyla Sosyalist sistemin üstünlüğünden kaynaklanan bir sonuç değil. O ancak zenginliğin belli ellerde toplanmasını önler ve sefaleti azaltır. Kurallara uyarsan her iki sistemde ilerlemek mümkün, Nazi Almanya’sında olduğu gibi diktatörlükte bile. İşin sırrı bu kadar basit.
Serbest piyasa ekonomisi kandırmacası
Kapitalist-Liberal Serbest Piyasa Ekonomi anlayışının piyasaları dengeleyen o meşhur arz-talep kanunu ve görünmez eli nedense bir türlü devreye girmedi. Çin mallarına dünya pazarında talep artmasına rağmen fiyatları yükseltmediler. ABD’nin döviz kuru baskılarına boyun da eğmeyince düzen bozulmadı. Neden ABD’nin keyfine göre durduk yerde parasının değerini yükselterek, fiyat avantajına zarar versinler ki? Elbette Kapitalizmin ilahlaştırdığı doymaz insan hırsı frenlenirse gereksiz yere fiyatlar yükselmez. İnsanlarda en kısa yoldan sömürülmez. Çin’in aç gözlülük yapmayarak bu uygulamasıyla, dünya da enflasyon canavarından biraz kurtulmuş oldu. Kapitalist sistemin, “SERBEST PİYASA EKONOMİSİ” diye yutturduğu, ancak aslında daima kendi çıkarları söz konusu olduğunda bir gecede aldıkları radikal kararlarla her şeye müdahale edenleri, bir gün gelip birileri takmayınca, kendi kurdukları bu sistem bir bumerang gibi kendilerini vurmuştur. Demek ki ekonomi ilmi diye söyledikleri işçilik ücretleri, enflasyon, yatırım- hammadde-enerji, ar-ge girdi maliyetleri, rekabet ortamı, arz-talep gibi tabuları basitçe bir döviz kuru ayarı hiç edebiliyor. Göklere sığdırılamayan ve insanlığın ulaşacağı son nokta denilen bir sistemin de, böylece ne kadar zayıf noktaları olduğu ortada çıkmış oldu. Bu ara Kapitalizmin vicdanını da test etmiş olacağız. Bakalım Pazar daralması sonucunda artan işçi gücüne eski refah düzeyinde ücret verecekler mi ve refah düzeyi düşen halk sisteme Rus halkı gibi isyan edecek mi? Bakalım hükümetler bu gelişmeler karşısında piyasaya müdahale mi edecekler, yoksa “SEBEST PİYASA EKONOMİSİNİ SAVUNUP GÜÇLÜ OLAN AYAKTA KALIR ZAYIF TASVİYE OLUR” kuralı gereğince rekabeti körükleyip, o meşhur görünmez elin piyasaları dengeye getirinceye kadar olaya kayıtsız mı kalacaklar? Bu güne kadar güçlülerin zayıfları yok etmesine “SERBEST PİYASA EKONOMİSİ” arkasına sığınarak seyirci kalanlar tehlike kendilerine döndüğünde hala bu vahşete seyirci mi kalacaklar? Hala her şeyi arz-talebe mi emanet edecekler? Çin’in büyümesini “EKONOMİK REKABET GEREĞİDİR” diye seyirci mi kalacaklar yoksa korumacılığa mı yönelecekler?
Çin’in Kapitalist ahlakla imtihanı
Ancak son krizde görünen o ki, sermayenin korumaya alındığı çok açık. Ayrıca Çin hükümeti de elde ettiği maddi varlığı halkına bölüştürmek yerine, Batı’nın kâğıtlarına yatırmayı tercih ederek Batıya güç pompalamaktadır. Bu kadar düşük ücret politikasına Çin işçisi ne kadar katlanır bilemeyiz. Birileri de Çin’in bu yumuşak karnına hamleler yapacaktır. Tabi Rus halkı gibi Çinliler de ihtiyaçlarını normal karşılayacak bir gelir düzeyine ulaştığında bununla yetinecek midir? Çok kazanmak hırsını yenerek dünyaya ucuzluk getiren Çin yönetimi, ayni mütevazı yaşama özverisini, bu ekonomik gelişme sonunda maddi olarak zenginleştiğinde de gösterebilecek mi doğrusu merak konusudur? Zenginlikle Kapitalist ahlak paraleldir. Ne de olsa para insanı bozar derler. Nefsi frenlemek faklı bir dünya görüşüyle mümkündür. Bu da sosyalist felsefeyle biraz zor olsa gerek. Her ikisinin de hayata bakışı materyalisttir. Bu bakış açısıyla işçilerin de zenginleştikçe burjuvalaşması kaçınılmazdır.İşte Rusya'da ki değişimin altında yatan gerçek budur. Ancak Çin'in hala ayakta kalması gerçek problemin Sosyalist sistemden ziyade Ruslardadır ve sıra Çin'e de gelebilir.
|
|
24 Kasım 2010 - 00:01:13 |
|
|
Dolar |
|
|
1.480
|
1.490
|
|
Euro |
|
|
1.960 |
1.975 |
|
Sterlin |
|
|
2.295 |
2.345 |
|
Altın |
|
|
64.74 |
65.35 |
|
IMKB |
|
|
66147 |
|
|