|
|
 |
Yahudilere niçin acımalıyız yahut yeme bizi Bay Roni!
İlhami ATMACA
|
|
Doğrusu bu tarz yazılar yazmaktan hoşlanmıyorum. Alenen yapılan fütursuzluklar, insanları aptal yerine koymaklar, saygısızlıklar ve aşırılıklara da tahammül etmek sahiden zor.
Çok ilgisiz gibi görünecek olsa da, bu yazının baba fikri olarak yeğenim Muhammed Emin'in henüz 3-4 yaşlarındayken aramızda geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum.
Bir bayram vesilesiyle memleket ziyaretindeyim. Ancak bayramdan bayrama gidebildiğim için akraba-i talukat bir arada ve kalabalık bir ortam. Oradan buradan laflıyoruz. Taşrada İstanbul hep efsanedir. Ben anlattıkça herkes ağzımın içine bakarak dinliyor. Bir ara gayri ihtiyari yeğenim Muhammed Emin'e takılıyor gözlerim öylesine... Sırtı dönük, ne olduğunu farketmediğim birşeyi kurcalıyor. Elindekinin ne olduğunu çok da önemli olmayan bir merakla görmek için takip ederken; dönüyor ve göz göze geliyoruz. Bir kaç saniye öylece kalıyor, hızla ne olduğunu hala anlamadığım minicik elleriyle kavradığı şeyi arkasına saklıyor ve feryadı basıyor.
- "Niçin baktıııııııııınnnnnnnn! Niçin gördüüüüün!
Odadaki herkes Muhammed Emin'in feryadıyla sus pus oluyor ve anlamsız gözlerle bir bana, bir Muhammed Emin'e bakıyor. Muhammed Emin gözleri sular seller içinde ağlıyor ve feryadına devam ediyor "Niçin baktııınnnnnnn! Niçin gördüüüün!"
Mesele anlaşılıyor. Küçük çaplı bir yaramazlık yapıyor ve kendince kimsenin görmemesi için sırtını dönerek yapıyor bunu. Yakalandığını anlayınca da basıyor feryadı.
Pek bir önemi olmayan bu küçük çaplı yaramazlığı o karşı duramadığı çocukluk merakıyla yapmak zorundaydı Muhammed Emin. Buraya kadar normal ve anlaşılır. Normal olmayan ve onun da zaten kabul edilebilir bulmadığı yaptığı şeyi görmemiz.
"Haklı çocuk" diyorum. "Bakmasak görmezdik ve görmediğimiz için de bir suç oluşmazdı onun açısından."
Yaşadığım bu hikaye ve Muhammed Emin'in tepkisi sonraları çok işime yaradı. Kusur ve kabahat sayılmayacak sakil durumlarla karşılaştığımda gördüğümü farkettirmedim. Belki görmem durumu vahim hale getirebilirdi.
Elbette küçük yeğenim Muhammed Emin'in telakkisi gibi algılandığında.
İşin kötü tarafı, çok daha büyük, çok daha kirli oyunların oyuncuları da benzer bir telakkiyle yaşıyorlar. Görmemeniz menfaatiniz icabına dönüşüyor. Hayat memat meselesine dönüşüyor. Görmemeniz, görmezden gelmeniz sizi güya sorumluluk sahibi kılmaktan kurtarıyor.
Bu oyunu herkes oynuyor. Herkesin menfaati var bu oyunda. Siz görmezden geliyorsunuz, öteki alenen oynadığı bu oyunu sürdürürken başka bir şey yapıyormuş izlenimi veriyor.
Eminim anlattığım küçük hikaye, bu satırları okuyanların zihninde onlarca benzer hikaye çağrıştırmıştır.
Bu hikayede suçlu, oyunu görendir. Çünkü oyunun görülmesi, oyuncunun yakalanması anlamına gelir. Yaptığı iş kendisinin de kabul ettiği bir kabahatse emin olun yaygarayı basacaktır yakalanan. Yüzsüz hırsızın ev sahibini bastırması gibi aynen.
Tabi bu yaygara yeğenim Muhammed Emin'in feryadı gibi "Niçin Gördünnnn, Niçin Baktınnnn" avazıyla olmayacak fekat, görmüş olmaklığınız üzerinden sizi zan altında bırakacak ithamlar taşıyacak yahut, yaptıklarını mazur gösterecek hiç de ikna edici olmayan ama kaba komik argümanlarla üzerinize geleceklerdir emin olun.
