|
|
 |
HaBertaraf'ta bir yıl
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
Bir yıl nasıl geçti?
Bu yıl neler yapmayı planlıyorsunuz?
Ben 2010’u nasıl geçirdim?
Arada durup geçmişin muhasebesini yapmakta yarar var.
Hemen sevincimi sizlerle paylaşarak başlayayım: Şimdi, şu anda, yüzlercesi gibi bu son yazımı sizlerle paylaştığım bu site, geçen yıl 1 Ocak’ta yayın hayatına başladı. Tam bir yıl geçti. Demek ki, kimi zorunlu ayrılıkları saymazsak tam bir yıldır kesintisiz birlikteyiz. haBertaraf’ın sahibi değerli dostum Rifat Yörük ve Genel Yayın Yönetmeni yine değerli kardeşim Mevlüt Peker Bey; belki ancak kendilerinin yapacakları, yapmaları gereken açıklama ile kimi hususları bizlerle paylaşırlar. Bu alanı onlara bırakarak ben kendi köşeme çekileyim. Neme lâzım, herkes kendi yerini bilmeli. Öyle değil mi?
haBertaraf, varlığını, Türkiye’de yoğun tartışmalar arenasının tam orta yerine girerek buldu. Türkiye bir yandan çete ve mafyalarla uğraşıyor, bir yandan parti kapatmaları oluyor, iktidar partisinin bile kapatılacağı söylentisi siyaseti ve ekonomiyi gerdikçe geriyor. Diğer yanda değişim ve dönüşüm hareketi çok keskin, kararlı ve hızlı ilerliyor. Kimi kurumlara yuvalanmış örgütsel yapılanmalar, imtiyazlarını kaybetmemek için şiddetli direnç gösteriyorlar. Özellikle yargıda köşe başlarını tutmuş kimi aktörler, belli bazı mahfil ve partilerle demokratik değişimi engellemek için blok oluşturmuşlar, açıkça siyaset yapıyorlar. Diğer yandan başta HSYK ve AYM’nin yapı ve işleyişini değiştiren anayasa değişikliği çalışmaları, referandum. Sürmekte olan Ergenekon soruşturma ve yargılamaları, balyoz davaları kapsamında yeraltından çıkan silahlar, gizlenmiş belgeler, suikast planları, MGSB’sinin değiştirilmesi; devletin olaylara, insanına ve dünyaya bakışını belirleyen ana felsefenin yeni bir paradigmayla yenilenmesi, CHP’deki değişim ve siyasi alanın tümünde özellikle muhalefet cephesinde yaşanan savrulmalar… Anlayacağınız toz duman içinde şiddetli savrulmaların yaşandığı bir yılı geride bıraktık. İşte haBertaraf tam bu toz duman içinde yayına başladı. İyi ki de başladı. Sevinçliyiz.
Bir düzen bozulmadan düzelmiyor, su bulanmadan durulmuyor. Kendi payıma, hemen her gün yazan biri olarak kendimi sadece düşüncelerimi söylemekle sınırlayamadım. Eğer ülkenize, milletinize bir kasıt söz konusu ise, orada safınızı belirlemek, gerçekten taraf olmak durumunda kalıyordunuz. (haBertaraf, gerçekten taraf) Elbette daha iyiyi, daha güzeli arayıp bulma çabası ile ileri sürülen düşünceleri, farklı teklifleri saygıyla karşılamak gerekir. Ancak karşınızda millet varlığına yönelik komplo planları, gömülü silahlar başta olmak üzere suç unsurları ile deşifre olmuş art niyetler, ihanetler karşısında nasıl müsamahakâr olacaktınız? “Pek muhterem beyler” mi diyecektim, “her alanda ilerlemekte olan Türkiye karşısında durumdan vazife çıkararak, ülkemize ve halkımıza darbe yapmayı planlamakla ne iyi ediyorsunuz” mu diyecektim? Onu lakırdıya gelince halkçı, özgürlükçü kesilen seçkinci entel takımı söylesin.
