|
|
 |
Erdoğan ve Türkiye
Hüsnü MAHALLİ
[email protected] |
|
Program dışı dünkü yazımda Washington'daki Barış Konferansı'na değinmiştim. Bildik bazı meslektaşlarımızın bu konuyla ve özellikle Türkiye'nin durumuyla ilgili yazılarını hayretler içinde okudum.
Değer verdiğim ve saygı duyduğum Tufan Türenç'in de Erdoğan'ın konferansa çağırılmamasıyla ilgili dünkü değerlendirmesini görünce dayanmayıp bu konuya yeniden değinmek istedim.
Öncelikle ve hemen söyleyeyim Erdoğan'ın Washington'a çağırılmaması onun ve Türkiye'nin açısından bir olumsuzluk değil olumluluktur. Sayın Türenç ve diğerleri Washington'dan gelen fotoğraflara bakarlarsa orada beş silahşoru andıran bir görüntü görmüşlerdir... Bu silahşorlar bırakın barışı gerçekleştirmeyi kendi ülkelerinde bile itibar görmeyen kişilerdir.
Obama, Netanyahu ve Abbas'ın dışında Mübarek ve Kral Abdullah figüranlık yapsın diye oraya çağırılmıştır. Öyle olmasaydı Rusya, Fransa ve İngiltere gibi 'önemli' ülkelerin liderleri koşa koşa bu toplantıya katılırlardı. İzleyebildiğim kadarıyla bu ülke medyasında hiç kimse 'Neden bizim liderlerimiz çağırılmadı' ya da 'Ortadoğu'da yokuz artık' demedi.
Anlaşılan bizdeki köşe yazarlarının bazıları konuyu tam olarak anlamadan bazıları da kasıtlı olarak toplantıya çağırılmamanın Erdoğan için bir eksi olduğunu düşünüyor ve bunu iç politikada bir malzeme olarak kullanıyor.
İki hatırlatılma.
1991 yılından bu yana Türkiye'nin de çağırılmadığı tüm barış konferanslarından hiçbir sonuç alınmamıştır. O zamanlar Erdoğan'ın başbakan olmadığı tüm o konferansların başarısız olmasının tek nedeni dün anlattığım gibi İsrail'dir.
Gelelim Türkiye'nin çağırıldığı ve çok daha geniş katılımlı 27 Kasım 2007 tarihli Annapolis Konferansı'na. Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın katıldığı bu konferanstan da bir sonuç alınmamıştır.
Özetle çağırılıp çağırılmamak ne Erdoğan ne de Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası rol ve ağırlığı açısından bir kriterdir.
Bu konuyla ilgili yazı yazanlar ille de kendi ülkeleri Türkiye'yi küçümsemek istiyorsa o zaman söylenecek hiçbir şey kalmıyor.
Çünkü Erdoğan'ın Mübarek ve Kral Abdullah gibi kişilerle aynı karanlık karede bulunması Türkiye'nin bölgesel imajı açısından çok olumsuzdur. Bırakın bölgede dünyada bile aklı ve vicdanı olan hiç kimse, bu konferanstan sonuç alınacağına inanamamaktır ve bu görüntünün bir Amerikan-İsrail düzmecesi olduğunu bilmektedir. Nitekim ABD'nin bölgedeki en sadık ve mutlak müttefiki Suudi Kral Abdullah bile böyle bir görüntünün içinde olmayı kendine yedirememiştir.
Gelelim Erdoğan'ın çağırılmamasını Türkiye'nin son dönem bölgesel politikasına bağlayanlara.
Daha net olarak anti-İsrail politikasına...
Anlaşılan bu köşe yazarları, Türkiye'nin konferansa çağırılmamasına değil, Erdoğan'ın İsrail karşıtı politikalarına üzülüyorlar.
Peki Erdoğan neden İsrail karşıtı politika izliyor?
İsrail'i tanımayan Pakistan'ın dışişleri bakanını bile 2005'te İsrailli bakanla Ankara'da buluşturan Erdoğan 2008 Gazze saldırısına kadar İsrail'le ilişkilerini en üst düzeyde ve olumlu bir şekilde sürdürerek bu ülkeyle Suriye arasında barışın gerçekleştirilmesi yönünde çok başarılı ve önemli adımlar attı. Ancak 23 Aralık 2008'de Ankara'ya geldikten 5 gün sonra Gazze'ye saldırarak Erdoğan'ı aldatan Olmert ülkesinin barış ve Türkiye düşmanı olduğunu kanıtladı.
Erdoğan'ın Davos'ta Peres'e 'one minute' demesi bu aldatılmaya ve İsrail'in Türkiye'ye karşı çeşitli provokasyonlarına bir tepkiydi.
31 Mayıs'taki yardım gemilerine yönelik saldırı ise İsrail'in nasıl Türkiye'den nefret ettiğinin çok daha somut kanıtıdır. Çünkü İsrailli askerler baskın yaptıkları gemilerde bilerek ve seçerek yalnızca Türk vatandaşlarını öldürdüler.
Bu konularda söylenecek çok şey var ve zamanı gelince söylenir... Ancak Erdoğan'ı eleştirmek için Washington toplantısını fırsat olarak kullanmaya kalkışanlar tüm bu gerçekleri ya bilmiyor ya da bilmesine rağmen bilinçli ve kasıtlı olarak kendi okuyucularından saklamaya çalışıyor.
Özetle; Washington toplantısının hiçbir ciddiyeti yoktur ve böylesi maskaralık bir görüntüde bulunması durumunda Erdoğan ve Türkiye çok şey kaybederdi.
Belki de o zaman bildik köşe yazarları çok sevinirdi.
Hiç kimse heveslenmesin.
Türkiye, bölgenin en önemli ülkesidir ve Türkiye'yi dışlayacak herhangi bir hesap arkasında kim olursa olsun tutmaz ve tutmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle bölgede (İsrail-Suriye-Filistin-Lübnan, Irak, İran, Afganistan) barış ve istikrar Türkiye'siz asla olamaz ve olamayacaktır.
Türkiyeli köşe yazarları aslında bundan gurur duymalıdır.
Çünkü Erdoğan bugün var ama bu arkadaşların beklenti ve hesaplarında yarın olmayabilir. Ama Türkiye her şeye ve onu sevmeyen herkese rağmen bu coğrafyanın tepesinde hep var olacaktır.
|
|
7 Eylül 2010 - 10:58:41 |
|
|

Dolar |
|
|
1.511
|
1.521
|
|
Euro |
|
|
1.921 |
1.936 |
|
Sterlin |
|
|
2.320 |
2.365 |
|
Altın |
|
|
61.07 |
61.67 |
|
IMKB |
|
|
61030 |
|
|