Türkiye'de deprem olsa 'İsrail salladı' diyecek noktaya geldik sonunda. AKP'lilerin de WikiLeaks belgelerinin altında İsrail parmağı olduğuna dair teorileri duyuldu. Demek ki komplo teorisyenleri artık devlet katında da kabul görüyor...
Dünyada ne olursa olsun bunun bir Yahudi komplosu olduğu iddiası ancak üçüncü dünyalının kafasında dev bir mit oysa. Çok çiğnenmiş bir sakız bu. Diyorum ya, komplo teorisinde de biraz derinlik olmalı.
İsrail hükümeti elbette Türkiye'nin gidişatından duyduğu rahatsızlığı gizlemiyor. Ancak İsrail'in rahatsız olduğu hemen hemen ne varsa aynıları Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda da yer alıyor. (Ortak bir operasyon mu acaba!)
Kaldı ki bu iş bir İsrail tezgahı olsa bile...
Ve İsrail bu kadar ince eleyip sık dokuyan, her şeyi planlayan, kurnaz bir devletse eğer...
Eninde sonunda bu açtıkları yolun kendilerini de vuracağını, bir gün gelip de herkesin kolayca WikiLeaks'lenebileceğini kestirmez mi?
İleride birilerinin de İsrail'i vuracak belgeleri sızdıracağını ve kendilerini de zor durumda bırakacağını hesap edemez mi?
Pazar gece yarısından beri dünyada bir devrim yaşanıyor. Hiçbirimizin kayıtsız kalamayacağı, dünya siyasetini ve diplomasiyi sonuna kadar değiştirecek bir sürecin kapısı aralandı.
Buna 'mahremiyetin sonu' da diyebiliriz: Dünyada 'kapalı kapılar ardında' dönemi resmen bitti.
Anlaşıldı ki artık dünyanın hiçbir yerinde gizliliğe yer yok... Müthiş bir şeffaflaşma ve hesap verme zorunluluğu dönemi başlıyor.
Bundan elbette bir gün İsrail de nasibini alacak... Çünkü artık geri dönüş imkansız. Adlarını bildiklerimiz sadece Julian Assange, Bradley Manning. Ama arkalarında gizli kalmış binlerce 'ıslıkçı' var. Bu insanlar dünyayı geri dönülemeyecek şekilde değiştirdi artık.
WikiLeaks'i neden bir 'dürüst insanlar hareketi' olarak görmekte zorlanıyoruz? Dünyanın her yerinde kendi hükümetlerinin söylediği yalanlardan sıkılan, bunalan, tahammül sınırları zorlanan insanlar yaşıyor. Ve bu insanlar artık susmuyor, isyan ediyor, harekete geçti...
Devletler yıllarca vatandaşlarını diplomasi adına yalanlarla kandırdı. 'Devlet sırrı' adı altında ne dolapların çevrildiği hiçbir zaman bilinemedi.
Düşünün, Amerika'nın çevirdiği dolaplar, gizli gizli İran'a silah satması, Taliban'ı komünizmle mücadele adına desteklemesi, bizim de dahil olduğumuz çeşitli ülkelerdeki darbe girişimleri hep yıllar sonra ortaya çıktı... Artık tarihsel olarak pek de bağlayıcılığı kalmadıktan sonra.
Ve Amerikan Dışişleri bundan hiçbir zaman 'utanmadı', hep pişkince dünyayı bu gizli kriptolarla yönetmeye devam etti.
Sadece Amerikan hükümeti mi... İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Türkler farklı mı davrandı sanki?
Hepimiz aldatıldık.
İşte hesap sormak isteyen bir insanlar ordusu var. Bütün istihbarat örgütlerinden daha sistemli, daha etkili çalışıyorlar. Hükümetlerinin gizli gizli cinayet işlemesinden rahatsızlık duyan insanlar... 'Devlet sırrı' adı altında dönen dolaplara karşı mutlak şeffaflık isteyenler... Elbette birilerinin canı yanacak... Elbette bu geçiş de sancısız olmayacak ve depremin şokları belki de yıllarca sürecek. Ta ki diplomasinin kuralları baştan aşağı değişene kadar... Belki devletin yapısı bütünüyle yeniden inşa edilecek... Kesin olan bir şey var ki müthiş bir ifşaat çağında, herkesin kendi hayatını, fotoğraflarını, 'durumlarını' twitter'da, Facebook'ta gözler önüne serdiği bir dönemden devletler de nasibini alıyor. Kapalı kapılar ardına kadar açılıyor. Neden bu devrimi ateşleyen dürüst insanlar ordusuna bakmıyoruz? Neden hala değişen dünyayı bir önceki yüzyılın komplo teorileriyle, casusluk romanlarıyla, 'omnipresent' düşman yaratma merakıyla açıklamaya çalışıyoruz. Belki de gerçekten Freud'un dediği gibi 'Bir pipo bazen sadece bir pipodur.'
