|
|
|
Rusya’nın önceliği ne terör ve ekonomi |
|
|
|
|
Kanuni'nin vefat yıl dönümü |
|
| |
|
ABD'nin talepleri ve yol ayrımı
Ayhan BİLGEN [email protected] |
|
Ülke gündemi iç politikaya kilitlendiğinde, dış ilişkilerde kaygı duyulacak gelişmeler yaşandığı gibi bir vesvese(!) içine sürükleniyorum. Elbette benzer durum ekonomi politik için de geçerli. Ama ben özel olarak Irak’tan çekilme konusunun kritik sonuçlarına dikkat çekmek istiyorum.
Türk-ABD ilişkilerinde savaş atmosferi yaşanmasından yana değilim. Zira bu yönde hava pompalayan kimi ulusalcı çevrelerin “antiemperyalist” görünümlü söylemlerine ise hiç itibar etmiyorum. ABD yönetimi ile ilişkiler bozulursa, Türkiye’de iktidar değişikliği daha kolay olur anlayışını, “bağımsızlıkçı bir tutum” gibi sunmayı tipik Şark kurnazlığı olarak görüyorum.
İktidar partisinin, Türkiye toplumunun değişim taleplerini büyük oranda dış dinamiklere endeksli yönetme hevesini de bir o kadar riskli görüyorum. Topluma dönük söylemlerde hamasete dayalı tutum takınıp, dış ilişkilerde şeffaf olmayan davranışlar içerisine girmeyi asla doğru bulmuyorum.
Meramımı doğru anlatabilmek için yaptığım bu uzun girişten sonra işin daha önemli boyutuna gelelim. ABD yönetiminin Türkiye’den beklentileri gittikçe daha net bir tablo içermeye başlıyor. Bu taleplerin ne denli gerçekçi olup olmadığı tartışması bugün için her şeyden daha önceliklidir. Beklentinin Ortadoğu halklarının çıkarları açısından ne anlam ifade ettiğini de şimdilik bir tarafa bırakalım.
Irak,Suriye, İsrail, Lübnan ve nihayet İran konusunda Türkiye’nin üstlenmeye çalıştığı rol ya büyük bir belirleyen olacak ya da tümüyle anlamını yitirecektir. Orta bir yol yada ara bir formül ihtimali gittikçe imkansızlaşmaktadır. ABD yönetiminde gittikçe yükselen eğilim de Türkiye’nin rolünün belirleyici olma ihtimaline fırsat verecek gibi gözükmemektedir. Bırakın gerçekleştirilmesini, üstlenilmesi bile mümkün gözükmeyen taleplerle Türkiye üzerinde kurulacak baskının artırılması ise iki ihtimali karşımıza çıkarabilir. Bunlardan birincisi Türkiye hükümetinin bu taleplere boyun eğip isteneni yapma çabası içine girmesidir. Diğeri ise ayak direyen bir diplomasi yolunu tercih etmesidir.
Özellikle Irak tecrübesinden sonra ABD yönetiminin içerisine sürüklendiği psikoloji, bütün partnerlerini keskin virajlar ve yol ayrımları ile karşı karşıya getirecektir. 12 Eylül referandumu sonrası yaşanacak siyasi gelişmeleri sadece “evet” yada “hayır” oylarının oranı üzerinden ele almak bu nedenle yanıltıcı olur. Dış politikanın iç politikayı etkileme gücünün çok daha yüksek olduğu bir döneme giriyoruz.
Referandum meydanlarında söylenen sözlerin hiçbir kıymetinin olmama ihtimali buna paralel olarak yükseliyor. Ne yazık ki !..
|
|
|