DOLAR 1.584 - EURO 1.920 - ALTIN 62.55 - IMKB 55234
Pazar 13 HAZİRAN 2010
Erdoğan: İmkanları olsa rulo yapıp götürecekler Asya Parlamenterleri Asamblesi İsrail'i kınadı Irak'ta patlama: 12 kişi öldü, 25 kişi yaralandı Çatısma bölgesinden Türkiye'ye mesaj Erdoğan: Yeniden ayağa kalkacağız Kaddafi FIFA'yı "dünya mafyası" diye niteledi Boğaz'da gemi faciası son anda önlendi Dünya Kupası'da vuvuzela yasaklanabilir Tutuklanma korkusu ziyaretten vazgeçirdi Kılıçdar, hayranlarına Facebook'tan mesaj attı habertaraf.com
 
 
 
Türkiye'nin hayır oyu, ABD için tokat
 
 
 
 
Mustafa YOLCU
8. Türkçe Olimpiyatları
 
 
 
Okur Temsilcisi
Fethullah Gülen haberlerine tepkiler
 
 
 
 
Cemil Meriç'i rahmetle anıyoruz
 
 
 
 
 
Hürriyet
Ahmet HAKAN
Kemal Bey heyhat!
 
 
Radikal
Altan ÖYMEN
Arap ülkeleriyle politikalarımızda Mehmet Akif'in şiirini esas alırsak...
 
 
Star
Aziz ÜSTEL
İsrail savaşa hazırlanıyor
 
 
Akşam
Burhan AYERİ
Tezgah ve Tezgahtarlar
 
 
Sabah
Emre AKÖZ
Meclis'in onurunu bunlar mı koruyacak?
 
 
Star
Ergun BABAHAN
Hürriyet’in Osman Can takıntısı
 
 
Milliyet
Fikret BİLA
O duygusal ifadeler Başbuğ’un kaleminden
 
 
Bugün
Gülay GÖKTÜRK
Yok sayma
 
 
Yeni Şafak
Kürşat BUMİN
Siz hangi 'mahkeme takımı'nı tutuyorsunuz?
 
 
Zaman
Mümtaz'er TÜRKÖNE
İç politikada eksen kayması
 
 
Milli Gazete
Mustafa ÖZCAN
ABD ikonunu kaybetti
 
 
Hürriyet
Oktay EKŞİ
Hâlâ Batılı mıyız?
 
 
Yeni Şafak
Rasim ÖZDENÖREN
Zamanın pençesi ölümden daha ataktır
 
 
 
 
Samet DOĞAN
 
Eymen HALİT
 
Ahmet HAKAN
 
Ercan AKSOY
 
Aziz ÜSTEL
 
 
 
Olmadı Hakan Albayrak, olmadı

Emine K. ARSLANER
www.eminearslaner.com
 
 
Bir zamanlar “inanmak”, “merhamet”in göbek adıydı. Kapımıza gelen her dilenciyi Hızır bildiğimiz için, ipini koparıp yolunu bulan dilenci olup ekşirdi başımıza. Bakır tencerelerde pişen yemeklerimiz önce mahalleye dağıtılırdı. “Elaleme koktu” derken, bize de koktuğu unutulurdu. Aç kalırdık icabında ama aç bırakmazdık…

Bir zamanlar “inanmak“, “mücadele“nin göbek adıydı.  “Ölmek var, dönmek yok” derdi erkeklerimiz kapıdan çıkarken ve başları sadece o soylu düşüncelere dalarken önlerine düşerdi. Hayatta kalırlarsa eğer, yanlarına; zaferlerini, yaralarını bir de sıcak somunlarını alıp dönerlerdi evlerine.

Dokunabilirdik biz inançlarımıza, görebilirdik o kudsiyeti. Bir nefes gibi çekerdik içimize ve şefkatli bir meltem gibi salardık dışarıya. Birbirimizden alır, birbirimize bulaştırırdık. Paylaşırdık inancımızı, sancımızı, acımızı, yani davamızı…

Bir zamanlar uğruna ölündüğünde kimsenin yadırgamadığı bir kutsalımız vardı bizim ve arkasına takılıp, takip ettiklerimizin her biri güneşe peyk olmuş muhterem suretlerdi; karanlıkta kalınca aydınlatır, üşüyünce ısıtırlardı.

