|
|
|
|
|
|
|
Hürriyet |
Ahmet HAKAN
|
Ve Hilmi ve Orhan ve İsmet
|
|
|
Radikal |
Akif BEKİ
|
Beyazların sitesine AK Parti neden giremiyor?
|
|
|
Yeni Şafak |
Ali BAYRAMOĞLU
|
Türkiye nereye doğru gidiyor?
|
|
|
Zaman |
Ali BULAÇ
|
Hiç davet edilmemeliydi
|
|
|
Milliyet |
Aslı AYDINTAŞBAŞ
|
Naipaul cehaleti ve hassasiyet faşizmi
|
|
|
Radikal |
Cüneyt ÖZDEMİR
|
Biraz da emretme komutanım!
|
|
|
BUGÜN |
Doğu ERGİL
|
Başlarken
|
|
|
Sabah |
Emre AKÖZ
|
Âleme verir talkını, kendi yutar salkımı
|
|
|
Star |
Ergun BABAHAN
|
Asker, hizaya gel CHP sen de!
|
|
|
Posta |
Mehmet Ali BİRAND
|
Yahudi Lobisi sırt dönünce her şey değişti...
|
|
|
Star |
Mehmet ALTAN
|
İşte budur
|
|
|
Millî Gazete |
Mehmet Şevket EYGİ
|
Asıl kölelik şehevî çıplaklıktır
|
|
|
Zaman |
Mümtaz'er TÜRKÖNE
|
Generaller de insandır
|
|
|
Bugün |
Nuh GÖNÜLTAŞ
|
Ey siyasiler, Twitter tek yönlü iletişim ortamı değildir...
|
|
|
Akşam |
Oray EĞİN
|
Bir tecavüzcü olarak Hıncal Uluç
|
|
|
Yeni Şafak |
Osman ÖZSOY
|
Bir rica ve dilerim son defa...
|
|
|
Vatan |
Ruşen ÇAKIR
|
Erdoğan Lübnan’da niye bu kadar popüler?
|
|
|
Yeni Akit |
Serdar ARSEVEN
|
“Yandaş medya”dan korkuyor mu?..
|
|
|
|
|
|
Dilin Bağını Çözmeye Doğru
H. Vicdan TEKİN
|
|
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde medya ve iletişim imkanları, değişen dünya, rejim ve kutupları, diyaloga, çok kültürlülüğe ve yerelliğe yapılan vurgunun artışı, İslam'ın farklı platformlarda/ca farklı çehreleriyle tartışılmasında da bariz bir artışı beraberinde getirmiş oldu.
Zihinlerin yoğunlaştığı en ziyade merak konusu, İslam'ın yeni bir imkan yahut imkanlar taşıyıp taşımadığı noktasında kilitlenmektedir. İslam dünyası modernleş(tiril)me tecrübesinde büyük anlatılar adına diktatörlerin, bireyselleşme uğruna alinasyonun, teknoloji uğruna kirlenme, rekabet kılıfında adeta tabii seleksiyonun yakasına yapıştığı modern hasılalarla (bedeller) yüzyüze gelmiştir. Eldeki envanter, yaşadığı bütün bu deneyimlerin felaket tablosundan başka bir şey ortaya koymadığını göstermektedir.
Bilimsel bilgiyle vasıtalar problemini, hikmetle bağ kurmadan araştırmakta olan pozitif aklın sahici çözümler sunması mümkün değildir. Bilakis bu ivmeyle devam ederse, bir vehamet bataklığına çıkması mukadder olan çözümsüzlüğün kaynağı, bizzat bu gayeden yoksun pozitif aklın kendisidir.
Batı, kendi dışındaki dünyaya ve aynı zamanda kendi zayıflarına vahşet uygulamaktan onu alıkoyacak manevi değerden, ilahi referanstan mahrumdur. Kendilerini medeniyetin tek sahibi, dışındakileri köleliğe müstahak barbarlar olarak gören Yunan ve Roma anlayışının, seçkin millet olduğuna inanan Yahudi ve onun mirasçısı Hıristiyan düşüncesinin izlerini taşıyan Batı kültürünün hayata ve tarihe vereceği gaye ve anlamı olamaz. Bu üsttenci perspektifle Batı, uygulamalarını mümkün tek gelişme modeli varsaymakta, Tanrı ile beraber O'nun kendisi için tayin ettiği rol ve konumu reddederken, inandığı yeni değerlerin her birini tanrılaştırmaktadır. Böylece kendi tanrılarını ve şeytanlarını seçebileceği çoğulcu bir hakikatsızlığa ulaşmaktadır.