Öte yandan; görmezden gelen de riske girmekten kurtaracak kendini. Malını, canını, konforunu, ilişkisini riske atmayacak. Ne demişti Mavi Marmara Gemisi’ne İsrail’in saldırısı ile ilgili Cumhurbaşkanı Gül: “Eskiden böyle bir olayın ardından savaş çıkardı.” İnsan merak ediyor tabi... Mesela; Ne kadar eskiden olsa savaş çıkardı? Peki şimdi neden savaş çıkmaz?
Yahudiler'in Filistinlilere yaptıkları karşısında kullandıkları savunma argümanlarına bakın yeter.
Mavi Marmara Gemisi'ne saldıran Yahudi donanmasının ve Yahudi İsrail Devleti'nin açıklamalarına bakın yeter.
Bizim Yahudi Roni'nin yaptığı da böyle birşey. Yahudilerin yeryüzünde yaptıklarından bi haber mübarek. Birileri sakın ona Hitler'in zulmüne uğramış zavallı bir "ırk" olduğu gerçeğinden başka bir şey anlatmaya kalkışmasın.
Çünkü o safdil bir Marksist Türkiyeli Yahudi. O da bizim gibi, zavallı Yahudilerin başına gelenleri Hollywood filmlerinden seyrederek öğrenmiş.
Hakkını yememek lazım arada bir Anti-Siyonist söylemle bir şeyler geveliyor. “Geveliyor” elbette. Aşağıya "Irkçılığın Son Kalesi İsrail" başlıklı yazısının noktası virgülüne dokunmadan vereceğim son bölümüne baktığınızda kendisini en babasından bir komünist olarak ifade eden Roni'nin meşhur 'Yahudi Hinliği'ni kolayca görebilirsiniz.
2006 yılında yazdığı bir yazıyı 2010 Haziran'ının 2. gününde tekrar yayınlamış ve İsrail Devleti'nin gayrimeşruluğuna bir atıfla yeni bir yazının gereksizliğini dile getirmiş.
Eh etkileniyoruz tabi. Gayrimeşruluğunu dile getirdiği Irkçı İsrail'in kurumsallığının meşruiyetini de dile getirmekten geri durmuyor bu yazısında.
Yeni bir yazıya niçin gerek olsun ki?
Yahudice bir alışkanlık... Kaybetmek hiç bir Yahudi'nin işine gelmez.
Kaybedilen şey, yeni bir yazı yazmakla kaybedilecek "vakit" bile olsa.
Yahudi hinliği taşıyan iyi bir yazı "Irkçılığın Son Kalesi İsrail". Daha iyisi ve daha hincesi yazılıncaya kadar tekrar kullanılabilir.
Neyse, yazının son bölümü şöyle:
"Bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez. Amerika’nın güney eyaletleri ile Güney Afrika Cumhuriyeti dünyada ırkçılığın son üç kalesinden ikisiydi.
İsrail, kurumsal ve meşru ırkçılığın son kalesi.
Bu kurumsallığın ve meşruluğun iki nedeni var.
Birincisi, İsrail bir “Yahudi Devleti” olarak kurulmuştur. Dolayısıyla, 1948 savaşında Filistin’in tüm yerli Arap halkını öldürmeyi veya sürmeyi beceremediği için Arap yurttaşlara sahip olması, Siyonizm’in çözmesi gereken ama çözemediği, çözemeyeceği bir sorundur. Çözümün önünde engel olan Filistinlilerin düşman, şeytan, kötü olması Siyonizm’e içseldir. İsrail devletinin ne laik, ne de demokratik olması, ırkçılığı meşrulaştırması kaçınılmazdır.
İkincisi, yerli halkı dışlayan bir devletin vatandaşları olarak, İsrail’in Yahudi halkı 1948’den bu yana sürekli savaş halinde yaşayan bir halktır. Hep bir düşman olmuştur, bu düşman hep aynıdır, devlet hep bu düşmanın “bizleri denize sürmek” istediğini anlatır, her an hazırlıklı, her an silahlı olmak gerekir. Her İsrailli her yıl askerlik yapar, her İsrailli birden fazla savaş yaşamıştır. Böylesi bir toplumun şiddetle, vahşetle, travmayla iç içe yaşayan bireylerinin ırkçılığı yanlış bulması zordur.
Bu tür yazılar yazdığım zaman, Yahudi düşmanlığının zaten yaygın olduğu Türkiye’de, bu düşmanlığı adeta haklı gösterecek veriler sunuyor olduğumu düşünüp kaygılanmamak zor.
Ama n’apalım? Sessiz kalmak daha da zor.
