|
|
 |
Diyarbakır'da olup bitenler ve mahalle baskısı
Fahrettin DAĞLI
[email protected] |
|
Aralarında eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari'nin de bulunduğu, Açık Toplum Vakfı ve British Council işbirliğiyle sözüm ona Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecine destek vermek amacıyla kurulan ve kamuoyunda 'Akil Adamlar' olarak da bilinen Bağımsız Türkiye Komisyonu, Diyarbakır'da temaslarda bulunuyor.
Adamlar gelip Ankara’ya uğruyorlar. Ayağının tozuyla Diyarbakır’a gidiyorlar.
Kimlerle, neyi görüşmeye gittikleri konusunda fazla malumatımız yok. Medyaya yansıyan haber kırıntıların dışında açıklayıcı bir malumat yok.
Bu mesele ile ilgili ne kadar yazarsak yazalım yeridir.
Kim bu heyet?
Akil adamlar payesini kim veriyor bu adamlara?
Bunlar akil insanlar gurubu ise biz ne güne duruyoruz?
Mezarımızı kazalım diri diri girelim çukura.
Birileri yol haritasını belirliyor. Bilmem ‘Demokratik Toplum Kongresi’ , Bilmem KCK, daha bilmem neler neler ?
Birileri merkezi Diyarbakır’a taşımış bile. Heyetlerini burada kabul etmeye başladı bile.
Bu memlekette akil insan kalmadı (!). Dışarıdan aramızı bulmak için akil insanlar (!) geliyorlar.
Vay halimize vay.
Referandum kampanyaları, eğlenceleri, dayılanmaları arasında kaybettiğimiz can yakıcı gündemimiz.
Kendi kendime düşünüyorum. Başımı iki elimin arasında koyup, saatlerce düşünüyorum. Uykularım kaçıyor. Söylenmeden edemiyorum; Acaba çok mu abartıyorum. Zannettiğim kadar tehlikeli bir süreç yok mu? Bunlar benim yersiz kâbuslarım mı?
Hayır hayır ortada ne abartı ve ne de kabus var. Ciddi ciddi birileri ülkeyi sonu meçhul bir akıbete doğru sürüklüyor.
Bu adamlar kimin adına kimlerle temasta bulunuyor ve neyi hedefliyorlar?
Birileri bu iç problemimizi, ihtilafımızı uluslararası arenaya mı taşımak istiyor?
İki Müslüman topluluk arasındaki ihtilafı uluslararası kurumlara mı havale ediyoruz?
Bu zamanlamayı kim ayarlıyor?
Referandumun hemen sonrasında bu heyetin bölgeye gelmesi tesadüf mü?
Doğan medya gurubunun referandum gecesinde BDP’nin zaferini (!) ilan etmeleri, hükümetin bu sonuçlardan sonra PKK ve Apo’yu muhatap alması gerektiği konusundaki gayretkeşliğinin nedeni de bu mu acaba?
Bu taşeronluğu, şakşakçılığı kimin adına yapıyorlar?
Bana göre ortada BDP zaferi, başarısı yok. Hangi verilerden hareketle hemencecik, çarçabuk böyle bir sonuca eriştiniz?
Bu mu medya ahlakınız? Bu mu yayın ilkeleriniz?
Hangi ölçütlerden, hangi bilimsel verilerden hareketle acul bir şekilde böyle bir sonuca varıyorsunuz?
Adları büyüğe çıkmış anlı şanlı gazetecileri (!) çıkarıyorsunuz, malum projeksiyonlarınıza temel oluşturmaya çalışıyorsunuz?
Haydi hodri meydan. Gelin akli selim ile olup bitenleri bilimsel ölçütlerle, kıstaslarla analiz edelim;
Ortada ciddi bir başarının bulunmadığını madde madde sıralayayım?
-Birincisi Diyarbakır, Hakkari, Mardin gibi şehirlerimizin de içinde bulunduğu bölgedeki halkın daha önceki seçimlere katılma yüzdeliklerini, bu günle kıyasladınız mı? Dün ve bu gün arasındaki makas farkı ne kadar?
