|
|
 |
Diyanet İşleri Başkanlığı adına Saim Yeprem Cevap verdi…
Sinan BURHAN
|
|
Geçtiğimiz hafta pazartesi yani yazı günümde "Faruk Çelik Bey'e ve Diyanet İşleri Başkanı'na acil çağrı...[1]" adlı bir köşe yazısı kaleme almıştım. Bu yazımda bazı sorular sormuş ve iddialarda bulunmuştum. İlgili yazıyı tekrarlamak istemiyorum. İlgilenenler internetten yazıma bakarlar. Bu yazımda herhangi bir kimseyi-ismi itham etmemiştim. Bu yazıdan sonra bana Prof.Dr. Saim Yeprem bir cevap gönderdi. İlgili yazıda bahsi geçen kişinin kendisi olduğunu ve ders verdiği dönemde yazımda iddia edilen görüşlerin bir kısmının kesinlikle gündeme gelmediğini, bir kısmının ise akademik düzeyde gündeme gelerek tarışıldığını söyledi. Ben Saim Bey'i tanımıyorum. Kendisine bir önyargım da yok. Burada savunulan görüşlere katılmaması beni sevindirir. Tekrar ediyorum. Ben kendisinin ismini orada yazmadım, suçlamadım. Yazımda haksızlık yapıldığını söylüyor. O nedenle cevap yollamış. Cevabına saygı duyarım. Hocam bana diyorki; Haberin kaynağını niçin araştırmadın. Ben araştırdım. Diyanet İşleri Başkanlığı Basın Bölümü'nü aradım. Bu tür iddialar var dedim. İlgili birim ise bana bu konuda ellerinde bir belge, bilgi olmadığını o nedenle bir cevap veremeyeceklerini söyledi. Böyle bir konu yok demediler. Açıklama yapamayız dediler. Bu arada yukarıdaki konudan bağımsız olarak söylemeliyimki Frankfurt Gothe Enstitüsü'nde İslam'a aykırı görüşler savunulduğunu ve İslam'ın içinin boşaltılmaya çalışıldığını biliyorum. Evet biz kimseye haksızlık yapmayalım. Ve bu konuda Saim Hoca'nın cevabını yayınlayalım.
Prof. Dr. M. Saim YEPREM
28 Aralık 2010
Millî Gazete'nin 27-12-2010 tarihli nüshasında Sinan Burhan imzası ile yayınlanan yazıyı ibretle, hayretle ve üzüntü ile okudum. Frankfurt Goethe Üniversitesi İslam Dini ve Kültürleri Enstitüsü'nde 23 Ekim 2010 ile 25 Aralık 2010 tarihleri arasında misafir öğretim üyesi sıfatıyla, bir yarıyıllık dönem içinde, Usulü'l-Fıkh Ve İlm-i Kelam dersleri verdikten sonra yurda döndüğüm sırada muttali olduğum bu yazı vicdanımı sızlattı. 2 ay boyunca, hem dersler vermek suretiyle ve hem de düzenledikleri seminer ve bilimsel toplantılara tebliğler ile katılmak ve ayrıca konferanslar da vermek suretiyle, bizzat içinde bulunduğum ve yaşadığım bir müessesenin, başta enstitü başkanı Tefsir Profesörü Sayın Ömer Özsoy olmak üzere, öğretim üyeleri ve asistanları ile birlikte samimiyetle, feragatle, ilmi hassasiyet ve liyakatle, yüce dinimizin temel kaynakları olan Kur'an-ı Kerim'in, Sünnet-i Nebevi'nin öğretilmesi konusunda, gerek üniversite içinde ve gerekse resmi makamlar nezdindeki olağanüstü çabalarını müşahede ettiğim bir müessesenin insafsızca karalanması ve müslüman halkımızın bu gerçek dışı ithamlar ve iftiralarla basın yoluyla yanıltılması, bendenizi bu açıklamayı yapma zorunda bıraktı. Yüce Dinimizi sadece kendilerinin korumakla görevli olduğunu düşünen bazı kimselerin, Hucurât Suresi'nin 6. âyetinde Cenab-ı Hak'kın "Ey iman edenler, size yoldan çıkmışın biri bir haber getirdiği zaman onu araştırın (açıklığa kavuşturun)" ilahi emrini görmezden gelerek, her duyduklarını tahkik etmeden gerçekmiş gibi kabul etmeleri, daha da feci olanı, neticelerini hiç düşünmeden, bunları muhtelif toplantılarda bahis konusu etmeleri, hatta medyaya intikal ettirerek binlerce kişinin sui zannına sebep olmaları, üzerinde ciddiyetle durulması gereken patalojik bir vakıadır. Hakka hizmet etme adına, hakka hizmet eden çabaları nasıl kösteklediklerinin farkında olamayan bu kişi ve çevrelerin, başkalarının niyetlerini okuma yeteneklerini nasıl elde ettikleri araştırılmalıdır. Mutlak doğrunun mihverinin, sadece kendi görüş ve tercihlerinin olduğu kanaatiyle, farklı görüşleri buna göre değerlendirmek, hiçbir araştırma ve tahkike de ihtiyaç hissetmeden değer hükümleri vermek