Bu çağın insanı, bütün insanlığı topyekün mahvedebilecek teknik donanıma sahiptir. Kaybedilen boyutların yeniden hayata katılmaması halinde fert ve toplumsal intiharların devam etmesi kaçınılmazdır. Şayet büyük bir kapan haline getirilmiş olan dünyanın değişmesini arzuluyor, insanlığın yuvarlandığı girdabın dışında mümkün yollar öngörüyorsak, (ki müslüman kimliği bizi buna mecbur etmektedir) insanlığa, koparıldığı insani boyutu kazandıracak, mana, gaye, aşk, hayır üzerinde düşünebileceği bir açılım sunmak durumundayız. Elbette evvelemirde bu boyutları bizim keşfetmemiz, bu keşif için de hayatımıza “nasıl” yerine “niçin” sorusunu dahil etmemiz gerekmektedir.
Önce edep illa edep telkin eden manevi değerlerini küçümseyen bazı müslümanlar, Batı huzurunda görgülü sayılabilmek için taklidi, böcü börtü yeme, taharetsiz tuvalete kadar varan en ala görgüsüzlüğe vardırmışlardır. Kendi olmanın riskinden kaçan müsümanlar, önlerinde en fazla kendilerinin engel teşkil ettiği bir yapı arz etmiş ve ruhsal bir intihar başlamıştır. Mezarlar, müslümanca yaşamadan ölen müslümanlarla dolup taşmaktadır.
Hikmetin başı olan mehafetullah ve alçak gönüllü olmanın unutulması sebebiyle Allah'a karşı müstağni, modern teknoloji karşısında tam bir boyun eğmişlik sonucu, zengin geleneğiyle ancak iğreti bir bağ tesis etmiş ucube bir zihniyet hasıl olmuştur. Tarihsel tecrübesiyle, referanslarıyla Batı'nın gözünde İslam dünyası korkunç bir devdir ve uyanmaması için ne mümkünse yapılmalıdır. Bu uyku, teknolojik aldanmalarla, konforla gitgide derinleşmektedir.
Her yeni cazibeyle kendisine (onu yapan her şeye) ihanet eden bir hovardalık örneği sergilemektedir. Her yeni tuzak ve değerlerin, İslami motiflerle de süslendiği ortaya bir “karışık” çıkmaktadır. İlkelerin çerçevelemediği bu dünya görüşü, müslümanları iktidar basamaklarının yukarılarına doğru gösterdikleri başkalaşım örneğiyle daha da barizleşmektedir. Hak, adalet, özgürlük, tarihe şahsiyetli bir özne olarak müdahil olma gibi ideallerinin, yukarılara çıkarken yükselmeye mani ağırlıklar olarak görüldüğüne şahit oluyoruz. Emperyalizm, adaletsizlik, zulüm gibi karşı çıkılan ne varsa hepsi iktidarın bekasına feda olup gitmektedir. “Başlar eğildikçe baş olmaya, baş oldukça taşlaşmaya doğru” seyir izlemektedir. Verili olan her şeye ve belki hepsinden önce kişisel evrenimizi tesis eden dile, argümanlara eleştirel yaklaşmak zorundayız. Yalnız doğru bir önerme gibi görülen tevhide, toplumsal veya özel bir boyutta varlığı hissedilen, Rab ile, diğer insanlarla, kendi ve tabiatla kurulan her ilişkinin perspektifi olabilecek canlılık verilmezse, tevhid, kelime-i tevhide sığdırılmaya, o da yalnız tespih tanelerinde aranmaya devam edecektir. Şartların değişmesiyle belki yeni metotlar uygulanmalıdır. Fakat dünya görüşü ve değerleriyle eşsiz olan İslami teorik çerçeve hiçbir konjonktüre feda edilemez.
Ahiret hayatında sevdiğiyle beraber olacağı bildirilen müslümanın, Allah'ın rızasına uymayan hiçbir şeyi sevmesi söz konusu olamaz. Her dönem ve her yerde temiz kalma ideali taşımak yerine, elle geleni düğün bayram saymak ne ölçüde İslamidir? Kime veya kim tarafından yapıldığına bakmaksızın her türlü zulme durmakla mükellef bir müslüman, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyemez.
Müslümanlar kendi eylemlerinde kendisini bulamayan bir alinasyon yaşamaktadır. Kafası karışmıştır, yerini bulamamaktadır. Performansını gözardı ederek kendine ve yaratana hasım, O'nun ve kendinin ebedi düşmanlarına dost olabilmektedir. Neyin cici neyin kaka olduğunu hasmından öğrenen bebeklik evresi yaşamakta olan müslümanlar, dinini ve kendisini yeni dine kurban etmiş durumdadır.
Asırlardır İslam dışı oluşum ve ideolojiler müslümanlarla her şeyine (tüm değerleri) ladese tutuşmuş görünmektedir. Ladesi kazanmak için müslümanlara göz kamaştırıcı dünya nimetlerinden vadedilip uzatılmaktadır, mal-i hüyla içinde hayranlıkla bunlara uzanan müslüman ise “aklımda” diyebilecek durumda değildir; zira aklı iki karış batıdadır. Uzatılanlar sahici nimetler değildir ve bunları almakla oyunda ortaya koyduğu her şeyi yitirme riski vardır.
