Genellemeler her zaman doğru teşhislere götürmezse de genel resmin algılanması
açısından yararlıdırlar. Türkiye’de siyasetin, genelde, bir sonraki seçimi her
ne pahasına olursa olsun kazanmak için yapıldığı söylemi böyle bir genellemedir.
İktidara gelenler, ya öncekilerin bir sonraki seçimi kazanma uğruna sebep oldukları sorunları çözmeye, ya da kendi yarattıkları sorunların esiri olmaya mahkûmdurlar. Bu durum seçim –veya halen içinde bulunulduğu gibi referandum- propagandalarına da yansır ve seçmenler, siyasetçilerin birbirleriyle uzlaşamaz nitelikteki iddia ve söylemleri arasında çaresiz ve kararsız kalırlar. Medya, sivil toplum, üniversiteler ve diğer bilgi kaynaklarının, objektif veya alternatif sunumlar yapma olanaklarının sınırlanması, olanaklardaki dengesizlik kafaları daha da karıştırır ve halkın siyasete aktif olarak katılmasını engeller. Halk siyasetin süjesi değil, objesi olur. Siyasi söylemlerin içinde bolca ‘halk’ ve ‘demokrasi’ kelimelerinin geçmesi bu gerçeği değiştirmez.
Referandum sürecinde, Anayasa değişiklik paketinde yer alan konularla doğrudan hiç bir ilgisi olmamasına, anlaşıldığına göre -en azından başlangıçta- hükümet tarafından da niyet edilmemiş olmasına rağmen, ‘Demokratik Özerklik’ konusu referandum gündemini, tabir yerindeyse, çaldı. İktidardaki parti tarafından, ‘Açılım’ adı altında en uygunsuz bir zamanda başlatılan ve süratle kontroldan çıkarak ‘Kürt’ milli bağımsızlık talebine dönüşen bu girişimin ülke gündemini görünür gelecekte işgal edeceği anlaşılmaktadır. Sadece Cumhuriyet rejiminin ‘demokratik’ niteliği değil, devletin üniter yapısı, ülkenin toprak bütünlüğü ve Türk halkının birlikte yaşama iradesi tehdit altına girmiştir. Bu tehdit, sadece PKK’nın uyguladığı terörist şiddetten veya ‘projeye’ olan güçlü dış destekten, iktidardaki partinin lider kitlesinin siyasi vizyonundaki sığlıktan değil, asıl Türk halkının kafasında yaratılmaya çalışılan ve bir ölçüde başarılan yanıltıcı algıdan kaynaklanmaktadır. “Yeni bir anayasa, demokratik Türkiye, özerk Kürdistan” üçlemesi sade vatandaşa, gerçek anlamı ustaca saklanarak, ‘sihirli değnek’ gibi sunulmakta ve sonuçları hemen hiç düşünülmeden neredeyse genel kabul görmektedir.
“Kürt halkı kendi dilini istiyor, özerklik istiyor, vatandaşlık istiyor ve Kürt halkı artık kendini anayasada istiyor. Bir santim bile geri adım atmayacağız. Bu yolun sonu özgürlüktür. Bu mücadelenin sonu yeni bir anayasa, demokratik Türkiye, özerk Kürdistan olacaktır” söyleminin sonucu, Türkiye’nin üniter yapısının federal bir yapıya dönüşmesidir.
Bu; 1. Federal devlet(ler)in sınırlarının çizilmesi gibi (savaşmadan?) çözülmesi mümkün olmayan bir yola girilmesi, 2. Sınırların belirlenmesinden sonra kaçınılmaz bir nüfus hareketinin gerçekleştirilmesi ve 3. Uzun yıllar, on yıllar alacak böyle bir süreçte, farklı etnik gruplar arasındaki geleneksel sosyal barışın –etnik farklar artık milli farklılıklar olarak algılanacağından- bir daha kurulamayacak şekilde bozulması anlamına gelir.
Federalizm Nedir? Demokrasinin, özellikle bünyesinde birden fazla etnik grubu barındıran devletlerde mutlaka federalizmi gerektirdiği söylemi aldatıcıdır. Hele Avrupa’daki bazı federal devletleri örnek göstererek federal yapının ayrışmaya ve giderek ayrılmaya, bölünmeye götürmeyeceğini iddia etmek gerçeği çarpıtmak anlamındadır.
