|
|
|
Arap toplumları ve Türkiye modeli
|
|
|
|
Mustafa YOLCU
Hastanede yaşananlar
|
|
|
|
|
Bilge Kral'ın vefatının 7. yıl dönümü
|
|
|
|
|
Zaman |
Abdülhamit BİLİCİ
|
Kılıçdaroğlu'nun 'kalkan' politikası!
|
|
|
Yeni Akit |
Abdurrahman DİLİPAK
|
Agnostizm
|
|
|
Yeni Şafak |
Ali BAYRAMOĞLU
|
KCK ve JİTEM
|
|
|
Zaman |
Bülent KORUCU
|
YARSAV'ın strateji hataları
|
|
|
Sabah |
Emre AKÖZ
|
Binnaz Toprak 'ibadet bölgesini' nasıl değiştirdi?
|
|
|
Star |
Ergun BABAHAN
|
Yalan haberlerle gündem yaratmak
|
|
|
Milliyet |
Hasan CEMAL
|
KCK davasının anlamı: Dağın yolunu genişletmek mi, daraltmak mı?
|
|
|
Zaman |
İhsan DAĞI
|
'Statükonun kibirli mensupları'
|
|
|
Posta |
Mehmet Ali BİRAND
|
Marakeş'te, bambaşka bir Türkiye ile karşılaştım
|
|
|
Millî Gazete |
Mehmet Şevket EYGİ
|
Kurban kesilmelidir
|
|
|
Bugün |
Nuh GÖNÜLTAŞ
|
CHP'nin değil değişmesi, değiştirilmesi dahi teklif edilemez!
|
|
|
Radikal |
Oral ÇALIŞLAR
|
Gözler davada kulaklar İmralı'da
|
|
|
Akşam |
Oray EĞİN
|
Bu dinciler o Müslümanlardan ne istiyor
|
|
|
Yeni Şafak |
Özlem ALBAYRAK
|
Dindar ile Diyanet
|
|
|
Star |
Şamil TAYYAR
|
Yargıdaki Baas rejimi çöktü
|
|
|
Hürriyet |
Yılmaz ÖZDİL
|
HSYK filan
|
|
|
|
|
|
Gönül rahatlığı ile Başbakan'ı dinlemek
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
27 Mayıs darbesinin ardından doğmuşum. Rahmetli Menderes ben doğduktan 12 gün sonra idam edilmiş. Çocukluğum 70 muhtırasının bunalımlı sürecinde geçti. Gençliğimi idrak etmeye başladığımda 12 Eylül darbesi oldu. Ardından 28 Şubat. Sonra hepinizin bildiği diğer müdahale ve müdahele planları.
Bütün bu dönemlerde sivil iradenin temsilcileri, başta başbakanlar ne yapıyordu? Biri her düdük çalındığında şapkasını alıp sıvışıyor, diğeri az çok dönen dolapların farkında olduğunu ima ediyor ama bir türlü demokratik açılım yapma cesareti gösteremiyordu. Hele son zamanlarda göz kapakları pır pır uçtuğu, ayağını sürüye sürüye ancak yürüyebildiği zamanlar hep içerlendim. Kendimi bileli beri devlete iç rahatlığı ile “Benim devletim” deme mutluluğunu yaşayamadım. Bu duyguyu yaşatmadılar. Ne cumhurbaşkanlarını ne başbakanları gönül rahatlığı ile dinleyebildim. Ya millete hakaret ediyorlar, ya bir kumpasın, baskının kabul edilir gerekçelerini izah ediyorlardı. Sanki o gerekçeleri ifade edince sorumluluklarını yerine getirmiş olacaklardı. Onlara göre özgürlük bizim için lükstü, fazlalıktı. Türkiye zaman kaybediyor, kan kaybediyordu.
Özal ve çok kısa süren Erbakan dönemi biraz soluklanmamıza vesile oldu. Özal döneminde duvarlar çatlamaya başladı. Karanlık odaklar Türkiye’nin kendi zeminini bulmasını, ufkuna doğru kanatlanmasını hazmedemediler. Özal öldürüldü. Genel kanaat bu yönde. Kapatılan dosya açılıyor. Bilenler bildiklerini çekinmeden söylemelidir. Olayın gerisinde hangi hain çıkarsa çıksın, bu memleket Brütüs’leri öğrenmek ve cezalandırmak zorundadır. Buna mecburdur. Hâlâ ortalıkta gezinen kimi anlı şanlı, irikıyım adamları koruma saçma aymazlığı ile karanlık odaların aydınlanmasına engel olanlar hainliklerini sürdürüyor olabilir. Bu konuyu ayrıca tartışırız.
Erbakan belki de karanlığın dipsiz derinliğini gördüğü için, perdeyi aralamaya ne cesaret edebildi ne de gücü vardı. Susurluk olayını “Fasa fiso” diye geçiştirdi. Geçiştirerek savuşturacağını sandığı tehlikenin hazırlayıcı aktörleri, onu o karanlık odaya çekerek saha dışına ittiler.
Şimdi Türkiye gerçek bir var olma ve başarma azmi ile sadece perdeleri aralamıyor, kilitli kapıları gerektiğinde kırıp, millete çeşitli tuzakların hazırlandığı tezgâhı da parçalıyor. En azından şimdiki görünüm böyle. Ve ben, bütün bir ömrüm boyunca ilk kez bir başbakanı gönül rahatlığı ile, iç huzuru ile dinliyor, izliyorum.
