DOLAR 1.493 - EURO 1.978 - ALTIN 65.29 - IMKB 65795
TV REHBERİ-SIK KULLANILANLARA EKLE-SİTENE EKLE-RSS
Cuma 26 KASIM 2010
İran'da 5,6'lık deprem Bakan Ergin, görevden almaları değerlendirdi Cine 5'in satışı 31 Ocak 2011'de Çubukçu: Andımız kaldırılmadı Borsada günlük kayıp 2.000 puana yakın Hava sıcaklıkları artacak İsrail'den Erdoğan'a eleştiri Katliam, kız kaçırma kaynaklıymış! Şehit askerin cenazesi İzmir'de defnedildi "Kuzey Kore, daha fazla kayıp vermiş" habertaraf.com
 
 
 
Türkiye'nin işçi profili
 
 
 
 
Sinan KARAKAŞ
Siverek il olmalı
 
 
 
Okur Temsilcisi
Hırsızlığın yeni adı: Bir internet sitesi
 
 
 
 
Haluk Levent 43 yaşında
 
 
 
 
 
Yeni Akit
Abdurrahman DİLİPAK
Bürokrasi siyasi otorite ile inatlaşamaz!
 
 
Hürriyet
Ahmet HAKAN
Eyvah eyvah! Ağca bana saydırmış
 
 
Yeni Şafak
Ali BAYRAMOĞLU
Generalleri görevden almanın anlamı...
 
 
Star
Aziz ÜSTEL
Kalan son Anadol da su kaynatıyor
 
 
Habertürk
Balçiçek PAMİR
“O kalemler kırılır Balçiçek Hanım...”
 
 
Zaman
Bülent KORUCU
Siyasallaşmanın önündeki engel: KCK
 
 
Radikal
Cengiz ÇANDAR
Tertele Dersim
 
 
Radikal
Cüneyt ÖZDEMİR
Kompleks kokan diplomasi
 
 
Akşam
Deniz Ülke ARIBOĞAN
Kore'lerde ısınan sular
 
 
Zaman
Ekrem DUMANLI
Lübnan'daki Türkiye
 
 
Sabah
Emre AKÖZ
New Yorklu taksicinin Türkiye algısı daha gerçekçi
 
 
Radikal
Eyüp CAN
İnsanlığın tüm günahı bu kutunun içinde
 
 
Bugün
Gülay GÖKTÜRK
Hiçbir meslek kutsal değildir
 
 
Vatan
Hasan Celal GÜZEL
Militarizmin sonuna doğru
 
 
Star
Mehmet ALTAN
Sivil-asker ilişkilerinde son durum
 
 
Sabah
Mehmet BARLAS
Bazen yasalar bazen de teamüller ağır basar...
 
 
Millî Gazete
Mehmet Şevket EYGİ
Resmî Otomobilleri ŞahsîÖzel İşler İçin Kullanmak
 
 
Star
Şamil TAYYAR
Vay vay vay Işık Paşama bak
 
 
Yeni Akit
Serdar ARSEVEN
Paşa “Mehmet”i, karısı da “Paşa”yı!..
 
 
Milliyet
Taha AKYOL
Sivil otorite ve askeri yargı
 
 
Yeni Şafak
Taha KIVANÇ
Üçlersek kötü
 
 
Hürriyet
Yılmaz ÖZDİL
Fıtık
 
 
 
 
Balçiçek PAMİR
 
Aliya RAHTE
 
Ercan AKSOY
 
Deniz Ülke ARIBOĞAN
 
Şamil TAYYAR
 
 
 
Çok hukuk ve Medine vesikası

Lütfi BERGEN
[email protected]
 
