Gazze'ye giden insani yardım gemileriyle ilgili kriz, Türk-İsrail ilişkilerinin gerilmesi ve son olarak Türkiye'nin; BM Güvenlik Konseyi'nde İran'a yeni yaptırım kararına "hayır" demesi İsrail aşırı sağı ve neoconları harekete geçirdi.
1996'ların Türk-İsrail ekseni projesinin mimarları olan ve Türk iç politikasını kendilerinin Ortadoğu perspektifine göre şekillendirip bir de 28 Şubat darbesini yaptıran çevreler, söz konusu eksenin anlamını yitirmesi ve Türkiye ile İsrail'in bölgesel perspektiflerinin ayrışması üzerine ABD yönetimine "Türkiye'yi cezalandırma" çağrıları yapmaya başladı. Söz konusu tehdit kampanyasının tek hedefi ise AK Parti yönetimi özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Amerikalı yazar Jim Lobe; bu çevrelerin kampanyalarına dikkat çektiği yazısında, İsrail aşırı sağı ve neoconların Washignton yönetimine "Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması için" baskı yapmaya başladıklarını, AK Parti hükümetinin cezalandırılmasını istediklerini belirterek, aynı çevrelerin iddialarına yer verdi. Şöyle:
Yahudi lobi kuruluşlarından JINSA'ya göre Türkiye; Batı'dan aldığı teknolojiyi ve istihbaratı İran ve İsrail karşıtı ülkelere aktarıyormuş, ABD bu yüzden Türkiye ile askeri ilişkilerini kesmeliymiş. (Türk-İsrail eksenini mimarlarından biri bu kuruluştu.) Irak işgalinin en ateşli savunucularından Richard Perle, James Woosley ve John Bolton bu kuruluşun yöneticilerinden.
The Wall Street Journal, Weekly Standart ve National Review üzerinden Türkiye'ye karşı çok sert bir kampanya başlattılar. Bu çevreler, Türkiye'de hükümetin devrilmesi, muhalefete açıktan destek verilmesi çağrıları yapıyor. Öyle ki, Davutoğlu, Büyük Ortadoğu Projesi'ni tehdit eden en tehlikeli isim olarak gösteriliyor.
Aynı lobinin kontrolündeki yayın organlarında; Türkiye'ye, hükümete, Erdoğan'a ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yönelik çok ağır iftira ve hakaretlerde bulunan Michael Rubin, Türkiye'nin "terör örgütlerine" silah kaçırdığı"nı iddia edecek kadar hezeyana kapılmış durumda.
Şer ekseni, 28 Şubat ekseni, Irak ve Afganistan işgalinin mimarları, Ortadoğu'da yeni savaş için bütün yöntemleri kullanan ve İsrail'i İran'a saldırıya hazırlayan çevreler, bu süreci boşa çıkaran Türkiye'ye savaş ilan ettiler. Bu sefer, doğrudan hükümetin düşürülmesini, muhalefete açık destek verilmesini, Türkiye'nin cezalandırılmasını istiyorlar. Türk-İsrail eksenini yeniden kurup, 28 Şubat benzeri bir tasfiye istiyorlar!
Bu kampanyanın iç destekçilerini ibretle izliyoruz. Birileri adına Türkiye'yi cezalandırmak için nasıl seferber olduklarını görüyoruz. "Türkiye nasıl olur da kontrolümüzden çıkar" diyenlerin sözcülüğüne soyunduklarını biliyoruz. "Türkiye dünyadan koptu" yaygaralarıyla nasıl da korku senaryoları yayıyorlar.. "Sen İran'a ambargoya hatta saldırıya nasıl hayır dersin", "Sen İsrail perspektifinden nasıl uzaklaşırsın", "Sen kim oluyorsun da bölgesel bir güç olarak kendi başına hareket ediyorsun", "Kim oluyorsun da büyüklerin işine karışıyorsun" diyorlar.
Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasındaki vize muafiyeti, serbest bölge girişimi bile onları çıldırtmaya yetiyor. Yüz yıllık bağımlılık ilişkisinden kopacak Türkiye'nin nasıl bir güce dönüşebileceğini çok iyi bildikleri için çılgına dönüyorlar! Bir büyük projeyi daha başlamadan yok etmek istiyorlar! İsrail Türkiye'ye karşı savaş ifadesini bile kullanır oldu. Türk savaş gemilerinin yardım konvoylarına eşlik etmesini casus belli sayacaklarını açıkça söyleyebiliyorlar. Böyle bir gözdağı veriyorlar.
Ama bu çok uzun bir yürüyüş. Geri dönüşü şok, olmayacak da. Birinci Dünya Savaşı ile yerle bir edilen bu coğrafya, biz, umudu yok edilenler yüz yıl sonra kendimizi yeniden keşfediyoruz. Tarihsel bir dönüşümdür bu. Birkaç neocon çapulcunun hezeyanlarıyla boşa çıkarılabilecek bir süreç değil. Değişim bir süreç de değil, kaderdir!
Ambargoya neden hayır demişiz. İçeride kıyameti koparıyorlar. Daha başlamadan ölmüş bir yaptırım bu. Rusya İran'a füze vermeye devam edecek. Çin enerji anlaşmalarına devam edecek. Kendilerini garantiye almışlar. Şimdiden fiyasko ifadesini rahatça kullanabileceğimiz, çok yakın gelecekte unutulmaya yüz tutacak bir yaptırım bu.
Daha birkaç yıl önce, darbe senaryoları yazıp uygulatmaya çalışanların boş uğraşısı bunlar. Hiçbir sonuç doğurmayacak. Başarılı olamayacaklar. İçeride birileri ne kadar avuçlarını ovuştursa da, sonuç doğurmayacak. Ne dünya o zamanki dünya, ne neoconlar o zamanki güçte, ne Türkiye 1990'larda yaşıyor... Zayıf, içe kapanmış, bütün zaman ve enerjisini iç kavgalarla tüketen, kendisine ne dayatılırsa onu "milli politika" zanneden bir ülke olmayacak artık.
Bunlar boş hayaller. Boşuna uğraşıyorsunuz!... Bu ülke için, kendisini ve bölgesini yeniden keşfetmekten, bu uzun yürüyüşe devam etmekten, büyümekten başka yol yok. Anlayın artık bunu...