|
|
 |
Seyda Hazretleri beni bekliyormuş (2)
Aliya RAHTE
[email protected] |
|
Güneşli bir bahar havası çimenler üzerinde yemek faslı bitince Seyda Hazretlerinin duasına hepimiz ellerimizi açarak “amin” dedik... Verene, nasip edene, kavuşturana şükrettik.
Karakol bahçesi kuruduğundan beri belkide öylesine hiç tanık olmamıştı.
Oraya ancak sarık ve cüppesi ile kelepçeliler gelebilirdi.
O gün ise ben vardım, kelepçe yoktu...
Halk “ilçeye ilk defa bir namazlı savcı geldi” diyordu. Halen de söylerler...
Karakol komutanı, askerler, şakirtler bir arada.
Ne devlet yıkıldı ne de memleket.
Seyda Hazretleri serdengeçti...Suriye diyarından söz kesip Araban gibi ücra bir ilçenin tezek kokulu köyüne, hocası görevlendirdiği için kalkmış gelmiş.
Gönüllü mücahit... Allah dostu...
Maaşı yok, mevkisi yok, makamı yok, dünyevi rütbesi yok...
“Acaba ilmi var mıdır” diyordum içimden. İlimsizlerin ne çamlar devirdiğini biliyoruz. Bu da öyle mi diye düşündüm ama değil...
Tam bir “kara kovan balı” misali... Çevresi azdı etkisi çoktu...
Buna karşılık, Gaziantep de çevresi kalabalık birisi vardı hurafesi boldu.
O da “fenni kovan” misali...
Bazı konuları sordum, ayet hadis kaynak göstererek cevapladı. Fıkıh okuduğu belli oluyordu. Kredili satışın İslam fıkhındaki hükmü nedir diye sorunca, “onu inceledikten sonra cevaplayım” dedi. Dikkatimi çeken en önemli husus sigaranın mekruh olduğunu söylemesine rağmen yanındakinin tabakasından aldığı tütünü ince kağıda döktükten sonra bir güzelce sarıp ikram etmesiydi. Dayanamadım sordum:
“Hocam, neden sigara sarıyorsunuz? Hem de çok güzel sarıyorsunuz?”
Gülerek cevap verdi:
“Bu melaneti çokça içtim, şu anda bile nefsim çekiyor. O çekiyor, ben de ona nispeten sigarayı kalem gibi sarıp başkasına veriyorum. Açıkçası kavga ediyoruz, inşallah sonuçta niyetim galip gelecek.”
Güzel ve de anlamlı bir cevaptı.
Zamanımız olmadığından bir daha ki sefere Seyda Hazretlerinin ziyaretine gelmek sözü vererek oradan ayrıldık. O gün jandarma ile birlikte ihbar aldığımız yerleri arayıp cinayette kullanılan silahı elde etmek istiyordum. Bir evin kapısına vardık. Kapıda bir adam, konuşurken zor nefes alıyordu(astım hastasıymış). Korkunca nefesi daha da kısılmıştı.
Rahatlasın diye bir süre sohbet ettim. Bir yandan da jandarma aramayı sürdürürken sandığı üzerine oturan genç bir gelin:
“Kocam asker, sandığımı aratmam.”
İlginç bir manzaraydı. Askerleri dışarı çıkarttım, gelinle ikimiz kaldık.
“Hadi kızım kendi elinle aç, göreyim sonra da yerleştir” deyince, itiraz etmedi.
Çeyizini tek tek aldı ve yerine koydu...
Silahı bulamadık ama vurulanın kardeşi elimizdeydi. O da konuşmamak için direniyordu. Daha doğrusu, konuşacağı zamanı ayarlamıştı.
Sabah namazı sonrasında karakola gittim ve karşıma oturttum.
Adeta yalvardım:
“Ne olur söyle, değilse günahsız bir çok insan ölecek manı olalım.”
“Komutan dışarı çıkarsa söylerim” deyince, dediğini yaptım.
Bana her şeyi anlattı, vuranı da söyledi. O anda hemen devriyeyi göndersem de bir saat sonra kara haber geldi. Yine de geç kaldık...
Aynı aileden olduklarından vuran tarafı önce uyutup sonra da dört kişiyi öldürdüler.
Bunları geçelim, çünkü anlatırsam sonu gelmez...
Bir gece Seyda Hazretlerine gitmeyi düşünüyordum. Hem sözüm vardı. Ali ismindeki genç müftü, rahmetli Sağlıkçı Hacı, birisi daha vardı, kalktık gittik. Gece saat 24.
Kapıyı çaldık... İçeridekiler talebe, ellerinde Kur’an’lar...
“Hocam basıldın, bak işte cumhuriyet savcısı seni ayın yaparken suçüstü yakaladı.”
Ben espri yaptım ama gerçek olan oydu. Sırf kitap okuduğu için yakalanıp 163. maddeden hapsedilenlerin sayısı az değildir. Bir devir okuyanlar zulüm gördüler...
O gece güzel bir sohbet ettik, sonra da Cuma günü ilçeye gelip beni ziyaret etmek istediyse de görüşemedik. Ama bizimkilerde şafak attı. Geldiğimde karşıma dikildiler:
“İlçede irtica hortladı, sen neredeydin?”
İrtica dedikleri Seydi Hazretleri ile şakirtleri...
“İyi ya, yakalayıp içeri atsaydınız...”
Bu sözü bilerek söyledim, biliyordum ki öyle bir işleme tevessül etmek için sıkardı...
Bu zatla bir daha da görüşemedim...
İlçeden ayrılırken etrafımda nefesi kısık bir adamın dolaşması dikkatimi çekti. Uğurlamaya gelmişti ama söyledikleri hala hafızamda.
“Savcı bey, gelinin sandığında silahı gördüğün halde biliyorum bize acıdığın için almadım, gerçi olayda kullanılan silah o değildi ama o anda bu halimle yolara dökülecektim, beni korudun Allah da seni korusun, güle güle git...”
Şaşırdım kaldım.
Gerçekten o sandıkta silah görmedim.
Gelin de gördüğümü söylüyormuş. Ne hikmet, baktım da yoksa görmedim mi?..
Allah yardım edince iyi eder...
Basiretin bağlandı mı gözünün önündekini bile göremiyorsun. Bir seferde ana yola çıkmak için sağıma iyice baktığım halde damperli bir kamyon nereden çıkmışsa az kalsın altında kalacaktım. Yıllardır bu iki olayı düşünürüm, baktığım halde nasıl göremedim?!.
|
|
1 Ocak 2011 - 10:27:51 |
|
|

Dolar |
|
|
1.556
|
1.566
|
|
Euro |
|
|
2.072 |
2.087 |
|
Sterlin |
|
|
2.390 |
2.430 |
|
Altın |
|
|
71.05 |
71.49 |
|
IMKB |
|
|
67403 |
|
|