|
|
 |
İran olmak yürek ister, ya Türkiye olmak... (1)
Ercan AKSOY
[email protected] |
|
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dünya için büyük bir tehdit olarak gördüğü İran’a uygulanması planlanan yaptırım paketini kabul etti. Paket, BM’nin 15 üye ülkesinden 12’sinin oyuyla geçti. Lübnan oylamada çekimser kalırken onurlu bir davranış sergileyen Türkiye ve Brezilya hayır oyu kullanarak sömürge düzeninin aktörlerinin kirli tezgâhlarına alet olmadıklarını gösterdiler.
Basiretsiz Milletler Güvenlik Konseyi diye de tabir edilebilecek konseyden çıkan yaptırım kararıyla İran'ın nükleer programını yürüten İran Atom Enerjisi Kurumuna bağlı İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi Başkanı Cevad Rahiki ve toplam 40 kuruluşa uluslararası alanda mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağı getirilmesi öngörülüyor. Üstelik bu kararda, deniz ya da limanlarda şüphe uyandıran kargoların incelenmesine ilişkin bir bölüm de bulunuyor. Eğer deniz taşıtlarının yasak mal taşıdığı yönünde “makûl” şüpheler oluşursa, bu taşıtlar incelenebilecek. Türkiye Brezilya ile birlikte oylamada hayır oyu kullanmış olsa da BM’nin aldığı bu kararı uygulamak zorunda. Yani önümüzdeki dönemde İran’la olan ilişkilerimizi bu yaptırım kararları önemli düzeyde etkileyecek.
Birleşmiş Milletler’in 5’i daimi olmak üzere toplam 15 üyesi bulunuyor. Daimi üyeler ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’den oluşuyor. BM’den böyle bir karar çıkmasında elbette ki dünyayı ve özellikle Ortadoğu’yu kendi zevk ve çıkarlarına göre şekillendirmek isteyen ve Irak’tan sonra yeni düşman olarak kendisine İran’ı belirleyen ABD’nin etkisi çok büyük. İran düşmanlığının gerekçesini hem kendi kamuoyuna hem de BM’ye Ahmedinejad’ın nükleer silah çalışmaları olarak gösteren ABD’nin, “Dünya haritası üzerinde kendi ülkenizin ve İran’ın yerini göstererek birbirinize tehdit oluşturma olasılığınızı açıklayabilir misiniz?” sorusuna verilecek cevabı yok. Fast food-life-love-death temalı bir hayat süren ve dünyadan izole bir şekilde hayatını sürdüren “Amerikan kamuoyu” ise devletinin büyüklerine ne yazık ki İran’la neden uğraşıyoruz diye hiç sormuyor. Bunun iki nedeni var, toplumun büyük bir kısmı ABD’nin politikasını desteklerken savaşçı tutum yanlısı olmayanların sesi çeşitli lobi faaliyetlerinden dolayı yeterince duyulamıyor. Başka bir kesim ise İran’ın dünya üzerinde kendilerinden oldukça uzak bir yerde bulunduğunu dahi bilmiyor, tıpkı Türkiye’yi bilmedikleri gibi. Dolayısıyla da tahminimce İran’ı da tehlikeli bir komşu olarak gördükleri için bu kesim bilinçsizce bir hükümet yanlılığının içerisinde buluyor kendisini.
Dünya üzerinde sömürü düzenine hizmet eden kişi, kuruluş ve ülkeler son hız çalışmalarına devam ediyor bu arada. Tek bir merkezden dünyanın tamamına, İran’ın büyük bir siyasi kargaşa içinde olduğu, halkın isyan noktasına geldiği ve ülkedeki rejimin bir an önce değişerek yeni, demokratik bir hükümetin başa gelmesi gerektiğiyle ilgili fikirler pompalanıyor. Meir Javedanfar'in Guardian’da yayımlanan yazısında “Ahmedinejad'ın kazandığı tartışmalı seçimler İran İslam Cumhuriyeti’ni devirmedi. Topallamasına rağmen ayakta duruyor. Cumhuriyetçi ayağın beli bükülmüş durumdayken, İslami ayak dimdik duruyor. Ancak birçok insan hala İslami ayağın tüm rejimi ne kadar ayakta tutabileceğini sorguluyor.” şeklindeki sözleri esasında İran’la ilgili yaşanan sıkıntının gerçek nedenini bizlere gösteriyor. Bu sır değil elbette, çünkü ülkenin adında da bariz bir şekilde görünüyor: İran İslam Cumhuriyeti…
|
|
13 Haziran 2010 - 00:01:21 |
|
|

Dolar |
|
|
1.562
|
1.575
|
|
Euro |
|
|
1.917 |
1.935 |
|
Sterlin |
|
|
2.298 |
2.340 |
|
Altın |
|
|
61.23 |
61.84 |
|
IMKB |
|
|
55234 |
|
|