BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’e silahsız savaş ilan ettiğinden beri bulduğu her fırsatta konuyu buraya getiriyor. Artık hükümete her türlü muhalefetin karşılığı “İsrail yandaşı olmak, İsrail ajanlığı yapmak” ile eşdeğer. Hep olduğu gibi bu kez de konuştukça heyecanı artıyor. Heyecanı arttıkça da uzun süredir kafasının ardına atmış olduğu fikirler su yüzüne çıkıyor, ümmetçilik hortluyor. Önce İstanbul ve Ankara’nın kaderini, Kudüs ve Gazze’ye bağladı. Dün de Mehmet Akif’in dizeleriyle devam etti: “Türk Arapsız yaşayamaz; kim ki yaşar der, delidir / Arap’ın, Türk hem sağ gözüdür, hem sağ elidir.” Türklerin, dünya yüzündeki bütün uluslarla iyi geçinmesine, onları kardeşi belleyip, barış içinde yaşamasına elbette kimse itiraz edemez. Araplar ile de tarihi ve dini bağlarımız var, reddedilemez. Ama artık birbirimizin sağ gözü, sağ eli olma dönemleri çok geride kaldı. Artık her ulus önce kendi çıkarını düşünüyor, kardeşlik bağları ardından geliyor. Başbakan’ın dediği doğru olsaydı, Kıbrıslı Türkler 30 yıldan fazla bir süredir dünyadan tecrit edilmiş durumda kalırlar mıydı? Elbette, klimalı saraylarında oturan değişik boylardaki Arap diktatörlerin Başbakan’ın bu sözlerini dinlerken ne hissettiklerini bilmiyoruz. Ama Arap ülkelerinin sokaklarında bu politikanın işe yaradığını, Başbakan’ın posterlerinin ellerden düşmediğini de biliyoruz. Belli ki yıllardır bastırılmış bir lider arayışı ortaya çıkıyor. Kendi ülkelerindeki bir siyasetçi için bunu yapabilecek olanağa sahip olmayan kitleler bu yolla rahatlıyor. Geçmişte Cemal Abdülnasır da Arap halkları içinde böyle bir etki yaratmıştı. Bunun ne ona ne de Araplara faydası oldu. Sokaklara dökülen Araplara bakıp, çok fazla heyecanlanmaması için Başbakan’a hatırlatmak istedim.
Hamas’ı yakından tanıyalım
SON günlerde en çok duyduğumuz örgütün adı Hamas. Ama baktım, gazetelerde bu örgütün tam olarak ne olduğu ile ilgili ayrıntılı bir çalışma yayımlanmadı. Gazeteci Turhan Ilgaz, açık ismi İslami Direniş Hareketi olan Hamas’ın 18 Ağustos 1988 tarihli kuruluş bildirgesini inceleyen bir çalışma yaptı. Şimdi o çalışmadan satır başlarını Ilgaz’a teşekkürlerimle sunuyorum. Bakalım Hamas nasıl bir amaç hedefliyor? - Hamas kuruluş bildirgesinin giriş bölümünde savaşının “Yahudilere karşı olduğunu” açıkça vurguluyor. Sadece ortadan kaldıracağını söylediği İsrail devletini hedef almıyor, genel bir Yahudi tanımlaması yapılmış. - Hamas, ideolojisini, insana ve evrene bakışını İslâm ile tarif ediyor. - Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Filistin’deki uzantısı olduğunu belirtiyor. Yani Mısır’ın Hamas’a olumsuz bakışı biraz da bundan kaynaklanıyor. - Hareketin savaşmaktan ve öldürmekten başkaca yöntem tanımayan yapısı, “Allah amacımız, peygamber modelimiz, cihat yolumuz ve Allah’ın davası uğruna ölüm en büyük dileğimizdir” diyen onuncu maddede ve içtüzüğün stratejileri bildiren maddelerinde açıkça görülüyor. - Hamas içtüzüğünün 13. maddesi, Filistin uzlaşmazlığının çözümüne ilişkin bütün barışçı görüşmeleri reddediyor. - Hamas, içtüzüğünün 31. maddesinde “Üç tektanrılı dinin, İslam’ın, Hıristiyanlığın ve Museviliğin inananlarının barış içinde bir arada yaşayabilecekleri”, ama bu “barışın ancak İslam bayrağı altında mümkün olabileceği” söyleniyor. Şimdi düşünelim: Laik ve demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye, Hamas’ın bölgedeki tek destekçisi olabilir mi? Kaderini Hamas’a bağlayabilir mi?
Gazze ya da Ankara İslâmcılar hep aynı
BİRLEŞMİŞ Milletler İnsan Hakları Konseyi, Filistin ve işgal altındaki Arap bölgelerindeki insan hakları sorununu araştırdı ve bir rapor yayımlandı. Bu rapor “Goldstone Raporu” diye anılıyor. Türk-Filistin Platformu, bu raporun tam metnini geçenlerde yayımladı. Sedat Ergin de iki gündür bu raporda tespit edilen insan hakları ihlalleri ile ilgili yazıyor. Raporun tümünü bulamayanlar, çok başarılı ve titiz bir özeti Ergin’den okuyabilirler. Raporu ben de boş vakit buldukça karıştırıyorum. İlgimi şöyle bir bölüm çekti: Filistin’de 1979 yılından beri Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Devrimci Yasası uygulanıyormuş. Bu yasalar sulh mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve Yüksek Mahkeme tarafından uygulanıyormuş. 2006 yılında da bir Yüksek Ceza Mahkemesi faaliyette. Hamas, Haziran 2007’den beri Gazze’de yargıyı yeniden yapılandırma çalışmalarına başlamış. Rapor, Hamas yetkililerinin talimatıyla işlerini bırakmak zorunda kalan tecrübeli savcı ve yargıçların yerine tecrübesiz ve bağımsızlıktan yoksun yargıçlar ve savcılar atandığını yazıyor (sayfa 68). Bunu okuyunca AKP hükümetinin de Türkiye’de benzer bir şeyi gerçekleştirme çabasında olduğunu hatırladım. Demek ki Gazze’de de olsa, Ankara’da da olsa İslamcıların temel hareket tarzları birbirine çok benziyor. Önce yargıyı istedikleri biçime sokuyorlar, sonra iktidarın keyfini sürüyorlar!