Federal devletlerde, yönetim –ve dolayısıyla karar- yetkileri merkezi hükümetle bölgesel hükümetler arasında paylaşılır ve belirlenen alanlarda nihai yetki ilgili hükümettedir. Federalizmin ne demokrasiyi ne de insan hak ve hürriyetlerini üniter yapıya göre daha fazla garanti ettiği veya artırdığı iddiası gerçeği yansıtmaz. Siyasi sonuçları itibariyle önemli olan, federal devletlerin sınırlarını çizmede esas alınan kriterlerdir; idari kolaylık amaçlı coğrafya mı, yoksa etnik/dini/dil farkları mı? Türkiye’de halen sürdürülen tartışma bağlamında ikincisinin söz konusu olduğu açıktır. Bu anlamda federasyona giden tarihi süreçlerin yönlerini doğru okumak gerekir.
Avrupa’daki Almanya, İtalya, Belçika gibi federal devletler, farklı etnik, din, dil ve kültürden oluşan devletçiklerin çeşitli şekillerde ve uzun tarihi süreçlerde, genelde jeopolitik ihtiyaçlardan kaynaklanan birleşmeleri yoluyla oluşmuşlardır. Yani bugünün federal devletleri, federasyon çatısı altında birleşmeden önce de, bağımsız devletler olarak vardılar. Federasyonlar, bağımsız devletlerin bölünmeleriyle değil, gönüllü olarak federasyon çatısı altında birleşmeleri, bağımsızlıklarından çeşitli nedenlerle kısmen vazgeçmeleriyle ortaya çıkmıştır. Yani federasyona giden süreçler ‘birleşme’ yönünde gelişmişlerdir. İngiltere gibi, sıkça öne sürülen ve yanlış olarak Türkiye’ye örnek gösterilen devletin isminin de ‘Birleşik Krallık’ olduğunu unutmamak gerekir. Birleşik Krallığı oluşturan devletlerden biri olan İskoçya yüzyıllarca süren savaşlardan sonra İngiltere ile birleşmeyi kabul etmiş, Galler fethedilmiş, Kuzey İrlanda ise kendine özgü tarihi ve hala çözülememiş problemleriyle İngiliz işgali altındaki İrlanda’dan hatıra kalmıştır. Bütün bunlara rağmen İngiltere, siyaset bilimi ölçütleriyle, bir ‘üniter devlettir’ ve kendine özgü tarihi ve siyasal gelişmesi bir kenara bırakılsa bile, bu anlamda Türkiye’ye örnek olamaz.
Üniter devletin federasyon yönünde bir sürece girmesi, tarihi perspektifte çözülme anlamındadır. ‘Kendi kaderini tayin hakkı’, geçen yüzyılın başında kalan, dönemin koşullarında emperyalist devletlerin amaçlarına hizmet eden, hukuki değil siyasi bir kavramdır. Uluslar arası hukuk hiçbir etnik gruba vatandaşı oldukları bir demokratik devletin temel siyasi yapısını bu ‘hakka’ dayanarak reddetme ve bağımsızlık hakkı vermez. Böyle bir hak mevcut değildir.
Federal Sınırları Kim, Nasıl Belirleyecek? Bir an için bir Türkiye (?) federasyonu üzerinde prensip mutabakatına ulaşıldığını varsayalım. İster istemez ilk sorun ‘Kürdistan’ özerk bölgesinin, yani federal devletinin sınırlarının belirlenmesinde ortaya çıkacaktır. Tarih boyunca savaşların sınırlar üzerindeki anlaşmazlıklardan, bazen çok küçük toprak parçalarının, hatta üzerinde insan yaşamayan küçük adacıkların hangi devlete ait olduğu üzerindeki anlaşmazlıklardan çıktığını görmek gerekir. Tipik örneği Yunanistan’la Türkiye’nin yakın geçmişte yaşadığı Kardak Krizidir. Kuzey Irak’taki ‘federal’ Kürt yönetiminin Kerkük’ün ‘federal sınırın’ hangi tarafında kaldığına ilişkin ısrarının bu ülkede siyasi uzlaşmayı nasıl engellediği ve siyasi süreci nasıl tıkadığı ortadadır.