Hayır, zor değil, imkânsız."
Roni haklı. Sessiz kalması zor. Çünkü, İsrailli Yahudilerin yaptıkları görmezden gelinecek gibi değil ki? (Bilhassa İsrail Devleti olarak ifade etmedim. Çünkü, Roni'nin ifadesiyle "Her İsrailli her yıl askerlik yapar".)
Roni Üstad Necip Fazıl'ın Bir zamanların Büyük Doğusu'nda yayınlanmış "Dünyayı Yahudi Güdüyor" makalesini gördüğünde çileden çıkmış görünüyor. Üstad'ın ya da bir başkasının Hitler'in Yahudilere yaptıklarını olumlu bulanlara katılmam mümkün değil. Hitler'den hoşlanmama ve sevmememin tek sebebi de masum Yahudilere ettikleri yüzündendir.
Yine de Üstad'ın Yahudiler ile yazdıklarının genelinin bir aforizmadan fazlası olduğunu biliyorum.
Bunu Roni'de bal gibi biliyor ve çileden çıkmasının sebebi bu. Roni'nin feryadı yazının girişinde bahsettiğim yeğenim Muhammed Emin'in yakalandığı vakit yaptığı feryattan hiç de farklı değil.
Bu hikayede yakalayan Necip Fazıl, yakalanan Yahudiler adına feryat eden Roni Margulies.
Necip Fazıl bugün hayatta olsa ve Gazze Şeridini; karadan, havadan ve denizden abluka altına alarak gece gündüz çoluk çocuk demeden Filistinlilerin üzerine bomba yağdıran ve Filistinli Mazlumların yardımına koşan silahsız sivil aktivistlere, neredeyse bütün donanmasıyla saldıran Haysiyetsiz Faşist Katil Siyonist İsrail’in katliamına ne derdi bilmiyorum ama, itiraf etmeliyim ki; İsrail Yahudilerinin kanlı katliam ve zulumlerine şahit olmuş birisi olarak Hitler ve benzeri gözü dönmüş haysiyetsiz katillerden ne kadar nefret ediyorsam, İsrailli Haysiyetsiz Faşist ırkçı Siyonist Katillerden de eş değerde nefret ediyorum.
Roni'nin "Yahudilerden Şikayetim" başlıklı yazısına da değinmeden geçemeyeceğim. Yazıdan aynen alıntıladığım bir bölümü verip, adını resmen Davut yaptıktan sonra bile Davitlikten kurtulamadığından şikayet eden Davit abi ile aramızda geçen bir diyalogdan bahsedeceğim.
Neyse bizim Roni şöyle diyor "Yahudilerden Şikayetim" yazısının bir bölümünde:
"Şu Yahudilerden gerçekten çok şikâyetçiyim. Yıllardır duyarım, dünyayı ele geçirmişler, Amerika’yı da onlar yönetiyormuş. Peki, bana niye haber verilmiyor yahu! Niye başkalarından duymak zorunda kalıyorum ben bunu?
Tamam, itiraf ederim, çok iyi bir Yahudi değilim, dinimizin vecibelerini bilmiyorum, bilmediğim için de yerine getiremiyorum. Kimseyi Yahudi olduğu için kayırdığımı hatırlamıyorum; İsrail devleti hakkında da pek iyi şeyler söylemedim bugüne kadar. Doğru.
Doğru da, bu kadar kindarlık olur mu yahu? Sen koskoca dünyayı ele geçir, istediğin gibi yönet ve bilmem kaç milyon Yahudi arasından bir tek gariban Roni’ye haber verme! Herif Kanarya Adaları’nda ekmek elden su gölden yaşayıp günlerini gün edebilecekken, Allah’ın İstanbul’unda devrimcilik, sosyalizm filan diye ömür törpülesin. Nerede kaldı dindaşlık, ırkdaşlık? İsrail aleyhine bir iki laf ettik diye mi bütün bunlar? "
Geleyim bir türlü Davut olamayan Davit ağabey'e. "Biliyor musun İlhamicim en iyi, en mükemmel din İslamiyet'tir. Muhabbetin ortasında hiç yeri yokken langadanak söylediği bu cümle karşısında, bir süre ne diyeceğimi bilememenin verdiği suskunluktan sonra;
"David abi, gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Diye sordum. "Elbette İlhamicim" Dedi. Hz.Muhammed'in en son peygamber oluşu, Kıyamete kadar başka bir Peygamber'in gelmeyeceği ve İslamiyet’in noksansız ve tamamlanmış bir din olarak gelişi üzerine bir hayli konuştuktan sonra; "David abi, madem bu denli samimisin gel bir Kelime-i Şehadet getir, böylece adını Davut yaptığın halde, sana hala Davit denilmesinden de kurtulursun" deyiverdim. Davit abi "Yapma İlhamicim!" Dedi. "İnsan tuttuğu takımı bırakamıyor ben dinimi nasıl bırakayım..."
