Kapital, sosyal statü, cinsellik ve iktidar, şüphesiz herkes için en temel imtihan alanlarıdır. Müslüman şuuru ve onun algılar dünyasını bir blender gibi paramparça eden modern ve postmodern dayatmalar, ne yazık ki en başta bütüncül bir bakış açısının kaybedilmesine yol açmıştır. İslam toplumlarında onları bir hizaya sokma girişimleri ince ince işlenerek kendi varlıklarının sebeplerini ve kimliklerini unutturmayı başarmış görünmektedir. Artık bir çoğu neyi, niçin ve neler pahasına seçtiğini bilmeden kendini bir mecrada akıyor buluverir. Zira her tercih insanın önceliklerini, şahsına biçtiği payeyi, hayata yüklediği anlamı ve göz diktiği şeyleri ele veren bir hüviyet taşır.
Tercihini müslüman kalmaktan yana yapmış, insan veya evren için problem teşkil eden ne varsa onun sıkıntısını dert edinen çileli ve meşakkatli bir hayatı da göze almış olur. Bütün bu problemlere yarını kurgulamak için de kafa yorması gerekmez aslında. Bugün yapılabilecek bir yükümlülük varsa- muhakkak vardır- onlara sahip çıkmak, varolan imkanları bulmaya çalışmak, hatta imkanlar yaratmaktır amaç. Neredeyse müslüman kendi dışında gibi görünen her riskin bir şekilde yine kendisini ilgilendiren tarafı illaki bulunan insandır bile diyebiliriz. Sorunlarla kuşatılmış olmaktan doğan çaresizlik hissine kapılmak pasifize olmaya ya da sürüklenmeye götürebilir. Öncelikle mevcut olumsuzluklara nasıl ve ne yollarla gelindiği ıskalanmamalıdır. Dolayısıyla kaldıysa düşlerimizin, ideallerimizin, bizim anlam dünyamız ve değerlerimizin yabancısı aktörler eliyle gerşekleşeceği sanrısından yakamızı kurtarmak zorundayız.
“Önce refik sonra tarik” sözü ne kadar anlamlıdır. Her gün Allah Teâla'ya bizi kendilerini gazap ettiği dalalete düşenlerin değil, nimet verdiklerinin istikametine yöneltmesi için dua ederken samimi değil miyiz acaba? Veya kurtuluş yolu yeterli sayıda mü'min tarafından ve belki yeteri kadar ihlas ve ısrarla istenmiyor olmalı.
Mehafetullaha yabancılaşmış yüreklerimiz toplum, ölüm, yoksulluk ve konforu kaybetme gibi korkularla istila olmuş durumdadır. Tanrıtanımaz özgürlük algıları özgüvensizlik ve Batı hayranlığı bizi özgürlüğün müebbet tutsaklarına çevirmiştir. Hayalet müslüman tipinin hayatı içerisinde İslam, bir aroma, bir tını veya egzotik bir imaj gibi kalıvermiştir. Daha fazla dünyevileşecek olursa, kendisini negatif niteliklerle birarada anmaya bilhassa özen gösteren güçler nazarında marjinalleşmekten kurtarabileceği fikrine kapılmıştır. Aslında belki de her yolu gidilebilir zannetmemiz kaybolmamıza sebep olmuştur. İmanlarımıza ihtirasın bulaşması kullukla yani gerçek özgürlükle mesafemizi günden güne daha da fazla açmaktadır.
Oyunun kuralını, racona göre iş bitirmeyi öğrenmeyi farz ilimden zannetmeye başladık. İstikbal dediğimiz 20, 40, 50 yıl uğruna hakiki istikbalimizi ipotek etmekteyiz. Rantın takdis edildiği, cinselliğin pespayelik sanıldığı, menfaatin her türlü değerin önüne geçtiği haz ahlakı normalleşirken giderek metrekareye düşen günah miktarı çoğalmaktadır. Artık yeni utanma biçimlerimiz var; bakımsızlık yakalanmak, uyumsuz giyinmek, yobaz ve gerici olduğumuzun düşünülmesi veya dayatılan fizik ölçülerini kaçırmak, Rasülullah'ın (SAV) yaşadığı ve önerdiği gibi sade ve mütevazi yaşamak gibi.
Hangi konjonktür veya hangi zor zamanda olursa olsun önümüzdeki en kolay yolu yürünebilir sanmaktan kurtulursak, kurtlar sofrasındaki taksimatı bozabilir, her tercihin bir vebal olduğunu hatırlayabiliriz. Hakkın ve haklının yanında dik bir duruşla sahici bir gündemi takip edebiliriz. Hem bugüne hem de yarına ne katabileceğimiz ve kaybolmamamız, hangi yolları yürümeyeceğimizi gösteren srezervleri idrak etmemizle mümkün olacaktır.
|