Avrupa’daki federal devletler, zaten tarihten gelen, oturmuş ve karşılıklı kabul gören sınırlarıyla federasyon çatısı altına girmişlerdir. Örneğin Çek Cumhuriyeti ile Slovakya bu sayede hemen hiçbir sorun yaşamadan iki ayrı devlete ayrılabilmiştir. Böyle bir yola girildiğinde mutasavver bir ‘Kürdistan’ın’ sınırlarının, federasyonun adı ne olursa olsun (sadece ‘Türkiye’ olmayacağı açıkça anlaşılmaktadır), kim tarafından ve hangi yöntemle belirlenirse belirlensin, son derece sancılı olacağını öngörmek için kahin olmak gerekmez. Tarihe ve bugüne bakıldığında bunun ‘iç savaşsız’ mümkün olamayacağı da iddia edilebilir.
Etnik nüfus sayımı önerileri, Birleşmiş Milletlerin devreye girmesi çağrıları ve ‘analar ağlamasın’, ‘demokratik/siyasi çözüm’ söylemlerinin birleştiği nihai nokta ‘sınırların belirlenmesi’ sorunudur. Bu sorun çözümsüzdür.
Nüfus Mübadelesi Olmadan Federalizm Mümkün mü? Yine bir varsayım olarak; ‘federasyon’ üzerinde anlaşıldığını ve sınırlar üzerinde bir uzlaşmaya, bir şekilde varılabildiğini düşünelim. Federal ‘Kürdistan’ sınırları, etnik temelde ve etnik/milli kimliğe ve bu kimliğin coğrafi dağılımına dayalı olarak belirleneceğine, belirlenebileceğine göre, Kürdistan dışında kalan ‘Kürt’ nüfusun mübadelesi gündeme gelecektir. İddia edilen bölgelerde az sayıda ‘Kürt’ olmayan nüfus olacağından, esasen ‘Kürt’ nüfusun Kürdistan’a, ‘vaat edilmiş topraklara’ göçü söz konusudur. Etnik kimliği milli kimliğe, coğrafyayı farklı bir vatana, idari sınırları milli sınırlara dönüştürdüğünüz zaman bu kaçınılmazdır. Siyasi olarak aksini iddia etmek makul ve mantıklı değildir. Konunun ayrıca psikolojik ve ekonomik boyutları da vardır.
İnsanlar kendilerine benzeyen, kendini ‘bizden’ kabul eden insanlarla birlikte yaşamak isterler. Birileri ‘öteki’ olduğunda ısrar eder ve bunu öne çıkarırsa, birlikte yaşama arzu ve motivasyonu zayıflar, giderek ayrı yaşama iradesine dönüşür. Öte yandan bu olgunun, Kürtlere karşı uzun yıllar uygulanmış bir ‘ayrımcılık’ şeklinde bugünkü noktaya gelişte katkısı olduğu haklı olarak iddia edilebilir ki doğrudur. Bundan iki taraflı ders alınmalıdır. Kaldı ki Kürtçülük projesi sahiplerinin ısrarla sadece Kürtleri değil, çok sayıda etnik grubu ‘milli’ tabanda tanımlayıp, çok sayıda özerk bölgeden söz etmeleri dikkat çekicidir. Başta Sayın Başbakan olmak üzere bazı siyasetçilerin, bu yaklaşıma destek veren söylemlerle, sürekli olarak etnik ve kültürel farklılıklara vurgu yapmalarını siyasi basiretle açıklamak zordur. Kanada veya Belçika gibi ülkelerde bile etnik farklılığın, bu farklılıklara vurgu yapıldıkça, ‘milli’ ayrışmaya yol açtığı ortadadır.
Farklılıklar, ekonomik güçlüklerle daha da dikkat çekici hale gelmektedir. İnsanlar, algıladıkları şekliyle, kendilerine benzemeyenler için ekonomik fedakarlık yapmak istememektedirler. Küçülen ekonomik pasta farklılıkları daha da göze batar hale getirmiştir. Göçmenlere karşı, daha düne kadar, son derece hoş görülü bir tutum içinde olan Hollanda’daki büyük değişim alarm vericidir. Aynı tutum başta Türkler olmak üzere yabancılara karşı tüm Avrupa’da artıştadır ve giderek daha da aşırılaşacağı seçim sonuçlarından açıkça görülmektedir. Örneğin Alman Merkez Bankası üyelerinden birinin geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan kitabında, en yalın şekilde ortaya koyduğu sosyo-ekonomik kaygıları yabana atılabilecek türden değildir. Görüşleri itici bulmamız, bu kaygıları doğru anlamamıza -ve ders çıkartmamıza- engel olmamalıdır. Ekonomik faktörün psikolojik faktörle birleşerek, Amerika Birleşik Devletlerindeki ‘Çay Partisi’ hareketinde, İtalya’daki Kuzey Ligi girişiminde siyasi olasılıkları nasıl etkilediği ve siyasi hareket tarzlarını nasıl sınırlandırdığı iyi tahlil edilmelidir.
