|
|
 |
''Başkanlık sisteminin'' ayak sesi
Güneri CİVAOĞLU
[email protected] |
|
CNN Türk’te Taha Akyol’un, Başbakan Erdoğan’a “referandumdan sonra yeni Anayasa bağlamında başkanlık sistemine geçiş olasılığı” sorusu, sürecin kalbine dokunuştu.
Ekranlara getirilen “Erdoğan’la söyleşilerde” elbette birkaç iyi soru da vardı ama bunlar arasında -bana göre- gazetecilik kalibresi en yüksek olanıydı.
“Yol haritasında son durak” işaretlerini verdi.
Başbakan Erdoğan’ın cevabı: “Başkanlık sistemine sıcak baktığını” ortaya koydu.
Akyol, “Başkan olarak Obama’nın kuvveti ve yetkileri, sizin şu anda sahip olduğunuz yetki ve kuvvetin gerisinde” diye bir saptama yaptı.
“Örneğin... Siz parlamentoda kesin çoğunluğa dayanıyorsunuz” dedi.
Güncel olarak doğru ama genel kural olarak tüm başkanları kapsamaz.
ABD’de hem Senato’da, hem Temsilciler Meclisi’nde “çoğunluğa dayanan” başkanlar olmuştur.
Ama...
Başkanlık sisteminde Beyaz Saray (Ev) patronunun daha başka kısıtlamalarla kuşatıldığı bir gerçektir.
Sözgelişi...
ABD Başkanı “yüce yargıya” üye seçer ama bunun Senato onayından geçmesi gerekir.
Yarın oylayacağımız Cumhurbaşkanının sayıları 17 olarak öngörülen Anayasa Mahkemesi üyelerinden 14’ünü seçebileceğini düşünün. Bu kural, olası bir başkanlık sistemine de aynen yanı sıra, yandı gülüm keten helva...
Gerçi... Bunlardan bir kısmının adaylıkları dolaylı olarak filtre ediliyorsa da, Cumhurbaşkanının tercihi üzerinde hiçbir “onay” mercii yok.
Amerika’da büyükelçi atamaları bile yasamanın onayından geçiyor.
Çoğunlukçu değil, çoğulcu
“Yarı başkanlık sistemi” uygulanan Fransa’da Cumhurbaşkanı, sadece 3 üye seçebiliyor Anayasa Mahkemesi’ne...
Cumhurbaşkanı, Kuvvetler Ayrılığı’nda “yürütme erki” içinde görülüyor ve erkler arasında eşitlik gereği Anayasa Mahkemesi’ne 3 üye Millet Meclisi’nden, 3 üye de Senato’dan seçiliyor.
Aslında “Anayasa Mahkemesi’nin meşruiyeti” ilkesinin gereği yasamanın üye seçmesi doğru bir uygulamadır.
Ne var ki...
Burada “sadece yasamada tek başına çoğunluğa sahip” iktidarın oylarıyla Anayasa Mahkemesi gibi partiler dışı olması gereken kuruma “yandaş üye” seçilmesi tehlikeli görülmüştür.
Örneğin...
Almanya, Portekiz, Macaristan ve İtalya’da parlamentonun Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi için 3’te 2 oy çoğunluğu şartı var.
Nadiren bu oran, bazı ülkelerde 5’te 3 olabiliyor.
Yani...
Yasamanın Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi, Anayasa değişikliği yapmak kadar zor oranla kısıtlanmıştır.
İtalya’da Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin 3’te 1’ini seçer. 3’te 1’ini yargı kendi içinden belirler. 3’te 1’ini ise yasama, yukarıda belirttiğim gibi “nitelikli oy çoğunluğuyla” seçebilir.
Bütün bunların amacı, “çoğunluğun değil, çoğulculuğun” damgasını vurduğu “ileri demokrasiye” olabildiğince yaklaşmaktır.
“Oyların çoğunluğu bende, ne istersem yaparım” zihniyetini engellemektir.
Oy çoğunluğu tek başına “milli irade” değildir.
Milli iradede diğer oyların da yeri vardır. Gözetilmelidir.
“İleri demokrasiler” bu temel üzerine inşa edilmişlerdir.
Başbakan Erdoğan, Taha Akyol’a “başkanlık sistemlerinde, yasamanın daha fazla güçlü olduğunu” söyledi.
“İleri demokrasiler” için bu söylem gerçeği yansıtıyor.
Demokrasi kültürü yeterince gelişmemiş toplumlarda ise, “seçilmiş krallar” yaratmakta.
Sonuçta...
“Her toplum layık olduğu yönetimi, yöneticiyi seçer.”
BİRKAÇ REFERANDUM NOTU
Önce Başbakan Erdoğan’ın aldığı riske işaret edeyim. Partisinin oyları yüzde 40’a gerilemişken yüzde 50’nin üstünde oyu gerektiren referanduma gitmek cesaret göstergesidir.
Kılıçdaroğlu’nun performansına gelince...
Sadece referandum kampanyası değildi. CHP’nin tüm Türkiye’deki örgütünü tanımak, kendini kabul ettirmek, parti içi gücünü artırmak satır araları da vardı.
Devlet Bahçeli, MHP’li kitleyi tüm tahriklere rağmen sokağa indirmemek başarısını gösterdi.
Ancak...
“Milliyetçi hassasiyetin kazandığı irtifaya oy desteğini yükseltemedi” denebilir.
Kampanya boyunca kullanılan üslup seviyesi ve saçmalama rekorları “daha ileri demokrasi için referandum” ile ters orantılıydı.
Zaman zaman “öf be” dedirtti.
Referandumun siyaset yoğunluğuyla artık “kal gelen” insanımıza “12 Dev Adam” tertemiz hava estiren şahane bir pencere açtı.
Referandum sandıklarından ister “EVET” ister “HAYIR” çıksın bu iktidar devam edecek.
Bazı istisnalar dışında Ramazan’a ve bayrama kan sıçramadı.
12 Eylül referandumunun da demokratik olgunluk içinde geçmesini diliyorum.
12 Eylül 1980 sabahı ile 30 yıl sonrasının 12 Eylül sabahı arasındaki farkı fark edelim.
Zamanın ruhu şartlarını dikte ediyor. 12 Eylül 1980 sabahı sokağa çıkmak yasaklanmıştı. 12 Eylül 2010’da özgür irademizle oylarımızı kullanacağımız sandıklara gidiyoruz.
|
|
11 Eylül 2010 - 09:08:27 |
|
|

Dolar |
|
|
1.511
|
1.521
|
|
Euro |
|
|
1.921 |
1.936 |
|
Sterlin |
|
|
2.320 |
2.365 |
|
Altın |
|
|
61.07 |
61.67 |
|
IMKB |
|
|
60608 |
|
|