O kanaat önderlerinin gözlerindeki delifişek iman, yerini hızla ya dolara ya da ikbal hırsına bırakıyor. Kimi servetini kaybetme korkusuyla, kimisi de her yıl düzenlenen rutin olimpiyat şovlarının bu yıl uğradığı ilgi kaybının acısıyla kıvranıyor. Ya çok gürültülü susuyor ya da cok sessiz konuşuyorlar… O küçük harflerin üzerine büyütecimizi götürdüğümüzde okuduğumuz satırlar ise feci canımızı yakıyor. Unutuyoruz davamızın çilesini, şehitlerimizin nurdan yüzlerini; salt Gazze’yi değil,  kalbimizi de kuşatan, işgal eden komandoların göğsümüzü ezen kanlı çizmelerinin bıraktığı izleri… Unutuyoruz kendimizi dahil herşeyi ve kilitleniyor dilimiz….

iman ve irfan bahçemizde biten dikenleri ilk defa bu kadar yakından izlemenin şoku içinde; düşünme, konuşma ve dinleme güçlükleri çekerken yazmak mümkün olmadı. Yazmayı başarabilseydim kime neyi anlatacaktım? Aklının etrafını dikenli tellerle çevirmiş cemaat mensuplarının izan sınırlarına yaklaşıp, idrak yollarına ışık atmak büyük bir tehlikeydi. Çiğnenmiş bilgilerle zihinlerini doyurmaya, hazır formüllerle heybelerini doldurmaya alışmışlardı. Onlara tek başınalığın sayısız faydalarından, manzarayı bireysel aklın ekseninde temaşa edebilmenin sağladığı avantajlardan bahsetmek; onlara beşeri zaaflardan ve taassubun sakıncalarından dem vurmak; onları sürünün dışına davet etmek ve münzeviliği öğretmeye kalkışmak büyük bir cengaverlik sayılabilirdi ama hepsi o kadar… Cemaat taassubunu yorgan yapıp tekkesinin güvenli kovuğuna sığınmış, şeyhinin eline tutuşturduğu reçeteden başka kurtuluş yolu tanımayan bir insana, isyan ahlakını anlatmak kadar tutarsız, mantıksız bir irşad metodu olabilir mi? Yazacaklarımı okuyanlar sadece sinirleneceklerdi ve hezeyan içinde ellerine geçirecekleri her nesneyi fırlatırcasına, akıllarına gelen tüm hakaretleri savuracaklardı…

Mavi güvercine sıkılan kurşunları  kendi göğsünde hissedecek kadar derin bir acı yaşamış ve sabaha kadar gözlerini kırpmadan içindeki yaraları kendi kendine sarmaya çalışmış birinin kaleminden çıkacak yazı da kanayacak ve kanatacaktı sadece. Susmayı tercih ettim. Yasımı tutarken hüzünlü bir sükunet içinde, ülkemin en önde gelen muhterem zatlarından birinin İskenderun’da verilen şehitlerimizle ilgili taziye mesaji düştü ekrana. İki satır da Gazze şehitleri için bir başsağlığı cümlesi aradı gözlerim metinde. O gün netleşmişti; adı Gülen ama kendisi mütemadiyen ağlayan hocamızın sadece Gazze konusunda göz pınarlarının hiçbir zaman ıslanmayacağı… Yardım gemisine İsrail’in düzenlediği kanlı operasyonu neredeyse haklı bulan beyanlarını okurken belleğimde bir sayfa açılıyor ve tarihin en kanlı katliamlarından birinin ardından ağzından dökülen inciler tane tane düşüyordu aklıma:

“Yeryüzünün en eski yerleşim merkezinde, en kadim medeniyetlerinden birini kuranları temsil eden bir devletin, kuvvetten başka çözüm yolu tanımıyormuş gibi davranması düşündürücüdür. Henüz devlet bile olamamış bir avuç insana uygulanan şiddet Ortadoğu'daki dengeleri bozabilir.” (Fethullah Gülen, Samayoluhaber, 30.12.2008)

Çoğu bebek ve kadın, toplam 1300 insanın katillerini “kadim bir medeniyetin temsilcileri”, maktulleri de “henüz devlet bile olamamış“ çapulcular guruhu olarak tasvire yeltenen bir bünyede atan yüreğin, şimdi yanmasını beklemekle hata eden bizdik aslında. Hocaefendiyi iyi tanıyanlar için bu açıklama çok şaşırtıcı olmamasına rağmen ürperticiydi. Susacağını, kendisini ve cemaatini sessizliğe gömerek veya Samanyolu Tv’ye  iki cümleden mürekkep bir başağlığı mesajı tevdi ederek meseleyi  geçiştirmeye çalışacağını sanırken, o diyalog felsefesini Gazze dramının önüne koymuştu çoktan. Hocaefendinin, gözünü kan bürümüş zombilerle, tabiri caizse “şeytan”la diyalog arayışını ve kararlığını biliyorduk ama bu sefer, göğsünde kalp taşıyan her insanı titreten bir  acıyı, şerle uzlaşma çabasına vesile kılmaya kalkışmış, hayatının gafını yapmış ve takkeyi düşürmüştü.