Bir etnik grubun, aşırı nüfus artışı, bu artışa endeksli sosyal yardımlar, düşük verimlilik, vergi kaybı, bölgesel kaynak transferleri, işsizliği artırma ve ücretleri düşürme, mafyavari yapılanmalar, siyasi fırsatçılık, feodal ilişkilerle siyaseti yozlaştırdığı, milli gelirden ‘haksız’ pay aldığı algısı, bu etnik farklılık öne çıkarıldıkça daha da güçlenmektedir. Bu algı İtalya ve Belçika gibi ülkeleri bölünmenin eşiğine getirmiş, Almanya ve A.B.D. gibi bölünmenin mümkün olmadığı veya sorunu çözemeyeceği anlaşılan ülkeleri de sosyal ve siyasi çalkantıların içine atmıştır. İnsanlar küçülen ekonomik pastayı, kendilerini reddedenlerle değil, kendilerinden olanlarla paylaşmak istemektedirler. Bu normatif bir önerme değil, pozitif bir tespittir.
Ne Yapılabilir, Mümkün Olan Nedir? Eylemlerin her zaman sözlerden daha yüksek sesle konuştuğu söylenir. ‘Gönüllü birliktelik’ söylemleri, fiilen gönülsüz birliktelik eylemleri devam ederken ve hayata geçirilirken hiç bir anlam ifade etmez, etmemektedir. Girilen yolda ısrar edilirse Türkiye’nin görünür geleceği, uygulama ve hayata geçirme şansı olmayan bir siyasi projenin ipoteğine sokulmuş olacaktır. Bu yol çıkmaz yoldur. Siyasi gaflet ve iktidar hırsıyla gelen siyasi körlük bazı çevrelere böyle bir şeyin gerçekleşebileceği ümidini, niyet edilmemiş olsa da vermiş olabilir. Dış desteğin varlığı ve bu desteğin maddi temelleri açıktır. Ama Türkiye Cumhuriyetinin –ne terörist şiddetle, ne müzakere ile ne de başka herhangi bir yolla- yıkılarak yerine bambaşka bir devletin kurulabileceği ve Türklerin böyle bir şeyi ‘demokrasinin gereği’ veya ‘analar ağlamasın’ diye kabul edebileceği bir illüzyondur.
Bundan ne Türklere, ne Kürt kökenli Türklere (Türk milli kimliğini reddedenler dahil), ne de başkalarına bir yarar gelmez. Ortak kimliği reddedenler ve bunu dayatma olarak tarif edenler, diğer vatandaşlara kendi anlayışlarına göre, bambaşka bir devleti dayatmaktadırlar. Bu durumda başkalarının da bunu reddetme ve direnme hakkı doğar. Bazılarının ‘Türkler de ayrılmayı düşünebilir’ derken işaret ettikleri budur.
Herkesin, ferdi veya grup olarak, kendini ait hissettiği kültürel, etnik, yerel kimliği, bu bağlamda dilini geliştirme, kimliğiyle gurur duyma hakkı doğal olarak vardır. Bu haklardan vazgeçilemez, kısıtlanamaz. Ama bu ‘milli’ kimliğe ve bağımsızlığa gitmesi mukadder federal devlet talebine dönüştürüldüğünde, yukarıda değinilen kaçınılamaz siyasi sonuçlarının ayrışma, kutuplaşma ve çatışmayı da beraberinde getireceği kabul edilmelidir. Yukarıda da değinildiği gibi, hiçbir hukuk normu veya kuralı, kendisini farklı tarif eden bir etnik gruba, bir azınlığa, vatandaşı olduğu devleti yıkma ve bu yolda dayatma yapma hakkı vermez. Öte yandan, bir devletin ve bu devletle özdeşleşmiş bir halkın, bir milletin, kendiliğinden bu devletin yıkılmasını kabul etmesini ve bunu doğal görmesini beklemek tarihin olağan akışına ve temel tabiatına aykırıdır, örneği yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinin siyasi literatüre ‘aciz devlet’ örneği olarak geçmesine veya bir yarı-demokratik ‘alacakaranlık kuşağı’ devleti olarak devamına elbette ilgisiz kalınamaz, kalınmamalıdır. Çıkış yolu, devleti güçlü, demokrasiyi işler kılmaktır. Bunun siyaset bilimindeki adı ‘iyi yönetimdir’. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesin yönetime eşit koşullarda katılımına olanak veren, çoğulcu, temel insan hak ve hürriyetlerini garanti eden, tüm vatandaşlara refah, sosyal adalet vaat eden koşulları, bugün ve gelecekte birlikte yaşama arzu ve iradesini pekiştirecektir. Yönetenler, vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamaktan gurur duymalarını sağlamak zorundadırlar.