Konuşmaları derdime tercüman oluyor. Herşeyden evvel samimi, dürüst, duygulu. Türkiye’nin sorunlarını ve sıkıntı alanlarını çok iyi bilen bir bakış ve duruş ortaya koyuyor. Milli iradeyi, genel isteği iyi okuyor. Tarihsel, kültürel, sosyal gerçekliklerden kopuk değil. Sık sık millete efendilik yapılamayacağını, milletin hizmetkârı olduğunu vurguluyor. Türkiye gerçekliğinin sınırlarını fazlasıyla aşan bir etki alanına sahip olduğunun, bu etki alanı içinde organik bütünleşmeler sağlanması gerektiğinin bilincinde. Türkiye’nin ufkuna açılıyor, Türkiye’nin ufkunu açıyor.
Ak Parti’nin 16. İstişare Toplantısında, Başbakan, gündemi genel olarak değerlendirdi. Her zamanki gibi çok özlü ve etkili mesajlar verdi. Şu son derece yalın ve muhtaç olduğumuz ifadelerini, demokratik normalleşmemiz ve kaynaşmamız adına iktibas etmek istiyorum:
“Biz bu asil milletin ta kendisiyiz, tüm renkleriyle, tüm güzellikleriyle Türkiye'yiz, bütün sesleriyle, nefesleriyle, şarkılarıyla, türküleriyle, ağıtlarıyla, halaylarıyla, zılgıtlarıyla Türkiye'yiz. Gözünü yola dikmiş, oğlunu bekleyen annelerin yüreğini biz biliriz, evladını kaybetmek nedir, babasız, anasız büyümek nedir? Biz biliriz, emeğiyle alın teriyle geçinmeyi biliriz. İşten atılmanın acısını da üniversite kapısından boynu bükük geri çevrilmenin sızısını da biz biliriz. Susmanın ve susturulmanın, konuştuğu, yazdığı için mahkeme koridorlarına düşmenin, şiir okuduğu için mahpus damlarında gün saymanın nasıl bir hissiyat olduğunu biz biliriz.''
Nice bir zaman sonra iç rahatlığı ile bir başbakanı dinliyor olduğumu söylerken haksız mıyım?
Şu günlerde CHP’de de gözle görünür bir hareketlilik var. Onlar da Abant’ta toplandılar. Bu konuya değinmeyeceğim. Toplantıdan ülke sorunlarının çözümüne odaklı bir yaklaşım değil, birbirlerinin kuyusunu kazmaya yönelik hizipçi bağnazlık çıktı. Her hizip ayrı bir tarafa çekiyor. Birinin dediğini diğeri tekzip ediyor. Hangisine inanalım? Kimi doğru veya yetkili kabul edelim? Önce ne dediğinizi, nerede durduğunuzu bilin bakalım. Ne dediğinize, nerede durduğunuza bir bakın bakalım. İyi veya kötü, kendinize göre bir duruşunuz, bir bakışınız olsun ki, biz de sizi adam yerine koyup eleştirelim. Birinin olur dediğine diğeri olmaz diyor. Söyleyin şimdi biz bunların neyini ciddiye alıp da konu edinelim?
Kılıçdaroğlu’nu başbakanla asla mukayese etmeyeceğim. Mukayese kabul etmez de onun için. Biri samimi, dürüst, demokrat, dün ne diyorsa bugün de aynı şeyi söyleyen, ufuk ve program sahibi, güven veriyor, kararlı, cesur, demokrasiye inanmış, çalışkan. Ya diğeri? Hemen hiç bir vasfı yok. Keşke hiç bir vasfı olmasaydı diyesi geliyor insanın. O zaman vasıf kazanmak daha kolay olurdu. Sahip olduğu bütün vasıfları neredeyse negatif. Ayrıca sığ, satıhsız, derinliksiz, sinik, silik, itimat telkin etmeyen, bulanık, çelişki yumağı, güven vermeyen, aklınca popülist. Bulunduğu konum itibariyle Türkiye’yi yönetmeye aday. Gerçekten aday mı? Hangi programla nasıl aday? Onu bilemiyoruz. Sorunlara getirdiği çözüm önerilerini bilemiyoruz. Sadece “İktidara geldiğimizde görürsünüz” diyor o kadar. Sen bu kafayla bırak Türkiye’yi yönetmeyi, önce Önder Sav’ı yönet de görelim. Muharrem İnce’yi, Onur Öymen’i, Atilla Kart’ı yönet de görelim.
Gönül rahatlığı ile...
|
|
17 Ekim 2010 - 00:01:36 |
|
|
Dolar |
|
|
1.415
|
1.425
|
|
Euro |
|
|
1.970 |
1.985 |
|
Sterlin |
|
|
2.230 |
2.272 |
|
Altın |
|
|
62.39 |
62.93 |
|
IMKB |
|
|
70410 |
|
|
|
|
Şimşek: Babam hiç Türkçe öğrenmedi... |
|
Türkçeyi altısında öğrenen Şimşek, 'Ben ayrımcılık görmedim ama bu, başkalarına hata yapılmadı anlamına gelmiyor' dedi.
|
|
|
|
|
|
|
'Medyaloji.net' yazarı Halef R. Vayıs, yeni boyut ve içeriğiyle yeniden 'merhaba' diyen Radikal gazetesini değerlendirdi. İşte 'Medyada radikal devrim' başlıklı o yazı... |
|
|
|
|
Canım Ailem geçtiğimiz iki yıla damgasını vurup tadı damağımızda kalan bir diziydi... Ekip dönüyor ama nasıl? |
|
|
|
|
|
|