|
|
 |
2011 yılını Ehl-i Beyt Yılı ilan edelim
Fahrettin DAĞLI
[email protected] |
|
Kaç gündür televizyon ekranlarının en başta gelen haber ve programlarından biri de Caferi topluluklarının muharrem hazırlıkları ve seremonileri.
Her ne kadar geçmişteki kadar şiddet içermese de yine de dövünenler, ağlayanlar ve buna benzer ritüellerle toplumun dikkatlerini üzerine toplamayı başaran Caferi topluluğunun söz konusu gösterilerinin toplumun diğer katmanları üzerinde ne tür psişik etkiler hâsıl ettiği ölçülmüş değil herhâlde.
Türkiye Caferi Topluluğu Liderini dinliyorum. Hz. Ali ve evlatlarının yaşadıkları trajik hayata göndermeler yaparak büyük bir duygu seli meydana getiriyor.
Bir yandan mersiyeler okunurken diğer yandan Caferi Lider ve hazirunda bulunanlar hıçkırıklarla eşlik ediyor.
Tam bir matem hâli.
Genelde İslam dünyasında ve özelde Türkiye de Emevi zulmüne rıza gösteren, hoş gören olmadığı gibi; İslam tarihinde yaşanan bu trajedinin büyük bir zülüm hareketi olduğunu, bu zulmü Ehl-i Beyt’e reva görenlerin zalim olduğunu kabul etmeyen yok gibidir.
İslam dünyasında doğan hiçbir çocuğa Muaviye ve Yezid ismi konulmamıştır. Belki de isim sıralamasında Ali, Hüseyin, Hasan, Fatma, Zeynep ilk on arasındadır. Bu gösterge tek başına Ehl-i Beyt’e gösterilen ilgi ve sevginin göstergesi değil midir?
Eee! madem öyleyse neden Sünni dünyası bu günü yani bu matem günlerini anmıyor? Akla hemen şu soru geliyor: “Sünni dünyası bu matem günlerini Şii dünyası veya özelde Caferi Topluluklar kadar önemsemiyor mu?”
Gelin bu soru üzerine bir muhasebe yapalım;
Evvel emirde Ehl-i Beyt sevgisi konusunda Sünni Câmianın en az Şii dünyası kadar hassas olduklarını hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak eminlikte söyleyebilirim. Sevginin tezahürü konusunda herhalde müşkülatlarımız var.
Ne olursa olsun, İslam dünyasını kasıp kavuran bir fitne hareketinin yaşattığı acı bir tablo var.
Yönetici ve komuta kesimini bir tarafa bırakırsak, karşı karşıya gelen ve birbirlerinin kanını akıtmakta beis görmeyen bu toplulukların bir tarafını toptan masum ve mazlum, diğeri tarafı yine toptancı bir anlayışla tümden zalim, cani, canavar kabul edersek, mazlumu koruyalım derken ciddi bir haksızlığı da kapı aralamış olmaz mıyız? Dinin önemsediği hassasiyetlerden biri olan ‘insafı’ kaybetmez miyiz?
İkinci bir husus da mutlak kaderin tecellisi olarak adeta Allah(cc), Ehl-i Beyt’e bu dünyanın değil, uhrevi dünyanın imarı misyonunu yüklemiştir. Tarihsel olarak olayların cereyan ediş seyrine baktığımızda bunun onlarca örneğini görürüz.
Yanlış anlaşılmasın, buradan hareketle yapılanları mazur görme veya gösterme niyetinde değilim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi İslam dünyasının dün, bu gün ve yarın yaşadığı ve yaşayabileceği en büyük trajedilerinden birisidir. Bunu yadsımak mümkün değil.
Eğer buraya kadar ifade ettiklerimde hemfikirsek, sorumuza tekrar geri dönelim: “Sünni kesim neden bu muharrem gösterilerine alaka göstermiyor? Bu konuda Şii dünyası daha mı duyarlı ve hassas? Yoksa Sünni camianın bu gösterilerle ilgili olarak endişeleri ve başka mülahazaları mı var?
Bu iki sorunun tarihin derinliklerinde detaylı cevapları vardır. Ancak, biraz basitleştirerek sorularımıza cevap arayalım:
-Caferi kardeşlerimizin küçük yaşlarından itibaren nesilden nesile aktarılan mersiyeler, deyişler, duvazlar ile büyüdüklerini düşündüğümüzde bunun doğal bir süreç olduğu telif edilir.
Buradaki sorun; adına ister anma, ister matem günü diyelim, bunun ne kadar İslam’ın temel öğretisi ile örtüşüp örtüşmediğine bakılıp bakılmadığıdır.
Gerek Kur’an ve gerek Hz. Peygamberin sünnetinde karşılığı, örnekliği var mı?
Olmayan bir şeyi canlı tutmanın veya varmış gibi hareket etmenin akidevi karşılığı nedir?
İslam adına bir şeyler söylüyor veya yapıyorsanız bu miyarla tartmamız gerekmez mi?
Eğer bir karşılık bulabiliyorsanız, bizi de söyleyin sizinle beraber biz de oturulup, ağlayalım, dövünelim.
Aksi taktirde, sanki bir taraf matem havası içerisinde şehitlerini, mazlumlarını anarken, diğer taraf sesiz kalmak suretiyle tarihte atalarının yapmış olduğu bir zulmün utancını yaşıyor durumuna düşüyor.
Böyle bir şey olur mu?
Geçmişte olduğu kadar olmamakla birlikte sanki böyle şey varmış gibi bir görüntü var ortada.
Burada asıl olan matem acılarını tekrar yaşamak ve yaşatmak mı? Yoksa Ehli Beyt’in yaşadığı tarihsel süreçten ders çıkarıp, bir daha benzer fitne tahriklerine, zülüm hareketlerine fırsat vermemek mi? Herhâlde her akli selimin buradaki tercihi ikincisi olur.
Acizane Caferi kardeşlerime bir önerim var:
Nasıl geçmişte malum seremonilerde uygulanan ve ortaya çıkan bir takım olumsuzluklar nedeniyle zincirle dövünmeleri bırakmışsak, gelin gelecek sene Muharrem ayında yapa geldiğiniz matem ritüellerini de bir kenara koyup, 2011 yılını Hz. Ali ve Ehl-i Beyt yılı ilan edip, tüm Türkiye Müslümanları olarak sempozyumlarla, panellerle ve buna benzer etkinliklerle Ehl-i Beyt’i analım ve anlayalım.
Daha güzel ve anlamlı olmaz mı?
|
|
16 Aralık 2010 - 08:40:46 |
|
|

Dolar |
|
|
1.537
|
1.547
|
|
Euro |
|
|
2.026 |
2.041 |
|
Sterlin |
|
|
2.375 |
2.420 |
|
Altın |
|
|
67.92 |
68.36 |
|
IMKB |
|
|
63524 |
|
|