|
|
|
Barış Manço'nun vefat yıl dönümü
|
|
|
|
|
“Kaht-ı rical” den kurtulduk mu?
Fethi ERDOĞAN
[email protected] |
|
Şu insan var ya insan… Adem, adam veya insan. Kendisine akıl verilen insan… Konuşan, düşünen, anlayan, kavrayan, yeni şeyler keşif ve icat eden insan…. Gökyüzü ve yeryüzü kendisine boyun eğdirilen insan… Makine ve aletler yapan, teknolojiyi üretip kullanan tek yaratık olan insan…. Dünyayı imar ve inşa eden insan…Allah(cc)’ın kendilerine “toplu olarak bile saymakla bitiremeyeceği kadar sayısız nimetler verdiği”(1), “belki şükrederler diye kulaklar, gözler, gönüller verdiği” insan (2)…. Küçük bir kainat olan insan…. “Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan” (3)... “Kendisine devamlı bir şekilde ve şiddetle kötülüğü emreden bir nefis sahibi” (3) olan insan… Cenab-ı Hakkın: “eğer biz bu Kur’an-ı bir dağa indirmiş olsaydık onun Allah korkusuyla baş eğerek parça parça yarılıp eridiğini görürdün” (5) buyurduğu Kur’an-ın muhatabı olan insan… “Göklerin, yerin ve dağların taşıyamadığı Emaneti taşıyan, Mukaddes yüke hamal olan insan” (6) … “Ahsen-i takvim” olarak yani: “en güzel bir şekilde yaratılmış olan insan”(7)… Kendisini bildiği, kulluğunu idrak ettiği zaman, Meleklerden daha üstün olan insan… Kendisini ve Rabbini bilmediği, kendisine gönderilen vahyi anlamaya çalışmadığı, kendisine verilen beş duyuyu, muazzam aklı kullanamadığı zaman hayvandan da aşağı olan; “aşağıların en aşağısını”;“esfele sefilin”i (8) boylayan insan…
İnsan anlatmakla biter mi ? Onun için kısa keselim ve şu soruya cevap bulalım: -makine mi, teknoloji mi, insan mı ? Mesela: Bilgisayar mı insan mı? Uçak mı insan mı ? Bunları istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Hangisi öncelikli ?... Makineyi, teknolojiyi yapan insan değil mi ?... Yine insan o teknolojiyi de kullanarak dünyayı değiştirmiyor mu ? … Her olayın, her değişimin, her gelişmenin birinci unsuru insan değil midir ? Arkasına bir çok şeyi ekleyebilirsiniz: ama ilk sıraya mutlaka insanı; yani Ademoğlunu koymalısınız. Bütün medeniyetlerin, başarıların veya başarısızlıkların birincil unsuru insan. Böyle olunca en önemli mesele insan yetiştirmek değil midir?
Osmanlı İmparatorluğunun duraklama döneminde çağ/zaman iyi okunamamış; zamanın karşı koymalarına gerekli projeler üretilememiş, buna karşılık daha önceki yani zamanın iyi okunabildiği asırlarda İslam’ın dinamik, her çağa hitabeden çağlar ötesi vahyinden, Rasulullahın siyeri ve sahih hadisleri ile alimlerin olaylara çözüm sunan içtihatları/görüşleri çerçevesinde geliştirilen medeniyetimizden esinlenerek Batı bir çok erdemi bizden almış ve rönesansı gerçekleştirmişti. Yani batı yeni bir hamle ile dünyaya hâkim olmaya çalışıyordu. Ama karşısında koskoca bir imparatorluk olan Osmanlı vardı.
Üç kıta yedi denize hakim olan Osmanlıları yıkmanın tek şartının, onları ilimden, dirayetli devlet adamlarından mahrum bırakmak olduğuna inanan İngilizler iki asır boyunca bu iş için uğraştılar, fen ve din ilimlerinin okutulduğu medreselerin yozlaşması için var güçleriyle çalışarak, 19. asrın sonu ve 20. asrın başında arzularına tamamen ulaştılar. Artık Osmanlıda, devlet ve ilim adamı sayılabilecek çok az kimse yetişti. Tam bir “kaht-ı rical” dönemi yaşandı.