Bölge halkının bundan önceki seçimlere de iştirakinin düşük olduğu bilinen bir durum. Halkın önemli bir kesimi BDP’nin çağrısı üzerine değil, yürütülen siyasi kampanyanın çatışmacı düzeyi, çirkinliği ve samimiyetsizliğini görüp, sandık başına gitmemekle tavır koymak istemiştir. Bu tavır ideolojik değil, İnsanı bir duruştur.
-İkincisi, “efendim bölge halkı üzerinde örgütün herhangi bir baskı ve tehdidin olmadığı” ifade ediliyor. Bu düşüncenin bazı İslami hassasiyetli çevrelerde de taraf bulması üzüntü vericidir.
Bir defa baskı ve tehdidin tek aracı fiili bir davranış mı? Yoksa mahalle baskısı başlı başına bir tehdit midir?
Bir an için empati yapın; sabah oy kullanmak amacıyla eşinizle, çocuklarınızla evinizden çıkıyorsunuz, çevrenizi yokluyorsunuz, müteredditsiniz; Acaba birileri bizim sandığa gittiğimizi fark eder mi?
Gelirsiniz sandık başına, acaba burada tanıdık birileri çıkar mı? Acaba sandık görevlisinin başka görevleri de var mı? İsimlerimizi çaktırmadan bir köşeye kaydediyor mu?
Bu mahalle baskısı yeterince bir tehdit unsuru olmuyor mu?
Bunu görmemezlikten gelebilir misiniz?
Bölge halkı bu mahalle baskısına maruz kalmıştır.
DTP’nin ‘boykot’ kararında etkili olan en önemli korku bu değil miydi?
Sandık başına giden halkın büyük bir yüzde ile “evet” diyeceğini biliyorlardı.
Buna yanlış bir değerlendirme diyebilir misiniz?
O zaman gelin Orta Anadolu’nun Kürt beldelerindeki sonuçlara bakalım;
Ankara Gölbaşı Karagedik, Konya-Cihanbeyli’ye bağlı Kürt beldelerinde %80’in üstündeki katılımların sonucunda yine ortalama %90’ların civarında çıkan ‘evet’ oyu.
Hadi gelin bunu da izah edin.
Mahalle baskısının olmadığı yerlerdeki Kürtler neden sandık başına gittiler ve neden Türkiye ortalamasının çok üstünde evet dediler?
Sosyologlara ve siyaset bilimcilere çalışma alanı. Buyurun Düşünüce ve fikir namusumuzu buna teksif edelim ve ilmi bir sonuç çıkaralım. Fil dışı kulelerden racon biçmeyelim.
Üçüncüsüne gelelim; ülkemizde referandum kültürü oluşmamıştır. Neden seçime gittiğini bile tam olarak bilemeyen bir toplum. Herhangi bir partiye verilecek bir oyu olmadığına göre sandık başına gidip oy kullanmayı lüks gören bir toplum.
Neye, niçin oy vereceğini yeterince kavrayamamış bir topluluktan hangi demokratik refleksi bekleriz?
Bu millet bağrından “akil adamlar” çıkartamıyorsa, bu akraba topluluklar arasındaki ihtilafı kendi dinamikleri ile çözemiyorsa, şimdiden kendi elleri ile mezarlarını derin kazsınlar ve canlı canlı o çukurlara girsinler, nasıl olsa bir gün Avrupa’dan gelen bir akil adamlar topluluğu(!) kabirlerine toprak atarlar. BDP’li şakşakçıları da mezarlarının üstünde zılgıt çekerler.
Çok ağır olmadı mı? Diyenleriniz çıkabilir. O zaman da derim ki; bu ülkenin bu kadar ilahiyatçısı, sosyologu, sanatçısı, ilim adamı olsun ve kimsenin olup bitenler karşısında erdemli bir duruşu olmasın.
Yazmak, çizmek, konuşmaktan bahsetmiyorum. Duruştan, kıyamdan bahsediyorum.
|
|
17 Eylül 2010 - 08:28:54 |
|
|

Dolar |
|
|
1.492
|
1.502
|
|
Euro |
|
|
1.944 |
1.959 |
|
Sterlin |
|
|
2.316 |
2.360 |
|
Altın |
|
|
61.45 |
61.89 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|