Türkiye-İsrail ilişkilerine “Kan davası” sokan Mavi Marmara katliamının üzerinden henüz bir hafta geçmiş olmasına rağmen derin lobiler devreye girerek bu kanlı vahşeti unutturma, karartma, İsrail’i haklı çıkarma çabası içine girdiler. İHH başkanı Bülent Yıldırım; “İsrail ve yandaşları bu hareketi karalama kampanyası başlatacaklar.” demişti. Son günlerde bu oyunun bir parçası olarak bazı cehl-i mürekkepler “Olayı popülize etmeyin!” veya “Yardım insani miydi, İslami miydi?”, “İnsanların o gemide ne işi vardı?” gibi İsrail katliamını yok sayan veya haklı sebeplere dayandırılabilecekmiş gibi gösteren tartışmalar başlattılar. İster komplo teorisi olarak düşünün ister bir paranoya ama Siyonist lobilerin Türkiye’de antipropaganda sürecine hız verdiğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Yahudi lobilerinin dünya üzerindeki derin etkisini bilenler bu çalışmaların ne derece tesir yarattığını da takdir edeceklerdir. Bu süreçte barbarca ve canice basılmış bir gemi ve hunharca öldürülmüş 9 şehit ortada dururken bu antipropagandanın önüne geçmek isteyenleri “Popülist kaygılarla hareket eden reklam sevdalıları” olarak tanımlamak Tel Aviv ile aynı kaynaktan beslenmektir.
İHH’nın düzenlemiş olduğu “Gazze’ye insani yardım” organizasyonu asrın en büyük sivil toplum hareketlerinden bir tanesidir. O gemide şehit olan insanların boşuna öldüklerini söyleyebilme aymazlığını gösterebilenler Filistin’deki insanlık dramından bihaber zavallılardır. Gazze çok değil bundan yüz sene evvel Osmanlı mahallesiydi. Gazze’ye giden insani yardımı İslami boyuta çekerek, bu harekete destek veren herkesi Hamas militanıymış gibi lanse edenler açıp tarihlerini okuyabilme zahmetinde bulunsalardı, Gazze’nin Türkiye’ye ne kadar yakın olduğunu göreceklerdi. Gazze’ye kör, sağır ve dilsiz kalmak ne insanlığa ne Müslümanlığa ne de komşuluğa sığmaz. Gazze sadece Müslümanların değil “İnsan Hakları Beyannamesi” “Cenevre Sözleşmesi” “Venedik Kriterleri” diyerek dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkan ve katil İsrail’in katliamlarına ses çıkarmayan başta Avrupa olmak üzere bütün dünya ülkelerinin kolektif ayıbıdır. Tüm söylenenlere antipropagandalara inat İHH neyi başardı?
Mavi Marmara’nın birinci hedefi Gazze’ye uygulanan ambargoyu kırmaktı. Bunun elbette bir bedeli olacaktı ve dokuz şehit karşılığında bugün İsrail ambargosu çok ağır yara aldı.
Mısır, yapılan baskılara dayanamayarak Refah sınır kapısını “Süresiz” olarak insani yardımlara açtı. Eğer bu sivil inisiyatif olmasaydı Mısır Refah kapısını açar mıydı?
Dünya devletleri artık şu soruyu yüksek sesle birbirlerine sormaya başladılar: “İsrail daha ne kadar böyle devam edecek?”
Mavi Marmara’daki sivil ruh tüm dünyaya İsrail’in ne kadar hukuk tanımaz, katil ancak bir o kadar da korkak olduğunu gösterdi. MOSSAD başta olmak üzere İsrail’in yenilmez muhteşem(!) komandolarının aslında ne kadar da aciz olduğunu gözler önüne serdi. (Bülent Akyürek’in ulusal çağrısı üzerine çocuklar odalarındaki örümcek adam resimlerini indirerek yerine korkak İsrail komandolarının resimlerini asmaya başladılar bile.) En önemlisi İsrail, dünyada daha da yalnızlaştı. Bunun içindir ki İsrail canla başla bu durumu tersine çevirip Türkiye’yi dünyaya karşı yalnızlaştırma politikası içine girdi.
Hakan Albayrak bu rüyayı gördüğünde, bu hayali kurduğunda belki de bu denli büyük bir işe imza attığını anlamamıştı. Ancak bir devrimin enstrümanı olduğunu hissetmişti. Onun ortaya attığı bu fikir insanlığı bir kez daha ayağa kaldırmaya fazlası ile yetti. Evet, korkak BM İsrail’e karşı kınama kararı dahi alamasa bile dünyanın her yerindeki vicdan sahibi aktivistler şu anda yeni gemiler için yoğun bir hazırlık içine girdiler. Amak-ı Hayal içinde uyuyan Arap âlemi derin uykusuna devam etse de her şeyden önce “İnsani olan” bu girişim dünya da dalga dalga yayılarak İsrail’i boğacak boyutlara ulaşacaktır. “Otoritenin kolektif soykırımına baş eğmek” istemeyen yüreği büyük insanların başlatacağı bu “vicdan isyanı” İsrail’i yıkabilecek en büyük silahtır. Bu silah milyonlarca füzeye denktir. Bu silah sivildir, İsrail gibi katletmez, parçalamaz öldürmeyi meziyet işkenceyi maharet saymaz. Dünyanın kanayan ancak uyuşmuş vicdanına dokunmak tamda Mavi Marmara’nın yaptığı şeydir. O gemiye binenlerin içinde İsrail’e karşı bir öfke olduğu inkar edilemez ancak insani yardıma hayvani bir yaklaşımla saldıran ve nefretle öldürdükleri insanlara “One minute” diye bağıran İsrail’dir. “Kimse İsrail’e savaş açmamızı beklemesin” sözü kabul edilebilir ancak Türkiye’nin her şeyden önce kendi onuruna ve insanlığa karşı yapılmış olan bu saldırı karşısında “Bundan sonra ilişkiler İsrail’in tutumuna bağlı” demesi asla kabul edilemez. İsrail’in ekonomik olarak canını yakmaması katiyen kabul edilemez.
Başbakan’ın 8. Türkçe Olimpiyatlarının finalinde; “Hiçbir art niyet taşımadan Ramallah’lı, Kudüslü, Gazzeli çocuklar için adalet istiyoruz. Bu saldırıya göz yumanlar, gizli ya da açık olarak destek verenler en az saldırıyı yapanlar kadar suçludur.” demesi oldukça manidardı. Başbakanın bu sözleri üzerine salonda alkış kopması ise hayli ilginçti. Oysa o salondakiler daha dün Fethullah Gülen’in “İsrail’den izin alınmalıydı. Yanlış yapılmış.”gibi art niyet arayan açıklamalarını avuçları patlayıncaya kadar alkışlamışlardı. Başbakan Fethullah Gülen’e müthiş bir gönderme yapmış oldu. Hem de Türkçe Olimpiyatlarında…