Tabi Osmanlı batıyı/ batıdaki teknolojiyi öğrenmeleri ve ülkemize getirmeleri için Avrupa’ya gençleri göndermişti. Onlar ne yaptılar ? 1865’te Hayalperest Jön Türkleri kurdular. Jön Türkler daha sonra İttihat Terakkiye dönüştürüldü. İlk kurucularının hemen hemen hepsinin ecnebi olması manidar değil midir ? Türklerden bir çok kişi İttihat Terakki Teşkilatında rol aldılar, Osmanlıya düşman devletlerle işbirliği yaptılar, cuntacılığın temellerini attılar, nasıl ihtilal yapacaklarının; Osmanlıyı nasıl yıkacaklarının rüyalarıyla yatıp kalktılar. Padişahları tahtlarından indirip istediklerini tahta çıkardılar. Devlet büyüklerini, Padişah Sultan Abdülaziz’i katlettiler.
O zamanlarda KAHT-ı RİCAL tabiri günlük lisanda çok kullanılır oldu.
***
Nedir bu “Kaht-ı Ricâl” ? - Bir ülkede, büyük devlet ve siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması, yetişmemesidir.
Osmanlı Devleti'nde bilhassa Tanzimat'tan sonra “kaht-ı rical” tabiri çok kullanılmıştır. Devlet adamlarının yetişmemesi, âlimlerin çok azalması, devletin yıkılış sebeplerinden birisidir.
Bu “kaht-ı rical” meselesini aşmak için Sultan Abdülhamit Han üniversiteler kurdu. Bu üniversitelerde binlerce mühendis, hekim ve sair bir çok dalda gençler yetiştirilirken Çanakkale savaşları patlak verdi. Bu güzide gençlik Çanakkale’de tamamen şehit oldu. Geride sabatayist, ittihat terakkici; bu Milletle ayrı dünyalarda yaşayan, ayrı duygular taşıyan insanlar bürokraside hakim oldular. Bu durum Cumhuriyet kurulduktan sonra da yarım asırdan fazla devam etti.
Osmanlı kendilerine: “Halaskaran-ı Zabitan” (Kurtarıcı Subaylar) deyip ülkeyi batıranlarla tanıştı ve sonraki dönemlerde bunların devamı geldi. Her 10-20 yılda bir darbelerle kurtarıcı subaylar(!) memleketin anasını ağlatmakla kalmayıp, her bir darbeyle ülkemizi onlarca yıl geri götürdüler. Bu süreç 27 Nisan bildirisi karşısında; 28 Nisan günü ve sonrasında kararlı ve dik duruş sergilenmesiyle tam tersine döndü. Demokrasi kazandı. Millet kazandı. Darbeci/zorba damarın kökü kesildi mi ? Kuru tuldu mu ? Hayır. Ama en azından Millet uyandı. Yapılan planları, kurulan tuzakları, oynanan oyunları ibretle ve dehşetle görmeye başladı. Demokrasiye, kendi haklarına sahip çıktı. Sahip çıkmaya devam ediyor ve edecektir de.
Ancak; kökü İttihat Terakkiye dayanan ordu, yargı, medya ve bürokrasi içerisindeki darbeci, cuntacı damarın sultası tamamen bitirilebilmiş değil. Darbeci zorbalar her geçen gün eriyecekler ve yeni başlayan her gün onların zevallerine bir adım daha yaklaşmalarını sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Zorbalık ve despotluk artık çağımızın istenmeyenleri. Barış, demokrası, insanların bireysel hak ve hürriyetleri de çağımızın yükselen değerleri.
Biz ne yaptık ? Ne yapacağız? Her şeyin başı; birinci unsuru “insan” olduğuna göre en büyük yatırımın da insana yapılması gerekmez mi ?
İnsan yetiştirme işinin sürekli devam etmesi, hiçbir zaman kesintiye uğratılmaması, sadece bu günkü zamanımızı değil; sonraki asırları da kapsayacak şekilde berdevam olması Milletin ve Devletin bekası için elzem değil midir ?
Ama en zor iş insan ile uğraşmak ve insan yetiştirmektir. Bu zorluğu, bu işle uğraşanlar çok iyi bilirler. İnsan yetiştirmeyi gaye edinen, bu hususta emeği geçen, ışık olup etrafını aydınlatanları minnet ve şükranla anmak insani ve vicdani bir borç olsa gerektir.