Yine CHP-AKP farkı Pek çok gazeteci manşete çıkardı 'AKP'de köstebek avı' haberlerini. Malum, pek çok AKP'li yöneticinin ABD büyükelçilerine haber kaynağı olarak hizmet verdikleri ortaya çıktı ya... Dün, Hürriyet'ten Yalçın Doğan köstebek avına ilişkin iddiaları Hüseyin Çelik'e sormuş. Çelik de 'Böyle bir şeyin mümkün olmadığını' açıklamış. Elbette resmi bir açıklama... Elbette gizliden gizliye bir köstebek avı illa ki yürütülüyordur... Ve önümüzdeki günlerde kelleler alınacaktır... Ama bu açıklama bile CHP'yle AKP arasındaki 'birlik bütünlük' farkını gösteriyor. Eğer CHP böyle bir köstebek avına başlasaydı, emin olun Parti Meclisi üyelerinden Genel Başkan yardımcılarına kadar, ilgili-ilgisiz pek çok kişi basına bilgi sızdırırdı. Hatta birileri ekrana çıkıp 'İçimizdeki İrlandalılar' diye açıklama bile yapardı. AKP ne kadar bir arada görünmek için çabalıyorsa, CHP o kadar dağınık da o yüzden.
Ben bir meşrubat bağımlısıyım Amerikan süpermarketlerindeki meşrubat seçeneklerine alışkın biri için Türkiye'de sadece gazlı içeceklerden oluşan market rafları bir kabustur. Ne yazık ki, Türkiye'deki tüketicinin muhafazakar seçimleri var. Yeni ürün denemekten, dolaba yeni içecek almaktan çekiniyorlar. Halbuki Amerika tam tersi bir cennet: Sadece büyük firmaların bildiğimiz seçeneklerinin dışında bu işin bile 'bağımsızları' var. Bizde ise gerek ithal edilen, gerekse de yerli üreticilerin alternatif meşrubatlarının market raflarından zamanla yok olduğunu görür, üzülürüm. Bir ara Snapple bulabiliyordum mesela... Artık o da yok... Bir süre önce Doğadan markasının yeni piyasaya sürdüğü üç içeceğe fena halde alıştım. Epeydir gazlı içecek ve taze sıkılmamış meyve suyu içmiyorum, dolayısıyla bu durum seçeneklerimi sınırlıyor. Deneyeyim diye birkaç kutu aldım... Bayıldım. Gerçi ben bu içecekleri cam şişede, güzel ambalajla tercih ederdim. Teneke kutu, grafikler yeteri kadar açıklayıcı değil ne yazık ki... Bir de umarım tüketici de sahiplenir de kısa sürede yok olmaz bu ürünler de...
Yiyin birbirinizi Yandaşlar kavgaya tutuştu... Herkesi kolaylıkla 'Ergenekoncu' yapan zihniyet şimdi birbirilerini etiketliyor... Taraf'ın eski polisi Önder Aytaç, Taraf yazarı Yıldıray Oğur'a 'Ergenekoncu' diye saldırıyor... Oğur, polis vesayetinden şikayet ediyor, Taraf'a karşı polisin komplo kurduğunu: Üstelik kendi yazarlarının sevgilisi üzerinden! Ya kafalar karışık... Ya da hiçbirinin mesleki temeli, kıdemi, altyapısı olmadığı için birbirlerini de böyle kolay suçluyorlar... Aynı kaptan su içenlerin şimdi düşman kesilmelerine en hafif ifadeyle 'Şuursuzluk' denmez mi? Dün en çok Ahmet Altan'ın yazısı hoşuma gitti... O da Taraf'ın gazeteciliğini sorgulayan 'birine' çatmış: 'Hem MİT yöneticileri senin MİT ajanı olduğunu açıklayacak, hem sen 'gazeteci' kisvesiyle yaptığın röportajın kasetini gazetenden önce MİT'e vereceksin, hem de ajanlık yapacaksın, hem de başkalarını ajanlıkla suçlayacaksın.' Altan isim vermiyor, o yüzden benim de kimi hedef aldığını söylemem doğru olmaz. 'Yahudi Aznavour' desem ipucunu vermiş olurum herhalde... Bu manzarayı görünce birkaç adım geriye çekilip kahkahalarla kavgayı izliyorum. 'Yiyin birbirinizi' diye slogan atmadan edemiyorum!
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. HZ. MUHAMMED (S.A.V.)