Tarafsız olamazdım. Kendimi bir kavganın tam ortasında hissediyordum. Bir kavganın, bir savaşımın sorumluluğu ile yazdıklarım oldu. Başka ne yapabilirdim? Bazıları yıllardır meydanı boş buldukları için, keyiflerince at oynatmışlardı. Aslında meydan boş da değildi. Ama bir şey kazanalım derken her şeyi kaybetme endişesi ile bir neslin bilinçli bir olgunluk seviyesine yükselmesi beklendi. Özgürlükler kısıtlanıyor, insan hakları gasp ediliyor, ekonomi çöküyor onların umurunda değildi. Hepsinin tuzu kuruydu ne de olsa. Nasıl olsa ne yaparlarsa yapsınlar sorumsuzluklarının hesabını kimse soramıyordu, soramazdı. Dokunulmazdılar. Yasaların bile üstünde dokunulmazlıktı onlarınki. Gözünüzün üzerinde kaşınız var diyemezdiniz. Onlar efendi diğerleri köle idi. Her zaman onların gemisi yürüyordu. Böyle gelmiş, böyle giderdi.
Olgunlaşma tamlandı. Gün ağardı. Millet olarak bir büyük uyanış sürecine girdik. Süreç bilinçli demokratik bir kalkışmaya dönüşü adeta. Darbelere, yasakçılara dur dendi. Artık böyle gelen düzen böyle gitmeyecekti, gidemezdi. Bu köleci, bu seçkinci, korumacı düzen yıkılmalı ve müstekbirlerin başlarına geçirilmeli idi. Söyleyin, kendini bütün bir insanımızın, kültür ve medeniyet değerlerimizin karşısında olmakla görevli sayan, var oluş amacını böyle bir konumlanma ile özdeştiren zihniyet ve o zihniyetin temsilcilerine karşı ne yapabilirdik? Ne yapabilirdim? Elbette bizim yerimiz, ezilen, horlanan, dışlanan halkımızın yanı olmalı idi. O ezinç dolu kalplere umut olup akmalıydık. Aşağılık kibirlilerin kararttığı dünyalarının aydınlık rüyası olmalıydık.
Kimi durumlarda, özellikle entelektüel duyarlık düzleminde halkımızdan ayrı da düşünsek zulümle, ihanetle işbirliği yapamazdık. Bu memleketin vicdanı insanımızın bağrında şekillenir. Zihni birikimi ise aydınların dimağında. Millet bütünlüğünü idrak etmiş insanlar vicdanı ve dimağı çatıştırmazlar. Millet bütünlüğü her ikisinin müşterek bir varlığa dönüşmesi ile anlam bulur. Ben böyle düşünüyorum. Bu duruş yerini iyi anlamak, özümsemek gerekir.
Olaylar o kadar hızlı aktı ki, yazı aralarında soluklanmaya bile fırsat bulamadım. Allah’tan kimi zaman farklı şehirlerde konferans veya paneller vesilesi ile zorunlu olarak ayrılmak durumunda kaldım da biraz nefes aldım. Zararı yok, ülkemiz, insanlarımız uyanan bilinç ile mutlu olsunlar da biz bu zahmetlere razıyız. Kaldı ki, zahmet olacak bir durum da yok.
Bu vesile ile haBertaraf’ın değerli yönetici ve yazarlarına, siz değerli okurlara güzel günler, esenlikler diliyorum.
Selâm ve dua ile.
|
|
3 Ocak 2011 - 00:33:33 |
|
|

Dolar |
|
|
1.555
|
1.565
|
|
Euro |
|
|
2.017 |
2.032 |
|
Sterlin |
|
|
2.385 |
2.430 |
|
Altın |
|
|
68.25 |
68.80 |
|
IMKB |
|
|
69127 |
|
|