|
|
 |
Daha iyi bir fikriniz var mı?
Aslı AYDINTAŞBAŞ
[email protected] |
|
Kimse, seçim yılında hükümetin yeniden Kürt açılımına cesaret edebileceğine ihtimal vermiyordu. Ankara’da da, Kürt siyaset çevrelerinde de “Ne yazık ki o fırsat heba oldu. Artık bir başka bahara inşallah...” havası vardı.
Kürt meselesinde umutsuzluk hâkimdi.
Ama işte, %58’in cilvesi... Referandumda Evet’lerin yüksek çıkmasının beklenmedik bir sonucu oldu. Hükümet, milliyetçi refleksleri öne çıkan İç Anadolu’nun bile kendisini açılım nedeniyle cezalandırmadığını görünce, rahatladı. Devlet Bahçeli’nin “Apo’yla görüşüyorlar! Bunlar Türkiye’yi bölecekler” haykırışlarına rağmen Yozgat’tan, Erzurum’dan, Çankırı’dan yüzde 70’lerin üzerinde Evet çıktı. Tayyip Erdoğan’ın eli rahatladı.
Ve 3 koldan temaslar başladı. Bu seferki açılım sürecinde, öyle dramatik konuşmalar, büyük iddialar, basınla hoş-beş sohbetler beklemeyin. Bu kez gizlilik, derin temaslar, sessiz görüşmeler olacak.
Geçen yaz başlayan “1. açılım süreci” ne olduğu tam anlaşılmadan medyada ya gereksiz pohpohlandı ya da gereksiz biçimde yerden yere vuruldu. Aslında açılım, başından beri Kürtçe şarkı, TRT Şeş’in açılması, siyasilerin çıkıp “Kürt kimliğini de tanıyoruz” demesi gibi “kültürel hoşluklardan“ ibaret değildi. Kuşkusuz bunlar da paketin bir parçasıydı, ancak ilk ortaya çıktığı 2006’dan beri yapılan gizli ve dolaylı görüşmeleri yakından takip eden biri olarak biliyorum ki, açılım ilk gününden itibaren sadece “kültürel haklar ve kimlik” değil, basbayağı PKK’nın silahı bırakarak dağdan inmesi üzerineydi.
Ve yapılan iş son derece doğruydu. Açılımla ilgili “Ama şöyle, ama böyle” diyerek sudan sebeplerle itiraz bahaneleri arayan meslektaşlarıma hep sordum: “Daha iyi bir fikriniz var mı?” Yok. Aynı kafada, aynı yasaklarla devam etmek istiyor musunuz? Hayır. Bu örgütün belli bir coğrafyada temsil gücü olduğuna şüphe var mı? Öyle gözüküyor. Peki bu mesele “vur vur öldür öldür”le biter mi? Cık.
O zaman Türkiye Cumhuriyeti, rasyonel olanı yapmaktır. Yani havuç ve sopayla, baskı ve diyalogla PKK’yı silahı bırakıp dağdan inmeye zorlamak.
İşte bu yüzden, dün Meclis çatısı altında BDP ile görüşmeler başladı. Zaten başından beri sorunlu bir coğrafyanın yegâne meşru temsilcilerinin bu ölçüde dışlanması yanlıştı. BDP, referandum sürecinde sıkı bir kampanya yürüttü. Kim ne derse desin, Güneydoğu’da borusunun öttüğünü gösterdi. Dünkü görüşme, Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi “tarihi bir olay değil.” İçeride ne konuşulduğunun büyük önemi de yok. Kendi içinde bu temas “ne çözüm, ne çözümsüzlük getirir.” Ancak Türkiye’nin Kürt sorununu demokratik zeminde çözmesi için atılması gereken bir adımdır. Diyalog mekanizmaları kurgulanmaktadır.
İkici kolda, güvenlik güçlerinin İmralı’yla temasları yürüyor. Bu zaten Öcalan Kenya’da yakalandığından beri süregelen bir durum. Ama yoğun olarak da 2006’dan itibaren... Yapılan iş çok doğru. Bunu, “Abdullah Öcalan’la pazarlık yapılıyor” diye yorumlamayın. Ancak o adadaki şahıs, çok özel bir mahkûm; ülke nüfusunun önemli bir bölümü, bu ismi bir lider olarak görüyor. Hal böyle olunca, İngiltere’den Çin’e kadar dünyanın her akıllı devleti, böyle bir mahkûmla diyalog kanallarını açık tutar.
Öcalan’ın, örgüt içindeki rakiplerine karşı güçlenmesi, tek başına PKK meselesini bitirmez; ancak dağdan inme sürecini hızlandıracaktır.
Üstelik unutulmasın ki Öcalan geçen yılki “yol haritasında” Kürt siyasi hareketinin taleplerini yakın tarihin en “minimalist” noktasına indirmiş, “tek devlet, tek bayrak” konusunda garanti vermiş, olası bir yeni anayasada “Kürt” lafının geçmesi yolunda bir talebi olmadığını açıklamıştı. (Sadece anayasadaki “vatandaşlık” tanımının Kürtleri rencide etmeyecek şekilde düzeltilmesi.) Bu noktada Öcalan’dan yararlanmamak, irrasyonelde ısrar etmek, delilik olur. Bunu yapmak, ileriki yıllarda daha ağır taleplerle yüz yüze gelmek anlamını taşır. Türkiye artık bu meseleyi masada çözebilecek ölçüde özgüveni yüksek bir ülkedir.
Dün başlayan 2. Açılım sürecinin kuşkusuz bir de Kandil boyutu var. Şu an Kandil’e yönelik havuç-sopa, sertlik ve dolaylı diyalog politikası hâkim. Şizofren bir durum, ancak eli silahlı adamlarla ancak böyle konuşabilirsiniz. Askeri yöntemler de masada, dolaylı diyalog da...
Çünkü uzun vadede ateşkesin devamı, demokratikleşme adımlarının atılması, modası geçmiş bir sevdayla elinde kalaşnikof dağ tepe dolaşan 5000 kadın ve erkeğin silahı bırakıp topluma kazandırılması, Türkiye’nin çıkarınadır.
Bu saydıklarım bu ülkeyi bölmek değil, birleştirmek için atılan adımlardır. Açılımı neden savunduğumu soranlara iki yıldır verdiğim cevap şu: Daha parlak bir fikriniz var mı?
|
|
24 Eylül 2010 - 07:35:21 |
|
|

Dolar |
|
|
1.469
|
1.479
|
|
Euro |
|
|
1.977 |
1.992 |
|
Sterlin |
|
|
2.312 |
2.352 |
|
Altın |
|
|
61.45 |
61.95 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|