"Her akÅam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalıÅma tarzının bu olmadıÄını anladım. Ertesi gün gittim ve kendime bir bisiklet çaldım ve her akÅam yatmadan önce Tanrıya günahlarımı affetmesi için dua ettim..."
Ä°talyan asıllı, Amerika’nın gelmiÅ geçmiÅ en ünlü mafya lideri Al Capone, içindeki bisiklet tutkusunu bu tarihi sözleriyle ifade etmiÅ.
Hatırlıyorum da çocukken iki kocaman hayalim vardı.
Birincisi, gökyüzüne salıncak kurmaktı.
Ä°kincisi ise, gri ve direksiyon kolları aÅaÄıya bakan bir yarıŠbisikletine sahip olmaktı. ÃocukluÄum boyunca bu gri bisiklete sahip olmak, gökyüzüne salıncak kurabilmekten daha da imkansızdı.
Al Capone kadar güçlü bir mafya lideri olamayacaÄım taa o zamandan belliymiÅ demek. Ãünkü bu hayali, çalarak gerçekleÅtirmek aklımın ucundan bile geçmemiÅti. Fakat Al Capone’ den daha da hırslı olduÄumu, hırs(s)ız olmamıŠolmam yeterince ifade etmiÅ olmalı.
Bense sadece dilemekle ve umut etmekle yetinmiÅtim.
Ãünkü umut, inançlı insanın bir tür hayata tutunma yoludur. Ãzellikle hayattan koptuÄunuzu düÅündüÄünüz anda, gökyüzünden sarkan mucizevi ve ilahi bir sarkaçtır.
SokaÄımızın hayırsever Kadir Abi’sinden her Allah’ın günü yüzsüz bir utangaçlıkla (o da nasıl oluyorsa artık) isteyip durduÄum bisikletle, akÅam nasıl olur bilemezdim. Bu sayede ilk gençlik yıllarımda düÅe kalka, vücudumda morarmadık yer bırakmama pahasına bisiklet kullanmanın keyfini doya doya çıkardıÄımı düÅünüyorum.
Ãocukken maddi sorunlardan kaynaklı imkansızlık, büyüyüp imkanlar saÄlandıÄında yerini baÅka imkansızlıklara çoktan bırakmıÅtı.
YaÅadıÄınız Åehrin dar kalıplarına isteseniz de, istemeseniz de boyun eÄmek zorundada kalıyorsunuz. Åartlar bir tür kendi fıkhını oluÅturuyor nitekim. Åayet Åehirde (hele de kasabayı andıran bir yapıdaysa), kimse bisiklet kullanmıyorsa (özellikle kadınlar)doÄal olarak kültürün belirlediÄi Åehrin planlanmasında bisiklet parkuru da yoksa, tabuları yıkmaya çalıÅtıÄınızda ise huzurun h’ sinden eser kalmayacaÄının da farkındaysanız, geriye kalan sadece yazmaktır…
Yazmak ve yaÅamak arasında sıkı bir baÄ olduÄuna yürekten inanırım çünkü.
Bisiklete binmenin özgürlüÄün bir baÅka resmi olduÄunu iddia etsem beni ancak bisiklet tutkunları anlayacaktır. Kimilerine göre bisikletçi dünyanın en saf insanıdır. Ãünkü binicisi, bisikletin kendisini taÅıdıÄına inanır. Ama bir de bisikletin tadını bilenlere sorun siz bunun dayanılmaz hafifliÄini. Bu bir tutkudur çünkü. Tutkunun da mantıÄını Åu ana dek ne gören olmuÅtur, ne de duyan.
Zaman zaman rüyalarımı süsler benim bisiklet sevdası. Rüyalara pek itibar etmem ama, söz konusu bisiklet olunca her kadın gibi dayanamayıp aldım elime bir gün rüya tabirleri kitabını. “Rüyada bisiklete bindiÄini gören kimse, kendi çabasıyla sorunlarının üstesinden gelecektir.” Ä°Åte kadın olmayı sevdiÄim nadir anlardan biri daha. Ä°nandım gitti. DüÅünüyorum da acaba rüyamda sık sık bisiklete binmeme mi borçluydum gerçekteki sorun-çözüm iliÅkimi, yoksa hayatla olan boÄuÅmamın her daim galibi olmamdan mıydı bu ezberimsi rüyalar? Emin olduÄum tek Åey var ki, o da felsefenin insanı çok yorduÄu. Geçelim.
Ama benim asıl görmek istediÄim rüya baÅka. Bir bisiklete atlayıp ülkemi karıŠkarıŠgezmek ve öncelikle Åehir efsanelerini adım baÅı dinlemek, sonra da dinlediklerimi kalemle dillendirmek. Bir Türk kadını olarak bunu baÅarmam ne kadar veya ne zaman mümkün, ayrı bir yazı deÄil yazı dizisi konusu pek tabii. Belki de o gün, gökyüzüne salıncak kurabildiÄim gündür!
Bir tevatüre göre hayal ile gerçeÄi siz istemediÄiniz müddetçe beyniniz ayırt edemezmiÅ. Bu tarz araÅtırma sonuçlarına oldum olası bayılmıÅımdır. Belki iÅime geldiÄinden, belki içime sindiÄinden. Ve hemen gözlerimi kapatıp çocukluk hayallerimin baÅ tacı gri yarıŠbisikletime atlayıp yollara düÅüyorum.
Kan ter içinde, bacaklarım titreyene dek sürüyorum bisikletimi. Ve bir bakmıÅım Åehrin zirvesindeyim. Tepedeki yıllanmıŠçınar aÄacı anne kucaÄı gibi baÄrına basıyor beni. Az soluklanıp, tepeden çevreyi kolaçan ediyorum. GüneÅ batmak üzere. Karadeniz, altından bir tepsiyi sinesine çekmeye hazırlanıyor. Bütün Åehir ayaklarımın altında.
Aman Allahım! Ne kadar da yakınım gökyüzüne ve Sana. Herkes ve her Åey ne kadar da küçük! HerÅeyle beraber tüm sorunlar da küçülüyor gözümde.
Åehrin evlerini, birer birer yanmaya baÅlayan ıÅıklarından zar zor seçebiliyorum.Ne hikayeler yaÅanıyordur acaba o evlerde. Her hanede kimbilir ne mutluluklar, ne hüzünler, ne matemler, ne tutsaklıklar, ne aÅklar, ne çaresizlikler, ne ihanetler, ne nefretler, ne hayaller ve de ne umutlar vardır.
Kapılarını çalsam rastgele, “Anlatır mısınız bana en yakası açılmamıŠmasallarınızı?” desem, önce yüzüme bel bel bakıp, sonra da “Deli mi ne?” mi derler, yoksa bu Åehir bedevisini sorgusuz sualsiz içeri mi buyur ederler?
“Ä°Åte özgürlük!” diyorum sonra kendi kendime. Bütün çaresizlikler de o rakımın altında kalıyor o an.
“Ey Åehir halkı!!” diye nara atasım geliyor. “PeÅinden koÅtuÄunuz Åey nedir?” Ve ses bana geri dönüyor yankılanarak. Suya atılan bir çakıl taÅı misali dalga dalga yayılıyor bu soru ruhuma.
Usüldendir deyip cevap veriyorum: Bencesi özgürlükkk!!