suretiyle, tahtıe, tadlil, tefsik ve hatta tekfire kadar varabilecek sonuçları, Allah'tan korkmadan, kuldan (ilim aleminden) utanmadan açıklayıp yayabilmektedirler. Başkalarını ilmi yetersizlik, dini hassasiyetsizlik ile itham ederken, ilim yolunda yapılan hizmetleri yanlış ve hatta zararlı olarak nitelendirirken, bu hükümleri verebilecek yetki ve yeterliliği kendilerinin nereden, nasıl kazandıklarının sorgulanması gerektiğinin farkında değillerdir. Son zamanlarda sıkça müşahede ettiğimiz gibi bu yazıda da, bir üniversitede, özellikle İslam İlimleri üzerinde ilmi araştırmalar ve tedrisat yapan, İlahiyat Fakültesi niteliğindeki akademik bir müessesede, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Usulü'l-Fıkh, Kelam gibi "Ulûm-ı âliye"nin nasıl tedris edilmesi gerektiğinin ve bu ilimlerin müfredatında nelerin öğrencilere nasıl verileceğinin tartışılması, bütün dünyada akademik çevrelerde, ilim muhitlerinde gerçekleştirilirken, bizde bunların gazete sütünlarına taşınması, daha da garibi, ilk bakışta ilmi ciddiyetle bağdaştırılması mümkün olmayan bir muhteva ile, devletimizin yetkili iki makamının, fuzuli işgal manasına gelebilecek bir çağrıya muhatap kılınması, benzerine az rastlanabilecek bir garabet örneğidir. Nitekim son zamanlarda herkesin kendisini İlahiyat alanlarında, İlahiyatçılar hakkında rahatça ve fütursuzca konuşabilecek yetki ve yeterlilikte gördüğü de bir vakıadır. Açıklamamın konusunu teşkil eden gazete yazısının detaylı muhtevasına girmek yerine maddeler halinde genel bir değerlendirme yapmakta fayda vardır.Öncelikle şu hususu belirtmeliyim ki Frankfurt Goethe Üniversitesi'nin bünyesindeki İslam Dini ve Kültürleri Araştırma Enstitüsü'nde verilen dersler, Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora seviyesinde olup, lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri devam etmektedirler. İçlerinde bir fakülteyi bitirdikten sonra ikinci ve üçüncü fakülte öğrenimi görenler, hatta muhtelif dallarda, yüksek lisans yapmış, doktora yapmış öğrenciler de bulunmaktadır. Bütün bu dersler Enstitü yönetimi tarafından Video kamerayla kaydedilmekte ve arşivlenmektedir. Arzu eden öğretim üyeleri, ayrıca kendileri de sesli ve görüntülü olarak bu dersleri kaydetmektedirler. Bendeniz de 2 aylık dönem içine bütün derslerimi ve konuşmalarımı sesli ve görüntülü olarak kaydetmiş bulunmaktayım. Arzu edildiği takdirde bu dersler her an bu kayıtlardan tetkik ve tahkik edilebilir.
1- Söz konusu gazete yazısında 14 madde halinde yer alan ifadelerin tamamı bağlamlarından rastgele koparılmış ifadelerdir. Hatta bu ifadeler konuya tamamen yabancı kişiler tarafından nakledilmiş olmalıdır ki, çoğu avami niteliktedir ve bazıları en basit seviyede ilmihal bilgilerine sahip olanların bile yapmayacakları hataları ihtiva etmektedir. (Bakınız 3-9-13-14 no'lu maddeler)
2- Bir ilahiyatçı meslekdaşımız tarafından bu on dört maddenin her biri için teker teker yapılan açıklama ise:
a- Değerlendirilen ifadelerin, derslerde de aynen yazıdaki maddelerde nakledildiği şekliyle kullanıldığı varsayımına dayandırılmış olmalıdır. Bu yüzden ilmi değeri olan bir cevap niteliği taşımamaktadır.
b- Yapılan değerlendirmeler, çocuklara ve cami cemaatine verilecek dini bilgilerdeki seviye esas alınarak kaleme alınmıştır. Halbuki Enstitü'deki öğretim, doğrudan camilerde din hizmeti, okullarda öğretmenlik gibi görevler yanında, hristiyan teologların, oriyantalistlerin karşısında yüce dinimizi bütün güzellikleri ve ciddiyetiyle temsil edebilecek ilmi argümanlarla donatılmış ilahiyatçı ve hatta akademisyen yetiştirmeye yöneliktir. Temel İslam Bilimlerine, ilmihal bilgilerinin çok üstünde, ana kaynaklarla irtibatlı olarak ulaşılabilmesi esas alınmıştır. Elbette bu bilgilerin bu hüviyetiyle doğrudan cami cemaatine ve okullara intikal ettirileceği düşünülemez.
