|
|
|
|
|
|
|
Hürriyet |
Ahmet HAKAN
|
Ve Hilmi ve Orhan ve İsmet
|
|
|
Radikal |
Akif BEKİ
|
Beyazların sitesine AK Parti neden giremiyor?
|
|
|
Yeni Şafak |
Ali BAYRAMOĞLU
|
Türkiye nereye doğru gidiyor?
|
|
|
Zaman |
Ali BULAÇ
|
Hiç davet edilmemeliydi
|
|
|
Milliyet |
Aslı AYDINTAŞBAŞ
|
Naipaul cehaleti ve hassasiyet faşizmi
|
|
|
Radikal |
Cüneyt ÖZDEMİR
|
Biraz da emretme komutanım!
|
|
|
BUGÜN |
Doğu ERGİL
|
Başlarken
|
|
|
Sabah |
Emre AKÖZ
|
Âleme verir talkını, kendi yutar salkımı
|
|
|
Star |
Ergun BABAHAN
|
Asker, hizaya gel CHP sen de!
|
|
|
Posta |
Mehmet Ali BİRAND
|
Yahudi Lobisi sırt dönünce her şey değişti...
|
|
|
Star |
Mehmet ALTAN
|
İşte budur
|
|
|
Millî Gazete |
Mehmet Şevket EYGİ
|
Asıl kölelik şehevî çıplaklıktır
|
|
|
Zaman |
Mümtaz'er TÜRKÖNE
|
Generaller de insandır
|
|
|
Bugün |
Nuh GÖNÜLTAŞ
|
Ey siyasiler, Twitter tek yönlü iletişim ortamı değildir...
|
|
|
Akşam |
Oray EĞİN
|
Bir tecavüzcü olarak Hıncal Uluç
|
|
|
Yeni Şafak |
Osman ÖZSOY
|
Bir rica ve dilerim son defa...
|
|
|
Vatan |
Ruşen ÇAKIR
|
Erdoğan Lübnan’da niye bu kadar popüler?
|
|
|
Yeni Akit |
Serdar ARSEVEN
|
“Yandaş medya”dan korkuyor mu?..
|
|
|
|
|
|
Bir intiharın anatomisi
Doç.Dr.Mustafa TEKİN
[email protected] |
|
Lise yıllarında erken dönemde genel Siyer ve İslam Tarihi okumalarının ardından Hz. Ali ve Hz. Muaviye (RA) arasında cereyan eden olayları, doğrusu yakıştıramamış; iki sahabenin birbirleri ile olan bu mücadelelerini politik ve tarihi olarak değil, daha çok metafizik ve itikadi bir zemin üzerinde okumuştum.
Aslında erken yaşlarda böyle bir okuma yapmam gayet doğaldı.
Öte yandan 1980’li yılların başlarına tekabül eden bu zaman diliminde ve aslına bakılırsa sadece yaş faktörüne bağlanamayacak derecede metafizik okumaların yaygın olduğunu biliyoruz. Bu okumalarda taraflardan birisinin haklılık ya da haksızlığını “itikadi” bir düzlemde değerlendirmenin genel bir tavır olduğunu görebiliyoruz. Bu bağlamda kimi politik mücadelelerin, “itikat” tartışmalarıyla üstü örtülebilir. Dolayısıyla tarihte itikat tartışmaları olarak yer alan ve kitaplarda önümüze gelen olayların politik arkaplanları, içerikleri yoklanınca ortaya çıkmaktadır. Özelde İslam Tarihi’nde sözgelimi Emeviler’deki kader tartışmalarından, Mu’tezile’nin ortaya çıkması ve hatta “Kur’an mahluk mudur?” sorusu ve buna yönelik cevaplar, bu politik arkaplandan bağımsız okunduğunda son derece soyut kalacak ve aslında bugüne de herhangi bir bakiye bırakmayacaktır.
İslam Tarihi içerisinde (aslında tüm dinlerin tarihleri de benzer tecrübeleri barındırır) mezheplerin, fırkaların, cemaatlerin, partilerin oluşması birinci derecede dönemin konjonktürü ile bağlantılıdır. Bu bağlamda tarih içerisinde ortaya çıkan bir ekol, hem bir dinin yorumudur, hem de o dönemdeki temel ihtiyaçlara cevap verebildiği oranda tutunur ve sürekliliğini sağlar. Tabii tarih içerisinde bu mezhep, ekol, fırka ve cemaatler kendi içerinde bir kopma ve ve parçalanma süreci yaşayabilirler. Bu kopma sürecinin tartışma argümanlarına baktığımız zaman, temelde söylem düzeyinde “dini” olmakla birlikte, politik, sosyal olay ve argümanların arkaplanında önemli bir etkide bulunduğunu söyleyebiliriz. Nitekim liderlik mücadelesi, bir iktidarın yanında ya da karşısında olma, resmi söylem, düşünce ve anlayışlar karşısında tavır alışlar, kişisel anlaşmazlıklar, politik ve sosyal süreçler arasında sayılabilirler. Söz gelimi; Emeviler’deki kader tartışmalarının, çok geniş hacimli itikadi ve kelami birikimlerin oluşmasına katkısı vardır. Ancak daha ötede, bu kader tartışmalarının politik tavır alışlar için ya da politik tavır oluşturmalarla bağlantılarını görmek gerekmektedir. Nitekim Emeviler, kader kavramını kendi politik durumlarına meşruiyet sağlayacak biçimde tanımlamaktaydılar.