 
Ali Bulaç’ın “Medine Vesikası” meselesini gündeme getirmesinin üzerinden oldukça uzun bir zaman geçti. 1990’lı yıllarda Kitap Dergisi içinde başlayan teorik çalışmalar, Birikim dergisi içinde tartışıldı veya katkılarla büyüdü. Medine Vesikası’nın varlığı ya da yokluğu da mevzu edildi. Ali Bulaç, meseleyi gündeme taşımakla Türkiye’de ilk defa İslam ile sol kültür arasında “çoğulculuk” temelinde “bir arada yaşamanın” imkânlarına işaret etmiş oldu, aydın mesuliyetinin gereğini yerine getirdi. Bu tartışma, Müslümanların demokrasi ile aralarındaki ilişkileri yeniden gözden geçirme fırsatı da verdi. Medine Vesikası bağlamında İslam- demokrasi tartışmasının kimi meseleleri tartışıldı. Yine de tartışma yeterince olgunlaşmadı ve Müslümanların üzerinde icma ettiği fıkhî bir neticeye bağlanmış değil. İslamcılar demokrasiyi niçin red ettiklerini teorilendiremediler. Abdulhamit’in karşısında meclis isteyerek despotizmi (istibdat yönetimini) eleştiriye tutan İslamcılık, Cumhuriyet ile birlikte demokrasinin meşruluğu probleminden söz etmekteydi.

Türkiye’deki demokrasinin kurucu aktörleri bugün de İslamcı ve liberal- Batıcı entelektüellerdir. İslamcılar gerek Abdulhamit’in hal edilmesi sürecinde ve gerekse Saltanat ve Hilafetin kaldırılması sürecinde belli noktalara kadar Kemalist- aydınlanmacı bakış açısına benzer yaklaşımlar geliştirdiler. Cumhuriyet fikrinin problem olması Hilafet’in kaldırılmasından (1924) sonra gündeme geldi. 1924 Nasturi İsyanı bir kenara bırakılırsa, İslamcılık 1925’te başlayan isyanlarla Cumhuriyetten koptu. Takrir-i Sükun çıktı. Bundan sonra Cumhuriyet ideolojisinin ulus-devlet ve milliyetçilik (Türkleştirme) projesi olarak mahkûm edildiği bir süreç yaşandı. Elitlerin de tavrının, bu politikaları tahkim etmeye yöneldiği açıktır.

Ulus devletten demokratik devlete geçiş tezi, “Medine Vesikası” vesilesiyle gündeme getirildi. Ali Bulaç bu tartışmanın fitilini yakan bir yazar olarak “çok hukuklu, barış ve özgürlük temeline dayalı, çoğulcu ve insan haklarını teminata kavuşturan Medine Vesikası’nın işaret ettiği” devlet anlayışı önerdi. Bu önerinin Türkiye’deki İslamcılık düşüncesi için bir kırılma ifade ettiği açıksa da konu hala askıdadır.

Nitekim İslamcı çizgide siyaset eden Milli Görüş Partileri’nden koparak iktidara yürüyen AKP, kendisini İslamcı olarak nitelemekten ziyade muhafazakâr olarak tanımladı. Bu tanım İslamcılığın teorik arka planının demokrasi ile nasıl bağdaştırılacağı hususunda ciddi çalışmalarının ortaya çıkmadığının bir göstergesi şeklinde okunmalı. İslamcılık bölündü, bölünüyor. Yekpare bir tavır gelişmiyor; dahası ayrılanlar İslamcılığın kendi kavramlarına istinad etmiyor. Buna düşüncenin kısırlaşması nazarıyla bakıyorum. Gelenek oluşmuyor.

