|
|
|
Kanuni'nin vefat yıl dönümü |
|
| |
|
Ahmet Hakan’ın 5 sorusuna 3 cevap
Harun KABAN [email protected] |
|
Ahmet Hakan’ın “evetçi”ye 5 soru” sorup cevap istediği yazının başlığını görünce, klas bir yazıdır umuduyla açtım ama iyi polemik yapan bir kalemin dahi zorlayınca nasıl tökezlediğini görüp ibret aldım. Çok daha iyi sorular çıkarabilirdi, nitekim çıkarmışlığı vardır ama bu defa “hayır”ın argümanlarının “komik” olması ve hayırcıları dahi tatmin edememesinden midir nedir, “zayıf” bir yazı olmuş. Bir defa yazıda 5 değil, 3 soru var, Ahmet Bey şişirme yapmış. Soru 1, 2 ve 4 aynı kapıya çıkar ve cevabı o kadar kelime israfına gerek olmayacak kadar kısa ve nettir.
Ahmet Bey’in kişisel macerasına kendimi yakın buluğum için kendisini takip ederim, vaktiyle bu minvalde kendisine bir e-mail de atmıştım sanırım, daha doğrusu yazmıştım ama attım mı atmadım mı şimdi hatırlayamıyorum çünkü gelmiş bir cevap yok, ya atmamışımdır ya da cevap vermemiştir, bilemiyorum. E-mail’de, benim de dindar-muhafazakar bir geçmişten gelip, artık pek dindar ve muhafazakar olmayan biri olarak, en azından bu kısımda kendime yakın bulduğumu söylemiş ve son yıllardaki duruşunun samimi olduğuna inanamadığımı filan yazmıştım. Neyse, kendisini sadece bu (dindar-muhafazakar bir geçmişten gelip artık pek dindar ve muhafazakar olmaması) yönüyle kendime yakın bulurum, yoksa kendisi sınıf atlama işinde aşmış gitmiş, biz hala “pis fakirler” klasmanında mücadele veriyoruz, halk otobüslerinde canım çıkıyor. Orası başka mevzu.
Yazının bundan sonraki kısmını kendisine e-mail de atacağım için, kendisine hitaben yazıyorum.
Sayın Ahmet Abi, bir “evetçi” olarak 30.08.2010 tarihli “Bir hayırcıdan evetçilere 5 soru” yazınızı üzerime alındım ve cevaplarımı yazdım. Hani, yazıda “bizim mahalleden evetçiler cevap versin” filan gibi bir ayrıştırıcı olmadığı için üzerime alındım, yoksa toplumsal tabakamı gayet iyi biliyorum.
Gelelim cevaplarıma…
Aslında soru 1, 2 ve 4 aynı kapıya çıkar ve cevabı kısa ve net. Bu üç soruya “12 Eylül’le hesaplaşma teraneleri umurumda değil, Marmaris’teki Ressam yargılanmış yargılanmamış hiç umurumda değil.” deyip geçebiliriz. Fakat geçmeyelim, madem siz “şişirdiniz”, biz de geveleyelim.
SORU BİR: Görüyorum ki “demokratik galeyan” halindesin. “12 Eylül'e büyük darbe” deyip duruyorsun... İyi de sevgili “evetçi” kardeşim, 12 Eylül Anayasası ilk defa değişmiyor ki. 12 Eylül Anayasası'na darbenin feriştahı, 2001-2004'te AB uyum yasaları çerçevesinde vuruldu. Şimdikiler sade suya tirit... Madem 12 Eylül Anayasası'nın virgülünün değişmesi bile seni bu kadar heyecanlandırıyor, neden aynı heyecanı 2001-2004 döneminde göstermedin?
Sevgili “hayırcı” Ahmet Abi, şimdiki yapılan değişikliklerin taa o zaman yapılması gereken değişiklikler arasında olduğunu söylemiş, 2001-2004 döneminde yapılan değişikliklerde de galeyana gelmiştim. 12 Eylül’ün suyuna dümen tutacaklarına, tiridi o zaman doğrasalardı şimdiye çok yol almıştık. Bir de, bu değişiklikler öyle sade suya tirit değil, 12 Eylül’ün köküne kibrit suyudur.
SORU İKİ: Anladık, Kenan Evren ve arkadaşlarının yakasına yapışılacak, 12 Eylül'den hesap sorulacak diye uçuyorsun... İyi ama Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmaları, bu değişiklikle en azından “tartışmalı”. Bu “tartışmalı” durumu sona erdirmek fırsatı doğdu. Meclis'te hem CHP, hem MHP bu konuda önerge verdi. AK Parti ise bunu kabul etmedi. “Yetmez ama” falan diyeceğine neden dönüp de AK Parti'ye “Neden ama” diye sormuyorsun?
Anlamamışsın. Marmaris’teki Ressam ve şürekası umurumda bile değil, yargılansa ne olur yargılanmasa ne olur! Ha, “Geçici 15” kalkıyor diye niye seviniyorum o zaman değil mi? Valla artık kalksın o da bi’zahmet, ayıp oluyor. Bir de, o zaman da sormuştum AKP’ye “bu ne perhiz bu ziyafet kardeşim” diye, şimdi de soruyorum. Sadece yaptığı doğrulara, sırf gıcık olduğum için “AKP yaptıysa yanlıştır kardeşim” diye bağırmıyorum, herkesin hakkı kendine...
