|
|
 |
Sen bizim cezamızsın
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
Dalmışım. Bizim Özgür’ün,
“Selâm veriyor, el ediyorum hiç bakmıyorsun” hoşsohbet sitemiyle kendime geldim.
“Evet dalgınım” dedim.
“Hayırdır, ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Kılıçdaroğlu’nu düşünüyorum” dedim.
“Düşünecek başka birini bulamadın mı, hem onun nesini düşünüyorsun?” diye sordu.
Özgür haklıydı. Ben aslında Kılıçdaroğlu üzerinden kendimi düşünüyor, kendime yazıklanıyor, hayıflanıyordum. Kılıçdaroğlu’nun yüzüne gözüne bulaştırarak, rezil olarak sürdürdüğü siyasetten, ilkesizliğinden, bayağı üslubundan dolayı kendime suçluluk payı çıkarıyorum.
Ben Kılıçdaroğlu’na ve CHP ye karşıyım. Aslında karşı da değilim, onlarla ilgim, ilişkim yok. Benim o tarakda bezim yok. Onların semtinden geçmem. Öyleyse üzülmem neden? Eğer CHP gerçek bir sol ya da sosyal demokrat parti olsaydı, Kılıçdaroğlu da gerçek bir solcu, sosyalist veya sosyal demokrat olsaydı, üzülmez, bilakis memnun olurdum. Muhtemelen çok yararlanır, tutum alırken onların duruşlarına, düşüncelerine önem verirdim. Belki yanlarında olur, onlara oy verirdim. Karşı olduğum insanları takdir ederdim. Yeter ki ilkeli, yeter ki olgun, kişilikli, dürüst olsunlar. Dürüstlük ve samimiyet, düşüncelerimizden önce bizi ifade eden yaradılış gerçekliğimizdir. Yaradılışı bozulmamış insan hangi düşünceye sahip olursa olsun dürüst olmak zorundadır. Dürüst insanların yanlış da olsa düşüncelerine itibar ediniz. Dürüst olmayanların düşüncelerine doğru da gözükse itibar etmeyebilirsiniz.
Bir insan ahlaken nitelikli ise isterse düşmanım olsun ona saygı duyarım. Değilmi ki insan kendini karşıtı ile bütünler, karşıtı ile tanır, tanımlar. Karşıtına göre vaziyet alır, diyalektik geliştirir. Dil ve düşünce sahibi olur. Doğal olarak önemli insanların dostları da düşmanları da önemlidir. İlkeli insanların karşıtları da öyledir, öyle olmak zorundadır. Düşmanınız cesursa siz de cesur, akıllı ise siz de akıllı, ilkeli ise siz de ilkeli olmak zorunda kalırsınız.
Kızılderili ne diyordu? “Tanrım! Düşmanımı akıllı ve cesur yap ki, ben de akıllı ve cesur olmak zorunda kalayım” İyi de ya düşmanınız akılsız, ciddiyetsiz, umarsız, hafif meşrep, havai ise? Ya düşmanınız ciddiyetten uzak, yalancı, ufuksuz, seviyesiz, vizyonsuz ise? İşte o zaman sanmayın ki işiniz kolaylaşacaktır. Bilakis zorlaşacaktır. Cevap vermek bile seviyenizi düşürecektir. Muhatap alsanız kaliteniz düşecektir. Onun dili ile konuşsanız, ağzınız bozulacaktır. Onun olmayan görüşüne, daha doğrusu yalanlarına karşı ne sistem ne diyalektik, ne program geliştirebilirsiniz. Bu tür karşıtlar sizi tıkar.
Sizi dengeleyecek, sizi uyaracak, sizi doğrultacak, her an diri, canlı tutacak karşıtınızın olması o yüzden bir nimettir. Yine bu nedenle demokrasilerde muhalefet sistemin vazgeçilmez unsurudur. Bir şekilde iktidar olunur. Ama onu denetleyecek sağduyulu, disiplinli, gerçeğin, doğruluğun, hakkaniyetin peşinde olan bir muhalefetin olması daha da önemlidir. Çünkü muhalefet özgür düşünceyi, vicdanın sesini, insanın, toplumun haklarını savunur, savunmak zorundadır.