Bugüne kadarki süreçte bu bağlamda ortaya konulması gereken temel sorunlardan birisi de, babadan oğula geçen dini liderliklerdir. Nitekim şeyhlik, başkanlık, veya bir takım dini unvan ve yetkiler, aslında kazanılması gereken değerler olması gerekirken, özüne aykırı şekilde babadan oğula geçmeye devam etmektedir. Bunlar aslında dinin selameti açısından ciddi olarak sorgulanması gerekli unsurlardır.
Böyle tarihi içerikli bir mukaddimenin ardından, Saadet Partisi ve orada gelişen olaylara gelebiliriz. Doğrusu süreç, mantıki sonuçlarına ulaştı ve Numan Kurtulmuş Parti’den ayrıldı. Bu ayrılmanın (itizalin) yeni bir oluşumun işaretlerini verdiğini de ayrıca öğrendik. 1969’da Milli Nizam’la başlayarak Saadet’e kadar ulaşan çizgi, Türkiye siyasi hayatında çok önemli olayların odağında yer almıştır. Doğrusu Türkiye’de gelişen bir çok siyasi olayın da hem öznesi, hem de nesnesi olarak görünmüştür. Bir dönem daha değişimci bir portre çizerken, giderek statükocu refleksler göstermeye başlamıştır. Kriter ve prensiplere göre olmaktan ziyade muhalefet için muhalefet yapar görüntüsü vermiş; üstelik bunu tavandan tabana kadar çok sert bir üslupla yapmıştır.
Bugünkü adıyla Saadet Partisi’nin geçmişteki icraatlarının katkı ve zaafiyetlerinin tabi ki geniş anlamda tartışılması mümkündür. Ama Erbakan’dan sonra da sürekli bir liderlik sorunu yaşadığı herkesin malumu. Recai Kutan’ın emanetçi genel başkanlığının ardından doğrusu Parti’de Numan Kurtulmuş üzerinde ittifak edilerek halef olmuştu. Hatta son yerel seçimde Parti’nin oylarının artışında önemli bir faktör olarak öne çıktı. Gerek muhalefet söylemi, gerekse üslubu, gerekse meselelere yaklaşımı muhalefet için muhalefet yapmaktan uzaktı. Fakat tam da bu noktada parti içi statükocu oluşum devreye girdi ve aslına bakılırsa bu süreçte Erbakan iyi bir sınav vermedi. Kendisi ve Partisi için önemli bir imkanı berhava etti.
Olayların bu noktaya gelmesinde -yazılıp çizilenlere bakacak olursak- iki noktanın altı çizilmektedir. Birincisi; Oğul Fatih Erbakan’ın listede yer almaması ve dolayısıyla Parti’nin bir anlamda ailenin kontrolünden çıkması. İkincisi de; Numan Kurtulmuş’un söylem, yönelim ve siyaseti. Tabi her ikisi de her ikisi birbiriyle son derece yakından ilintili.
Ortada yine bir itizal söz konusu. Bu itizal sürecinde Parti’den kopanlar hakkındaki negativite yine dini literatüre başvurularak “itaat”, “biat” üzerinden sürdürülmeye çalışılıyor. Bir politik mücadele var ve bu mücadele metafizikleştirilerek kotarılmaya çalışılıyor. Mücadelenin temel ayrılık noktalarının başında da “liderlik” bulunuyor ve statükonun tam da ortasından yapılıyor.
Zaman ilerledikçe bunun nasıl sonuçlanacağı daha net ortaya çıkacaktır. Saadet’in içinde kalan kitlenin az olacağının işaretleri görülüyor. Necmettin Erbakan nihai lider olmadığına göre, bu kitle bir siyasi tecrübe, liderlik ve karizmadan yoksun Fatih Erbakan’a ne deyip de “biat” edecek? Denilecek tek şey var: “Buyrun Saadet’in cenaze namazına...”
|
|
21 Ekim 2010 - 00:01:29 |
|
|
Dolar |
|
|
1.465
|
1.475
|
|
Euro |
|
|
1.959 |
1.974 |
|
Sterlin |
|
|
2.306 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
64.69 |
65.24 |
|
IMKB |
|
|
67148 |
|
|