Her şeye gerektiği ölçüde kıymet verecek bir akla sahip olmalıyız; ne daha fazla ne daha az. Bu arada aklımıza ne kadar değer atfettiğimiz de ne kadar akıllı olduğumuzu açığa vuracak en önemli kıstastır. Böyle bir akıl öncelikleri, sahicilikleri ve sahtelikleri kavrayabilecek bir akıldır. Unutkan olduğunu da unutmuş olan insanoğlu ve özelde müslümanlar hatırlama ihtiyaç ve iştiyakından uzak görünmektedir. Bu gaflet uyarıcıları (maddi veya soyut) dinleme arzusuna engel teşkil etmektedir.
Dünyevi nimetlere kavuşma konusunda ihtiras ve aceleciliğimiz, kendimize çelme takmamıza sebep olmaktadır. Aynı acelecilik ve ihtiyatsızlığı bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya çalışırken de gösteriyoruz. Müslümanlar yalnız dillerine değil, kulaklarına, gözlerine, bütün hareket mekanizmalarına inme inmiş bir manzara arz ettiler yüzyıllarca. Fakat asıl nüzul, müslümanlarca ilkelere inmiştir. Ahlaki duruşunda bir dönüşüm yaşadıktan beri, hastalığı ile kullandığı ilaçları birbirine uygun düşmeyen hasta durumundadır. İmajı ve ekonomiyi önceleyen bir zihne sahip olununca nimet, rızık, infak, israf çizgileri berraklığını yitirmiş, parası kadar adam sayılacağına iman etmiş bir tip ortaya çıkmıştır. Artık nakit tüketmeye gücü yetmeyen taksitle tüketmekte, sömürü ve gücün üstünlüğüne dayanan ilkeler yaygınlık kazanmaktadır.
Bilmesi gerekenleri öğrenmeye vakit ve niyet bulamayan müslümanlar, bir güç olarak bilgiyi arzular durumdadırlar. Bu, hem göz diktiği nimetlere ulaşması hem de imajı için mutlak bir ihtiyaçtır.
Hedefi olmayan bir büyümeyi kilitlenen Batı'nın dili, O'nun felsefesine inandığı düaliteye, çatışmacı mantığına ve Batılı idealleri uygundur, insan merkezli ve sekülerdir. Konseptlerini gözardı ederek Batılı kavramların ithali işinin, arkalarındaki zihniyetin de transferi olduğu akıldan uzak tutulmamalıdır. Ancak son zamanlarda bu ithal kavramlara önemli eleştirel yaklaşımların olması umut vadetmektedir.
İhtiyacımız olan şey; insanı bir veya birkaç yönüyle (ibadet, ekonomi, tarihi, siyaset vb.) önplana çıkartan sloganik savunmacı veya tepkisel söylemlerden vazgeçip, insanı Allah'ın kulu, eylemlerinin öznesi ve sorumlusu olarak gösteren ve bir bütün olarak gören söylemlerdir. Bu söylemlerimizin perspektifi ilahi referanslarla çerçevelenmiş olmalı, İslam aklının ürünü olmalı, İslam ideallerine dayanmalıdır. Bütün bunlar tam bir itikat ve tarih bilinci gerektirmektedir. Bütün öykünme ve taklitlerden uzaklaşmayı sağlayacak bu bilinç, müslümanları söyleyecek sözü olan bir konuma getirecektir.
Benim kanaatim şu ki; söyleyecek sözümüz olursa ve bunu gerçekten içselleştirebilirsek, dilimizin bağı da çözülecektir. Ancak bu şekilde laf ebeliği yahut lafı gevelemek yerine gerçek bir ifadeye kavuşmuş olabiliriz. Aşınan hassasiyetlerimizi onaramazsak, uzun soluk bir yolculuğun total azığını bir oturuşta yemeye kalkan ahmakça bir oburluk örneği göstermiş olacağız. Belki “ey iman edenler! İman edin” buyruğunca yeniden iman etmeliyiz. Ancak bu iman, bugünün ve geleceğin yalnız Allah'ın (CC) elinde olduğunu ve tüm bu süreçlerde müslümanca sorumluluğumuzu idrak etmemizi sağlayabilir.
|
|
19 Nisan 2010 - 00:26:04 |
|
|
Dolar |
|
|
1.465
|
1.475
|
|
Euro |
|
|
1.959 |
1.974 |
|
Sterlin |
|
|
2.306 |
2.350 |
|
Altın |
|
|
64.69 |
65.24 |
|
IMKB |
|
|
67148 |
|
|