Benim bütün bunları yazmamın da bir anlamı yok, farkındayım. Gülen hocaefendiyi ancak güldürebileceğimi, okumayacağını, okuyacak olsa da asla ciddiye almayacağını biliyorum. Cemaatteki iyiniyetli dostların da çoğu zaman taraflı düşünmekten kendilerini alamadıkları için, dile getirilen her hakikate karşı savunmaya geçeceklerine eminim. İsrail’le dahi diyaloga hazır olanların bizim tenkidlerimize karşı nasıl cansiparane bir duyarlılıkla hücuma geçtiklerini de biliyoruz nitekim.

Bütün bunlara üzülmemeyi de yavaş yavaş öğreniyoruz ama o gemideki yardım erlerinden, bir kahramana yakışan vakarı ve istikrarı sonuna kadar beklemek hakkımızdır. Ne hocaefendinin açıklamaları ne de bir takım yurdum yazarlarının lüzumsuz avazları moralimizi Mavi Marmara’nın ateşli neferlerinden biri olan Hakan Albayrak’in son yazısı kadar bozmadı.

Gazze’ye elbette yalnız gidilmez, yol arkadaşları lazımdır. Bu çileli yol yalnız yürünmez. Elele tutuşurken yüreğini de eline verecek sadık dostlara ihtiyaç vardır. İşte bu yüzden kimlerle yola çıkıldığı ve kimlerle beraber yürünüleceği iyi bilinmeli, doğru hesaplanmalıdır. Gemidekilere bedenleri ile olmasa bile, en azindan kalpleri ile refakat edemeyenleri, bir de kalkıp bu kutlu seferi eleştirmeye kalkışanları müstakbel yol arkadaşı olarak anmak dehşetengiz bir tutarsızlıktır. Yol arkadaşlarımızı, yardım meleklerinin kurşunlandığı cinnet sahnelerini salt “cirkin manzara” derekesine indirgeyenlerden seçersek hedefe nasıl varırız? Saldırganı “otorite”, yardım ekibini ise “politize edilip edilmedikleri mechul  bir örgüt” olarak gösterenlerle birlikte; tahakküme, sömürüye, katliama, ablukaya  ve işgale karşı insani bir isyan gerçekleştirilebilir mi?

Yoksa Hakan Albayrak bir iki gün önce “saçmalamış“ dedigi o zatın sözlerine, dönüp dolaşıp hak vermenin eşiğine mi geldi veya getirildi? Vallahi Furkan, sizden de ve -eğer susarsak-  bizden de hesap sorar!

 
11 Haziran 2010 - 00:16:23
 
 
Havadurumu
 

 
 Dolar
 
1.574
1.584
 
 Euro
1.905 1.920
 
 Sterlin
2.278 2.330
 
 Altın
62.11 62.55
 
 IMKB
55234  
 
 
Gürsel Tekin'den '8 kişi'ye ağır itham...
 
CHP'de olay adam haline gelen Gürsel Tekin, il başkanlığı krizinde istifasını isteyen, kısa süre önce kendi atadığı 8 il yönetecisi için ağır ithamlarda bulundu: 'Bütün ortaklıklar bozulur ama suç ortaklığı bozulmaz!'
 
 
 
 
  Kanal D'de 22 Haziran günü ilk bölümü yayınlanacak 'Mükemmel Çift' dizisi oyuncularından Tuğrul Tülek, yeni dizisinde gay bir karakteri canlandırdığı için 2009 yılından itibaren sunuculuğunu yaptığı 'Rüzgar Gülü' isimli programından çıkarıldığını duyurdu.  
 
 
 
  Meryem Tezel, eşi Ali Tezel'den kendisini kız kardeşiyle aldattığı için boşanmak istedi. Ali Tezel, eşini dövdü, bıçakladı. Meryem Tezel rapor alıp suç duyurusu yaptı. Ali Tezel 6 ay eve yaklaşmama cezası aldı.    
 
 
 
 
Yardım gemilerinin İsrail'in terör saldırısına uğramasıyla başlayan süreçte Türkiye'nin tavrını nasıl buldunuz?
 
Saldırı olmadan önce önlem alınmalıydı.
 
Yerinde ve etkin bir müdahale oldu.
 
Müdahale yerinde ama Türkiye-İsrail ilişkileri daha sıkı gözden geçirilmeli.
 
 
 
 
 
 
 
 



 
 
     
Kategoriler   HaBerTaraf
HaBertaraf Yayın Hizmetleri
Sahibi ve Genel Müdürü Rıfat YÖRÜK
Genel Yayın Yönetmeni Mevlüt (Kurucu)
 
 
 
Gündem Sağlık-Çevre Hakkımızda
HaBertaraf Anadolu Ajansı ve Cihan Haber Ajansı abonesidir.
 
Yazarlar Eğitim Künye
Güncel Bilim-Teknik
Siyaset Kültür-Sanat Yayın İlkeleri
habertaraf.com'da yayınlanan tüm materyalin her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Dünya Mizah Yorum Kriterleri
Yurt Yaşam
Ekonomi-İş Medya  
Spor Magazin