Sahabe-i Kiramdan Malik’üd Dar (r.a) anlatıyor : Bir gün Halife Hz. Ömer (r.a) ve bir grup sahabeyi kiram ile oturuyorduk. Hz. Ömer (r.a): “herkes bir temennide bulunsun” dedi. İçlerinden biri : “Ben bu ev dolusu gümüşüm olmasını ve bunu Allah yolunda infak etmeyi isterim” dedi. Hz. Ömer (r.a) yine: “bir şey temenni edin” dedi. İçlerinden başka birisi de: “Ben bu ev dolusu altınım olmasını ve onu Allah yolunda infak etmeyi isterim” dedi. Hz. Ömer (r.a) yine: “temenni de bulunun” deyince ; bir diğeri : “Bu ev dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda infak etsem” dedi. Hz. Ömer (r.a) yine: “ne isterseniz söyleyiniz” dedi. Orada bulunanlar: “bundan sonra söyleyecek bir şeyimiz kalmadı” dediler.
Bütün bu söylenenler üzerine Hz. Ömer (r.a) de : “Bense Rabbim’den bu ev dolusu Ebu Ubeyde b.Cerrah, Muaz b.Cebel ve Huzeyfet’ül-Yeman gibi adamlar olmasını ve Allah yolunda onları vazifelendirmeyi isterdim” (9). Der. İşte ilim, siyaset ve devlet adamlarının kıymetini en çarpıcı bir şekilde bize anlatıp, yolumuzu aydınlatan ve rehberlik yapan adalet timsali Halife Hz. Ömer (r.a)in bilgeliği.
Kamil iman, ilim, irfan, hikmet, erdem ve salih amel sahibi; adalet, hak ve hakikatten şaşmayan, Allah rızasını kazanmaktan başka gayesi olmayan, bu uğurda kınayanın kınamasına, övenin övgüsüne aldırmayıp, her türlü fedakarlığı yapan, gözünü budaktan esirgemeyen yetişmiş ilim, siyaset ve devlet adamları baş tacı edilmez mi ?
Çok şükür ki; yokuş bitti. Tekerlek tümseğe çıktı. Bu milletin içerisinden adam gibi adamlar çıkmaya başladı. Bu süreç elbet gelişerek devam edecektir. “.…/ Sanma bu tekerlek kalır tümsekte / Yarın elbet bizim, elbet bizimdir / Gün doğmuş, gün batmış; ebed bizimdir” (10).
(1)İbrahimSsuresi:34. Ayet.
(2)Nahl Suresi :78. Ayet.
(3)Bakara Surasi: 30.Ayet
(4)Yusuf Suresi : 53 Ayet.
(5)Ahzap Suresi :72.Ayet.
(6)Haşr Süresi : 21.Ayet.
(7)Tin suresi : 4. Ayet.
(8)Tin suresi : 5. Ayet.
(9)Buhari,Tarih’üs Sagir,Taberani,El-Kebir,Tergib: 2/177,Mecma’üz-Zevaid: 3/125,El-İsabe: 3/484,Hılye: 1/237,İbn-i Sa’d: 3/300
(10)N.F.Kısakürek : Çile
|
|
31 Ocak 2011 - 10:36:52 |
|
|
Dolar |
|
|
1.573
|
1.583
|
|
Euro |
|
|
2.171 |
2.186 |
|
Sterlin |
|
|
2.534 |
2.580 |
|
Altın |
|
|
67.81 |
68.25 |
|
IMKB |
|
|
65307 |
|
|
|
|
Son röportajıyla Defne Joy Foster... |
|
Arkadaşının evinde ölü bulunan Defne Joy Foster'ın son röportajı...
|
|
|
|
|
|
|
Eski başbakanlardan Tansu Çiller’in oğlu Berk Çiller ile eşi Eda Çiller, 1.5 yıllık evliliklerini sonlandırıyor. Ancak Eda Çiller’den, kayınvalidesi ile boşanmak üzere olduğu eşine şok suçlamalar geldi. Genç kadın, “Hayatımdan endişe ediyorum” diyerek savcılıktan yardım istedi. |
|
|
|
|
|
|