Kılıçdaroğlu’nun bu değerleri ayaklar altına aldığını geçelim. Ama politik tutumu, herkesi kendisine yazıklandıran, güldüren trajikomik tavırları bir siyasi parti liderine asla yakışmaz, yakışmıyor. Bırakınız bir lideri herhangibir insan için bile şık değil. İşte o nedenle “Nedir benim günahım yarabbi?” diyorum. İfade ettiğim gerekçelere katılıyorsanız; “Bizim suçumuz nedir?” Bir suç işlemiş olmalıyız ki, ceza olarak bizi daha ciddi düşünmekten, samimi olarak karşılık bulmaktan, diyalektik geliştirmekten alıkoyan bir muhalefet var. Bu bir ceza olmalı. Benim, bizim yaşadığımız ülkenin muhalefeti böyle olmamalı. Sanki şaka gibi, sanki çizgifilm gibi davranıyorlar.
Zaten olmayan düşüncelerinin, politikalarının iyi kötü olmasından vaz geçtik. İnsan yalanında olsun kararlı olur. Hangi lâflarına itibar edeceğimizi şaşırdık. Hiç bir sözleri, çıkışları yok ki, ertesi gün aksi ortaya çıkmasın. Önceleri, adeta tombaladan çıkan genelbaşkanlık şaşkınlığı ile, üzerinden bir iki gün geçince söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkıyordu. Biraz da biz müsamaha ediyor, biraz liderlik heyecanına veriyorduk. Birdenbire buı yükü kaldıramadı diye hoş görüyorduk. Ama sonraları meydanı boş buldu. Daha doğrusu boş sandı. Şimdi söylediklerinin sahteliği saat geçmeden ortaya çıkıyor. Kendine bile hayırı olamayan bu tuhaf genelbaşkanın oy kullanmama ihmali ve lakaytlığı üzerine sağa sola çamur atmasının ardından gerçek anlaşıldı. Sorumluluğunu yerine getirmediği için kendi kampanyasına oy verememişti. İyi de insanın yüzü biraz olsun kızarmaz mı? Biraz olsun yüzü pembeleşmez, mahçup olmaz mı? Bu ne pişkinlik, ne aymazlık, ne hafiflik Allahım? Benim yaşadığım ülkenin muhalefet partisi lideri hangi siyasi düşünceyi savunursa savunsun ona mutlaka itibar edilmeli, kişiliği saygın olmalıdır. Biz ona karşı olsak da itibar etmeli, saygı duymalıyız. İşte onun için, kendi adıma üzülüyorum.
Onun adına üzülemiyorum, çünkü o kendisi adına üzülüyor gözükmüyor. Ona saygı duyamıyorum çünkü o kendisine saygı duymuyor. Benliği, kendine saygı duymaktan yoksun, yüzeysel bir varlık temeline sahip olmalıdır. İyi dostlarım olduğu için sevinirim. Karşıtlarımın iyi olmaması da beni üzer. İşte üzülüyorum. Özgür’ün beni dalgın bulmasında şaşılacak bir şey yok. Şu sıralar dalgınlığımı bağışlayın.
Sizler dangalak olmakla dalgın olmak arasındaki bariz farkı zaten biliyor, işte görüyorsunuz.
|
|
15 Eylül 2010 - 00:11:10 |
|
|

Dolar |
|
|
1.491
|
1.501
|
|
Euro |
|
|
1.944 |
1.959 |
|
Sterlin |
|
|
2.316 |
2.360 |
|
Altın |
|
|
61.40 |
61.84 |
|
IMKB |
|
|
63862 |
|
|