|
|
 |
Mezarlıkları kırkayaklar sarmış
Ayşe Büşra ERKEÇ
[email protected] |
|
Hayat alışkanlıkların getirdiği pişmanlıklar arasında gidip gelmelerle devam ediyor.
Bazen inci gibi gözyaşı döken kalabalığa karışırken sesim, bazen ellerinden tutulan bir çocukla karşılaşıp utanıyorum ansız duygu boşalma seanslarından...
Masmavi gök kubbe altında insanlardaki koşuşturma telaşından sıkılmış iki serçe yavrusu görüp takip ediyorum mavi semada. Yaprakların gölgelediği bir dala konuyorlar. Aşağıda akıp giden insan seli içinde renkler ve sesler birbirine karışıyor; dikkatlerini cezbetmiş olmalı ki, durup dikkat kesiliyorlar dert, tek bir dert, çıkardıkları sesler koca bir uğultu haline dönüşüyor kalabalığın. Varlıkları, koskoca bir bütünlük içinde yok oluyor.
Bu durum insanlar dışında bütün canlıları şok eden bir hâl arz ederken serçeler de insanlıktan bir nutfe kapmış olacaklardı ki hâl diliyle analizlerine devam ediyorlar…
Neden, niçin, nasıl, ne, nerede, sorularının yanıtlarını koskoca bir kayboluşla yitiren insanlık konuşurken boğuk bir ses çıkarmaya devam ediyor, akıntıya kaptırmalarından dolayı kendilerini, sele kapılıp gitmenin telaşını ve ansızın dönüp dolaşmanın hezeyanı yanısıra dönüşüp mutlak sona koşar adımlarla ilerliyorlar.
İnsanın var oluşunun kodlamalarla hayata kavuştuğunu anlatan bir üstadım, insanlığın var oluş ve bitiş serüveninin bu şekilde altını çiziyordu. Kodlar... “Tanrı ruhunu üflemeden evvel varlıkları kodlar ve ruhundan bir parça ile salar yeryüzüne.”
Kader bir kodlama serüveniyse, o zaman akıntıya kapılmanın verdiği yükü de yine o kodlamayı yapan, insana yüklemiyor mu? Mum'un aleve dönüştüğü anda, karanlıkta kararlılıkla kavuştuğu mahsun yalnızlık gibi, masum bir eda ile yanmaya devam etmesi gibi. Ateşin derecelerinden habersiz kendini eriterek varlık hilkatini giyinmesi gibi. Mum'un mahsun yalnızlıkta dinğinliğe kavuşmasını kim anlayabilir?
Gökten yağmur gibi acı yağmaya devam ederken bu dünyanın cehennem tezahürü de bana daha mantıklı geliyor. Evet, gökten yağmur gibi acı yağmaya devam ediyor. Mezarlıkları kırkayaklar kaplamış, ölüler vicirdeşiyor. Eyüp sultan mezarlığında şahit olduğum bu hâl tüylerimi ürpertirken, diğer mezarlıklara iğliyle başımı çevirmeme neden oluyor, ama bulamıyorum… manâlara çevirmeliyim belki kafamı, ince bir sızı gibi beynimi sarmalı telaşı manâların. Yerde değil, mezarlığın içinde değil, duvarında ne yapar kırkayak dediğimiz haşerat, kendimce anlamlarını arıyorum. Edirnekapı'da kendimce kırkayak avına çıkmış tek bir karıncaya bile rastlamamıştım. Manâlarda boğulmak ne derece mantıklı bir durum tartışılır, fakat ayrıntılarda değilmidir sırların ipuçları? İşte ben o sırları arıyorum...
Trenler nereye gider, neden gider gibi bir soru değil midir, kafamın içindeki hengâme… Serçeler ne der, ne düşünür bu da umurumda değil… Benim derdim kodlamalar ve manâlar...
Kodlanmış bir hayatı ve hayatın seyrini yaşıyorsak, tünel gibi bir benzetmeyle eşdeğer bir hayat yorumlaması ve bombardımanına tabi tutuluyorsa insanlık, o halde günahın sorumluluğu da omuzlarına yüklenmemelidir insanoğlunun.
Kodlamayı yapan, yolu çizen ben değilim…
Ellerine maşayı alıp kaşlarını çatan ve bana “cısss” diye gösterdiği yolun ve kuyunun taa dibine fırlatan da o güç değil midir? Akımlar halinde hareket ediyoruz. Topluca cehennemde, cehenneme zümera olacağımız günleri beklemek, korkmak, ürkmek ne derece mantıklı? Bana mantıklı gelmiyor bu hâl, bunun başka bir sırrı olmalı.
Serçeler yağmurlu bir günün tatlı katreleri altında hayatın seyrine dalmış gidiyor...
|
|
17 Eylül 2010 - 01:12:28 |
|
|

Dolar |
|
|
1.491
|
1.501
|
|
Euro |
|
|
1.951 |
1.966 |
|
Sterlin |
|
|
2.312 |
2.355 |
|
Altın |
|
|
61.56 |
62.00 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|