İslamcılar yaklaşık 200 yıldır “Kur’an ve Sünnet’e dönüş” fikrini toplumsal ve siyasi sahalarda yol haritası edinmiş durumdalar. Ama haritayı ters tutuyorlar. Türkiye’de İslamcı fikir denildiğinde “muhalefet” söylemi ile hareket eden ama siyasal sistemi nasıl tanzim edeceği ve nasıl işleteceği belli olmayan bir reddiyecilik tavrından bahsedilmektedir. Bu tavra göre: “Türkiye Cumhuriyeti, ulus- devlet bir mekanizmadır. Türkiye’de yaşayan etnik kimliklere ulus kimliğini dayatmaktadır”. Altan Tan ne demişti: “Türkiye Cumhuriyetini yöneten kadrolar 1924’ten itibaren laikçi bir Ulus devlet olmaya karar verince Kürtlerin serencamı da başlamış oldu. İslam dini kamusal alanın tamamen dışına itilirken, Kürt kimliği de yok sayıldı”. Buraya kadar itiraz edilebilecek çok fazla bir husus yok.

Benim zaviyemden meselenin itiraz edilebilir yönü, mücadele metodu hakkındaki söylemden çıkıyor. Büyük spekülasyonlara girmeden konuyu başka bir sahaya kaydırmak gerekliliğinden bahsediyorum. Kur’an ve Sünnet’e dönmekten.
Kur’an’a göre Yusuf (as), Mısır’a köle olarak geldi. Ana ayrı kardeşleri Yusuf’u öldürmek kasdıyla kuyuya attı; yoldan geçen bir köle satıcı kafilesi Yusuf’u Mısır’ın vezirine sattı. Yusuf (as)’un dini kimliği yok sayıldı. Vezirin karısı Yusuf’tan haz almak istedi. Yusuf (as) direndi ve haksız bir muhakeme (itham) ile mahpus edildi. Yusuf (as) rejimin kendisine yaptığı haksızlığa karşı muhalefet doktrini geliştirme yolunu tutmadı. “Kurtuluş teolojisi” fikri geliştirmedi; “ezilen halkların kendi kaderini tayin hakkı” için propaganda yapmadı. “Ben de bir fırka olacağım (Volkancılar ve Derviş Vahdet-i)” demedi (Bknz: İsmail Kara, İslamcıların Siyasi Görüşleri, İz, 1994: 198). Kral’ın gördüğü rüyayı yorumladı ve hiçbir kin/ öfke/ intikam hırsı geliştirmeden “Yöneten Teb’a” olmayı talep etti. Bu talep Kral tarafından onay gördü. Yusuf (as) yönetimi sırasında “çok hukuk teorisini” bizatihi tatbik etti: “Biz Yusuf için böyle bir plan kullandık. Yoksa kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı/ mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki” (12 Yusuf 76). Yusuf (as), Melikin toplumuna Kralın dini ile hükmetmekteydi; ama Müslüman olan kardeşi Bünyamin’e Yakub (as)’un kuralları ile hükmetti. Bu tür bir uygulama Medine Vesikası dolayısıyla Yahudiler ile Hz. Peygamber’in arasında da vaki olmuştur. Nitekim bu konuyu Ali Bulaç, Medine Vesikası başlıklı yazısında ele almıştır: “Kur'ân, Hz. Peygamber'e 'eğer isterse onların davalarına bakabileceği' yetkisini veriyordu (Maide/5: 42). Bunun üzerine Peygamber de, kendisine başvurdukları her seferinde onları muhayyer bıraktı ve önce şunu sordu: ‘-Size neye göre hüküm vermemi istersiniz, Kur'ân'a göre mi, yoksa Tevrat'a göre mi?’ Bu düzenlemede Peygamber, bir ‘hâkim’ değil, bir ‘hakem’ konumundaydı. Eklemek lazım ki, gayr-ı müslimlerin davalarına bakma veya onları kendi aralarındaki bilhassa medenî hukuka ait meselelerde kendi mahkemeleri ve hukuklarıyla baş başa bırakma teamülü o günden beri Zimmî hukukun bir parçası olmuş ve bu uygulama Osmanlıların son dönemlerine kadar sürmüştür”  (Ali
Bulaç, Medine Vesikası, Yeni Ümit, 2005, Sayı: 68). Gerçekten de Osmanlılar yöneten kademesinin tabi olduğu hukuk ile yönetilen kesimin hukukunu ayırdığı gibi, yönetilenleri de tabi oldukları inanca müsteniden farklı hukukla yönetti. Avrupa Birliği süreci işlerse çok hukuk “tahkim hukuku”yla gündeme gelecektir. Bu mesele Türkiye’nin vizyonundadır.