SORU ÜÇ: Çocuklara, kadınlara, emekçilere, özürlülere olağanüstü güzellikler geliyor falan diyorsun. İyi ama o maddelere itiraz eden yoktu ki... Eğer üç madde geri çekilseydi, o güzellikler referandumsuz falan yürürlüğe girecekti... Neden üç maddenin geri çekilmemesi konusundaki diretmenin hesabını sormak aklına gelmiyor?
İyi de güzel abicim, gümbürtü zaten o üç maddede değil mi, eğer o üç maddeyi geri çekseydi adları AKP değil MHP ya da CHP olurdu; o üç maddenin hesabını AKP’den soracak olsaydım, adım Harun değil Ahmet filan olurdu. Ha, bir de, Atatürk olmasaydı adım Hristof filan olurdu, orası ayrı…
SORU DÖRT: Meclis'te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası'ndan nefret ediyor. Meclis'te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası'nın değişmesini istiyor... Böyle bir ortamda bir iktidar partisinin, 12 Eylül Anayasası'nda yapmak istediği birkaç değişik konusunda uzlaşamaması sana hiç manidar gelmiyor mu?
Af buyur? (Abi, valla bu sorudan bir şey anlamadım.)
SORU BEŞ: Anayasa değişiklikleri esas olarak yargı alanındaki değişiklikler için yapılıyor. Ama iktidar partisi, propaganda yaparken yargıdaki değişikliklerden söz etmek yerine üzerinde tartışma olmayan maddelerden söz etmeyi tercih ediyor. Bu durum seni rahatsız etmiyor mu?
He, ediyor.
Hatta muhalefet partilerinin de anayasa maddeleri yerine villadan bilmem neden bahsetmesi hoşuma gitmiyor. Hatta genel seçime gidiyormuşuz hissi hiç hoşuma gitmiyor. Ama çok şükür okuma yazma biliyorum, az çok bu işlerden de anlıyorum. Oturdum, okudum ve “evet” dedim. Villası, havuzu, kooperatifi beni ilgilendirmiyor valla. Bir de, asıl değişikliğin yargı konusunda yapılması meselesine gelince, yaz yahu, korkma “AKP yandaş yargısını oluşturuyor” de sonra “bunlar yüce divandan kaçacak, ona çabalıyor” de, ben de neden öyle olmadığını, daha doğrusu öyleyse bile bu değişikliklerin bizatihi ona engel olduğunu söyleyeyim. Hani eğer öyle bir planları varsa, değişikliklerden sonra pratikte kazın ayağının öyle olmadığını görünce yüzlerindeki ifadeye bakar, oturur güleriz; ama öyle değil işte.
Ahmet Abi daha iyi sorular çıkarabilirdiniz ama olmamış. Siz iyi soru çıkaramamışsınız ama ben üç tane “iyi cevap” çıkarayım, eğer duyar da bu cevaplara soru yazarsanız belki o zaman kafam biraz karışır.
CEVAP BİR: Subayla çarşıda tartıştı diye çiftçi askeri mahkemede yargılanmayacak artık. Sivil mahkemenin 30 küsur yıl verdiği “iyi çocuklar” askeri mahkeme tarafından salıverilmeyecek. Falan filan, bu bahis uzar gider, malum son zamanlarda çok örnek birikti, yazı da uzadı, bu iki cümle ile bu faslı geçelim şimdi.
CEVAP İKİ: Ordudan atılan onca adam “Yahu kardeşim suçum neydi?” diyebilecek. Hani Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan var ya, Silivri’de yatıyorlar, onlar gibi. Gerçi onların suçunun ne olduğu iddianamede yazıyor, dünya alem biliyor ama bir onlar bilmiyor. Onların meselesi o değil, mesele “iyi çocuklar”a hukuk işlemiyor. “Biz not tuttuk içerdeyiz, darbeyi yapacak olanlar geziyor” diyorlar ya, ben de onu diyorum, “iyi çocuklar”a da işlesin hukuk diyorum. Hani bu değişiklik onlara da yarayacak, ya iyi çocuklar da içeri girecek ya da “üvey evlatlar” da dışarı çıkacak diyorum. Öyle yani…
CEVAP ÜÇ: Yüksek Yargı tepelerinde “sen ben bizimoğlan” seçim sistemi bitecek. Bitecek de benim gibi “pis fakirler”in bundan karı ne olacak? Cevap içinde cevap: bizim gibi “pis fakirler”in çocuklarından hakim savcı filan olup da “sen ben bizimoğlan” sınıfından olmadığı için bir yere gelemeyen hakim savcı filan oy kullanacak misal. Şimdilik yeter, düşünürsek başka faydalar da çıkar ama…
Üç cevabı şişirip beş yapmıyorum. Yazı çok uzadı.
Neyse, işte böyle Sayın Ahmet Abi, bir “evetçi” olarak cevaplarım bunlar.
Saygılarımla arzederim.
|
|
|