Buz gibi bir kış günü, büyükçe bir salonda toplanmışız.
Kürsüde Claudia Roth, Der Spiegel dergisinden bir gazeteci, iki Avrupa parlamenteri ve Schönbaum adlı bir vakıf yöneticisi var.
Aralarında tek Türk benim.
Panelde Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri tartışılıyor. Bana sıra gelene kadar konuşulanları dinliyorum. Herkesin ağzından bal damlıyor.
AKP iktidarı ne kadar iyiymiş, Atatürk’ün halka ters düşen siyasetini düzelten reformlar yapıyormuş, tamamıyla Batı yanlısıymış.
Modern Türkiye böyle inşa edilecekmiş.
Sanki 2002 yılında değil de çok daha öncesinde, Osmanlı İmparatorluğu’na Enverland adını verecek, onun adını ve resmini taşıyan sigara çıkaracak kadar İttihat Terakki hayranı olan harp öncesi Almanya’dayız.
Öylesine yaman bir AKP ve Erdoğan övgüsü.
***
Sıra bana gelince Türkiye’deki milyonlarca kişinin kaygılarını anlatıyorum.
AKP iktidarının AB yolunda ilerler gibi görünürken toplumu Doğu’ya kaydıracağını, Türk İslamını Araplaştırmak istediğini söylüyorum.
AKP yöneticilerinin Avrupa yaşam biçiminden hiç hoşlanmadıklarını belirtiyorum.
Veeeee...
Korkunç bir hücum karşısında kalıyorum. Özellikle Schönbaum denilen adam, ağzından köpükler saçarak bana hakaretler yağdırıyor.
Soğukkanlı olmasını beklediğimiz Batılılar (Claudia ve Spiegel yöneticisi hariç) çılgına dönüyorlar.
***
Bir yıl sonra:
Avrupa Konseyi’nde milletvekiliyim.
AKP ve CHP’lilerden oluşan AKPM heyetiyle Strasbourg’a gidiyoruz.
Çok önemli bir AKP siyasetçisi şöyle diyor: “Avrupa bize uymaz ki. Biz Müslümanız elhamdülillah. Avrupa sizlere göre. Biz politika olarak yapıyoruz bu işleri.”
Samimi adam ve doğruyu söylüyor.
Ama Strasbourg’daki Avrupalı siyasiler, AKP’ye bayılıyor, Atatürk’ten ve laiklikten nefret ediyorlar.
Gülsün Bilgehan dostumla birlikte ne diller döküyoruz ama kesinlikle anlamak istemiyorlar.
***
Türkiye’yi izlemek için gelen yabancı gazetecilere mülakat verirken ağzınızdan AKP’yi eleştiren bir cümle çıkmayagörsün, hemen gazeteciliklerini unutup saldırıya geçiyorlar.
Birkaçını paylamak ve “Siz benim görüşlerimi öğrenmeye mi, yoksa kavga etmeye mi geldiniz?” demek zorunda kalıyorum.
***
Sünni nedir, Şii nedir, Nakşibendi nedir, Nur hareketi nedir, Osmanlı’da ulemanın rolü nedir, Osmanlı’da Batılılaşma hareketleri ne zaman başlamıştır gibi soruların tümünde zırcahil Batılılar yıllar boyunca bize ders vermeye kalkıyor.
“Siz zaten bir İslam ülkesisiniz, elbette İslami bir hükümet yönetecek sizi! Atatürk Türkiye’yi Batılı yapmaya çalıştı ama olmadı. Laiklik size uymaz!” diye bir takım çocukça klişeleri arka arkaya sıralayarak Türkiye analizi yaptıklarını sanıyorlar.
***
En açık sözlüsü eski bir Alman Dışişleri bakanıydı. Hilton Oteli’nde bana aynen şunları söyledi:
“Bu adamların İslami yönetime geçmesi mümkün değil çünkü AB olarak ipleri bizim elimizde.”
***
Şimdi bakıyorum, Batı’da esen rüzgârlar değişti. AKP ve Erdoğan’a toz kondurmayanlar neler söylüyorlar neler. Erdoğan Türkiye’yi Araplaştırıyormuş da, Batı’ya kafa tutuyormuş da, dikleniyormuş da.
Demek ki “iplerin ellerinde olmadığını” anladılar.
Aslında onlar AKP’yi ellerinde tuttuklarını sanırken, AKP onları parmağında oynatıyormuş.
Bugünkü feryatları bundan.
***
AB falan diye gözümüzde büyütüyoruz ama inanın bu kadar şaşkın bunlar.
Euro’yla kendi bölgelerini, dış politikalarıyla da Orta Doğu’yu mahvettiler.
Galiba yakında biz kendimizi kurtaracağız ama onlar ithal Türk rakısı içip “Ne olacak bu Avrupa’nın hali!” diye dertlenmeye başlayacaklar.