İran'dan Türkiye'ye gelmiş ve burada evlenirken karısının Drahoması ile hatırı sayılır bir işyeri kurmuş Davit abi. Sohbetimizde Türkiye'deki Yahudi Cemaatlerin sınıf ayrımcılığı yaptığını ve hatta Sinegoglara öyle her Yahudi'nin rahatça gidip gelemediğine dair birşeyler anlattı. Uzun uzadıya bu konuları anlatmak istemiyorum. Belki Roni, Yahudi Cemaatlerinin itibar etmediği bir sosyal sınıfa ait olan Yahudi ailedendir ve o yüzden Yahudiliğin nimetlerinden faydalanamıyordur.
Şaka bir yana; alıntıladığım yazısında görüldüğü gibi Roni, Yahudilerden gerçekten çok şikayetçiymiş. Sahi niçin Roni'ye kimse birşey söylemiyor? Aslına bakarsanız Robert Kolej'de okumuş, İngiltere'de iktisat eğitimi yapmış, Roni'ye "Yeme bizi Roni!" demekten başka birşey gelmiyor aklıma.
Bakmayın siz, Yahudiler hakikatte eğlenceli ve yetenekli insanlar. Hz.Musa Tur'a çıktığında yanlarındaki altınları toplayıp çölün ortasında üstelik böğürebilen bir Öküz heykeli yapmak öyle herkesin harcı değildir.
Ne yapıp edip, çölün ortasında, Bıldırcın eti üzerine Kudret helvasını yiyebilme başarısı göstermek de bir yetenek olarak takdire şayan.
Gelelim günümüze, Mavi Marmara Gemisi'nin silahsız aktivistlerine, uluslararası sularda koca donanmayla saldırıp yaptığı katliamı bir meşru bir güvenlik sorunu ve savunması olarak açıklaması ve Mavi Marmara Gemisi Aktivistlerini teröristlikle suçlama yeteneğine (yüzsüzlük ve arsızlık mı demeli) ne demeli?
Roni'nin yaptığı mı?
Genetik bir Yahudi alışkanlığı olmalı. Genetik ifademe alınganlık göstermeyin lütfen. Yahudi ırkçılığını, komünist sosuyla karışık Yahudi cahili hinliğine yatarak kim satabilir ki bir Yahudi'den başka?
Yahudilerin büyük bir açmazları var. Ve bu açmazları iş açıyor başlarına. Onlara bu yüzden acımalıyız.
Onlar Cennetin sadece kendileri için olduğuna inanıyor, Allah'ın sadece kendilerini sevdiğini sanıyorlar.
Eh! Bir Yahudi böyle inanıyor olunca kendileri dışındaki her şeye, herkese kolaylıkla aşırıya varan şiddet, aşırıya varan hakaret sergileyebiliyor.
Hele bir de ardında zavallı Roni’nin bir türlü aklı ermese de, koskoca Amerika’nın desteği olunca daha bir kolay.
Herkesin her şeyi çok iyi bildiği açık. Bir görme ve görmeme oyunu bu. Sevgili yeğenim Muhammet Emin’den öğrendiğim bir oyun.
Yalnız bir hakikat var artık. Bay Roni, ne benim görmemezlikten gelebileceğim, ne senin saklayabileceğin gibi durum.
Artık şu Yahudi hinliğinden vazgeçseniz de yazılarımızı amiyane bir tabirle şöyle bitirmek zorunda kalmasak.
YEME BİZİ BAY RONİ!
Önemli dipnot:
Birey olarak Rachel Corrie kadar iyi Yahudilerin varlığından şüphe duymadığımı ve o Yahudileri olumsuz ifadeleri kullanırken tenzih ettiğimi belirtmeliyim. Bu vesile ile Rachel Corrie'yi saygı ve hayranlıkla anıyorum.
|
|
27 Eylül 2010 - 09:47:44 |
|
|

Dolar |
|
|
1.448
|
1.458
|
|
Euro |
|
|
1.970 |
1.985 |
|
Sterlin |
|
|
2.281 |
2.321 |
|
Altın |
|
|
61.12 |
61.56 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|