Haberin izinsiz kullanılması durumunda yasal işlem yapılacaktır.
Yorumlar
Bu kategorideki diğer haberler
18:42Tüzmen'den motosikletli 'evet' çalışması
18:37"CHP samimi, MHP yan çizmezse bu işi çözelim"
18:17DP'li vekil: Elimi kırardım ama Menderes'e...
18:15Badak: Demokrasi için 'evet' diyeceğiz
18:14" 'Hayırcılar' darbe anayasasını destekliyor"
17:32CHP'li Canan Arıtman kalp krizi geçirdi
17:26Tüzmen'den Yunan adalarında balık şov
17:00Ünüvar: Referandum kaderimizi belirleyecek
16:57Tüzmen: Kur'an yakma girişimi büyük cahillik
16:51Erdoğan BBC'de: Muhalefet kandırıyor
16:49DP İlçe Başkanı 'evet' diyecek
16:36Kavaf, Pakistan için çağrıda bulundu
16:18Bahçeli: Başbakan siyaseti camiye taşıyor
15:27Kılıçdaroğlu, mahalle dedikoducusu gibi
15:12CHP Lideri'nin afişini yırtıp indirdiler
14:11Bayram, siyasileri aynı masada buluşturdu
13:40Eker: İmam katliamını nefretle kınıyorum
13:31Kocaoğlu'nu istifaya çağırdılar
13:26'Evet'çi ülkücülere ihraç operasyonu
13:24CHP'nin 87. kuruluş yıl dönümü
13:23Çelik: Kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak
13:22Çelik: Türkiye, iki bayramı birden yaşayacak
13:12Akdağ: 200 senelik sistem değişiyor
13:11Gül'den kapıda bekleyen çocuklara 50 TL harçlık
13:09Kılıçdaroğlu, bayrama evinde girdi
12:43Burkay: Kürtler ezici çoğunlukla "evet" der
12:40Kılıçdaroğlu'na: Düzeyli performans beklerdim
12:38Milli Basketbolcu Aleko: İleri bir Türkiye için 'evet'
12:37MHP'li Belediye Başkanı 'evet' diyecek
12:22Şahin: 9 Eylül, milletin kurtuluş günüdür Daha fazla haber göster
12:13Kurtulmuş: 'Evet' ile vesayetçi sistem bitecek
12:10Şahin: Bayramda kardeşlik ön plana çıkar
12:01Şahin: Dokunulmazlıklar sınırlandırılabilir
12:00"Başörtüsünü çözerse yoluna gül döşerim"
11:21Yıldız: Bayramlar onarma fırsatıdır
11:13Halef selefin yuvasından iki hayır uçtu gitti
11:04Erbakan'a 'Sana sadakat şerefimizdir' sloganları
11:03Topçu: Cuntaların kiri temizlenecek
11:02Atalay'dan "sandığa gidin" güvencesi
10:52Baykal, bayramda yine simit kuyruğuna girdi
10:50MHP lideri Bahçeli'ye bozkurt işlemesi
10:49Babacan: Müslümanların bayramı mübarek olsun
10:45Cemil Çiçek bayram namazını Abant'ta kıldı
10:42Yeditepe MHP'li meclis üyesi de 'evet' dedi
10:39Hotar: Böyle muasır medeniyet olunmaz
10:01Darbeciler için "zamanaşımı" işlemez
09:29Gül'den cami çıkışı "Dev" dilek
09:20Erdoğan, namaz çıkışında 'evet' istedi
07:54Arıcı: Türkiye'nin demokratikleşmesi için
07:50Erdoğan, Sultanbeyli Merkez Camisi'nde
07:46Duayenlerden referandum tahminleri
00:08Alkış, Güneydoğu'nun nabzını tuttu
21:10Kılıçdaroğlu Erdoğan'a villa takası önerisi yaptı
18:56Taner Yıldız: Evet Türkiye'nin önünü açar
18:45Topçu'dan bayram mesajında birlik vurgusu
17:55Başbakandan çocuklara 10 TL bayram harçlığı