3- Dersler İlahiyat programı gören öğrencilere verilen akademik seviyedeki derslerdir. İslam ilimlerinin İslam alimlerince muteber kabul edilen kaynak eserlerden, Fahreddin Razi, Kadi Beydâvî, İmam Gazzâlî, İmam Matüridi, İmam-ı Azam, İmam Buhârî gibi büyük zevatın Tefsir, Hadis, Usulü'l-Fıkıh vs. gibi eserlerinden yararlanılarak yürütüldüğü gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu eserlerde açıklanan ayetler ve hadisler ve bunlar üzerinde tarih boyunca ve günümüzde tartışılan konuların, bütün yönleriyle İlahiyat öğrenimi gören öğrencilere verilmek zorunluğu vardır. Bu konular islam ilimlerinin temel kaynaklarına dayanılarak İlahiyat öğrencilerine öğretilmeyecek de kimlere öğretilecektir. (Bakınız 2-4-10-11-12 no'lu maddeler). Bu maddelerde tenkid edilen hususların, muteber tefsir, usul ve kelam eserlerinde ne derinlikte ele alındığı incelendiğinde görülecektir. Ama bu ilimlere ana kaynaklarından doğrudan ve gereğince muttali olamayanlar, - üst rütbeli akademik unvanlar taşısalar bile - isabetli değerlendirme imkanına sahip değillerdir.
4- İlahiyat öğrencilerini cami cemaati seviyesinde düşünmenin ve öğrenimi bu seviyede yürütmenin, bizim geleneksel ilmi usul ve telakkilerimizle izahı mümkün değildir. Ve hele bu dersleri veren öğretim üyelerini bu dersleri verirken öğrencileri hangi hassas noktalarda uyaramayacak ve bu seviyeyi takdir edemiyecek derecede yetersiz kişilermiş gibi değerlendirmek ne ilmi ve ne de islami adaba uygundur, ne de insafla bağdaştırılabilir.
5- Yazının içinde yer alan bazı maddeler (Bakınız 1-5-6-7-8 no'lu maddeler) hiç bir öğretim üyesi tarafından söylenmesi ihtimali olmayan sözlerdir, kurgudur, uydurmadır, iftiradır. Bu sözleri söylenmiş kabul ederek cevap vermek, yazıyı okuyanların zihnini bulandırmak gibi bir maksada dayanmıyorsa da bu sonucu doğuracak bir gaflet ifadesidir. Kaldı ki, sevgili Peygamberimizin ve islam alimlerinin bize öğrettiği müslüman adabı bir mü'minden bu tarz bir söz nakledilse bile bunun hakikatine değil teviline yönelmeyi gerektirir.
6- Yüce dinimizin gerektirdiği edep, bu iftiraları kamu oyuna ilan etmeden önce ilgili şahıs ve merciler nezdinde araştırıp tahkik etmeyi gerektirir. Allah'ın emri de böyledir. Kur'an-ı Kerim bize Haşr Suresi 10. âyette "Onlardan sonra gelenler, "Ey Rabbimiz!" diye yalvarırlar, "Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olan[lardan hiçbiri]ne karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce veya duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat Sahibisin, rahmet kaynağısın!" buyurmaktadır. Almanya'da tenkid edilenler, ders verenler, hizmet edenler, hepsi de mümindirler, ehl-i kıbledirler ve işte Allah'ın emri de böyledir."Ehl-i Kıble'yi (mü'minleri) tekfir eden tekfir olunur." Kelamda külli kaidedir. Yukarıda arzettiğim maddelerde topluca yer alan hususlar, gerektiğinde her bir madde tek tek ele alınarak, ana kaynaklardaki dayanakları ile birlikte açıklanabilir. Saygı ile arz olunur.
|
|
3 Ocak 2011 - 09:53:46 |
|
|

Dolar |
|
|
1.546
|
1.556
|
|
Euro |
|
|
2.015 |
2.030 |
|
Sterlin |
|
|
2.380 |
2.425 |
|
Altın |
|
|
68.14 |
68.69 |
|
IMKB |
|
|
69311 |
|
|