Yusuf (as) kıssasının başka bir özelliği de kardeş kavgasıyla ilgili bir ahlâk dersi vermesidir. Yusuf (as) kendini katletmeye kast etmiş kardeşlerine karşı “birliği bozucu” söylem geliştirmedi. Kardeşler arasında “soy- boy asabiyeti” gütmedi. Onları Mısır’a çağırdı, İsrailoğulları’nın Mısır’da mukim olmalarının temeli de bu oldu.

Şimdi bütün bu olanlardan sonra kim Yusuf kıssasını bir aşk hikâyesi olarak okur?

Kur’an ve sünnet diyen Türkiye İslamcıları bu kıssadan ne sonuç çıkarır? Kıssada bir isyan değil, birlik ve dirlik inşası görüyorum; yanılıyor muyum?

Ali Bulaç’ın açtığı kapıdan sol ve liberaller değil Müslümanlar geçmelidir.

 
23 Kasım 2010 - 00:10:49
 
 
Havadurumu
 

 
 Dolar
 
1.483
1.493
 
 Euro
1.963 1.978
 
 Sterlin
2.300 2.345
 
 Altın
64.74 65.29
 
 IMKB
65795  
 
 
‘Açığa alma kararını önceden biliyordum’...
 
Cumhurbaşkanı Gül, Balyoz sanığı 3 generalin açığa alınmasını İsviçre yolunda şöyle değerlendirdi: Bu 3 generalin diğerlerinden farkı var. 30 Ağustos’ta bekleme süreleri dolduğu için ya terfi edeceklerdi ya da emekli olmaları gerekiyordu. Dolayısıyla diğerlerinden farklılıkları var. Bu çerçeve içinde düşünülürse daha iyi anlaşılır.
 
 
 
 
  Star TV'de Çarkıfelek programını sunarken yaptığı gafla Alevileri kızdıran ardından da programı yayından kaldırılan ünlü sunucu Mehmet Ali Erbil, ekranlara dönüyor. Erbil, kanalın yetkilileriyle bu akşam yemekte buluştu.  
 
 
 
  Türkiye’de Latin harfleriyle ilk Kürtçe tefsir olan 'Nûra Qelban' (Kalplerin Nuru) yayınlandı.    
 
 
 
 
CHP ile BDP'nin "sol blok" olarak adlandırılan olası bir seçim ittifakına nasıl bakıyorsunuz?
 
- Her parti arasında ittifak olabilir. Gayet doğal karşılıyorum.
 
- Bu ittifakın sol değil "Kemalist" bir buluşma olacağını düşünüyorum.
 
- Demokratikleşmeye daha çok hizmet eden bir ittifak olur.
 
- Bölgenin, ülkenin ve demokratikleşmenin aleyhine, tehlikeli bir proje.
 
Anket Sonuçları
 
 
 
 
 
 
 








 
 
       
Kategoriler   HaBerTaraf HaBertaraf Yayın Hizmetleri
Sahibi ve Genel Müdürü Rıfat YÖRÜK
Genel Yayın Yönetmeni Mevlüt PEKER (Kurucu)

habertaraf.com'da yayınlanan tüm materyalin her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.


  
 
 
Gündem Sağlık-Çevre Hakkımızda
Yazarlar Eğitim Künye
Güncel Bilim-Teknik İletişim
Siyaset Kültür-Sanat Yayın İlkeleri
Dünya Mizah Yorum Kriterleri
Yurt Yaşam
Ekonomi-İş Medya  
Spor Magazin