17:42Demirtaş: İmamları öldürenleri kınıyorum
17:38BBP'den CHP'ye Fransız askeri benzetmesi
17:01Erdoğan kabir ziyareti yaptı
16:42İşte CHP'nin "Rahibe Afişi" kararı
16:41Erdoğan'ın bayram mesajında Pakistan var
16:37Davutoğlu: Hayır çıkarsa dünyaya anlatamayız
16:35İzmir'in eski TDH ekibi 'evet' için çalışıyor
16:29CHP, YSK'dan tutanakları istedi
16:19Tutanakların partilere verilmemesine tepki
16:09Eroğlu: Yüce Divan'a onları göndermek gerek
16:06Bahçeli: 12 Eylül'de herkes sandığa gitsin
16:04CHP'li belediye başkanı "Evet" için istifa etti
16:01İşte Kılıçdaroğlu'nun aciz kaldığı o an!
15:44Öymen'den ''hayır'' incileri
15:30O TRT binasını eylem yeri yaptılar
15:27Bayram mesajında da siyaset yaptı
15:02Şimşek arefe gününü çocuk yuvasında geçirdi
14:42Kastal: Yüzde 65 'evet' bekliyoruz
14:24"Ülkücülük Bahçeli'nin tekelinde değil"
14:17"Oyunuzun rengi akıl ve sağduyunuz olsun"
14:15'Hayır'cılar halkı korkutmaya çalışıyor
13:56Türkiye'nin önü açılacak
13:32Kılıçdaroğlu'nun İzmir belediyesiyle vurdular
13:25Bayramlaşmaya "yolsuzluk" damgası
13:11CHP'li Belediyesi mescidi bayramda yıkacak
13:10DP'li başkan 'hayır' dağıtıyor 'evet' diyecek
12:36MHP Genel Başkanı Bahçeli Trabzon'da
12:15DP'li Hasan Subaşı: 12 Eylül bir utançtır
11:48İşte AK Parti'nin 6 aylık harcaması
11:38''Endülüs yeniden canlanıyor''
11:26"Kamer Genç" çamurla karşılanacak
11:06İlk ve son mitingin sırrı ortaya çıktı
11:05Fazıl Taştan'dan Bahçeli'ye ağır eleştiriler 10:33''Hayır kargası'' - ''Evet bülbülü'' Daha az haber göster
Ayhan BİLGEN Rahibelere dil uzatanların dini ve ideolojisi!
Mustafa YILDIZ Limitsiz fakirin ve limitsiz zenginin olmadığı bayramlar
Hz. Aişe'ye hakaret İslam dünyasını ayağa kaldırdı
Küfürbaz karikatüriste Merkel'den ödül
Kuran protestosunun alevi ABD’yi yakacak
Başkalarının bilgisi ile bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz. (Montaigne)
Dolar
1.511
1.521
Euro
1.921
1.936
Sterlin
2.320
2.365
Altın
61.07
61.67
IMKB
61030
Başbakan sırlarını W.S.Journal'a açıkladı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin önde gelen ve muhafazakar çizgisiyle
bilinen gazetelerinden Wall Street Journal'a özel bir röportaj verdi.
Boydak Holding'in Show TV ve Akşam gazetesine talip olduğu ileri sürülüyor. Peki
neden Boydak Grubu? İşte cevabı...
Bir buluşamamanın hikâyesi: Bono yazısını okuyup etkilenince tanışmak istediği
Radikal yazarı Joost Lagendijk'ı Olimpiyat Stadı'ndaki konser alanında fellik
fellik arattı. Bu mümkün olmayınca da bir mektup yolladı.
Kategoriler
HaBerTaraf
HaBertaraf Yayın Hizmetleri
Sahibi ve Genel Müdürü Rıfat YÖRÜK
Genel Yayın Yönetmeni Mevlüt PEKER (Kurucu)
www.habertaraf.com'da yayınlanan tüm materyalin her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.