|
|
 |
Anlaşılmaz huzur, anlaşılır cinayetler!
Necmettin EVCİ
[email protected] |
|
Yakın zamana kadar Türk siyasetinin en temel sorunu halkın devleti değil devletin halkı biçimlendirmesi ile özetlenebilir. Aslına bakarsanız bilinen hiçbir ideolojik hüviyeti olmayan bir paradigmadan meşruiyetini almaya çalışan devlet, ne olduğu belli olmayan bir yaşam tarzını, insanlara dayatmaktan başka bir şey yapmadı. Dayatma devletle halkı sürekli çatışan kutuplara savurdu. Devleti ele geçiren imtiyazlı sınıf kendilerinde gördükleri iktidar hakkını halkla bölüşmeye yanaşmadı.
Çevrenin merkeze nüfuz etmesi her defasında tehlike addedildi, engellendi. Darbelerin ilk amacı, işte bu asalak sınıfın, ayrıcalıklarını korumaktan başkası değildi. Bakmayın siz rejimi koruma, cumhuriyeti kurtarma boş aldatmacalarına. Onlar koskocaman yalanlar olarak kaldı. Bu yüzden devlet mekanizmasını elinde tutanlar, hiçbir zaman demokrasiyi kabullenmediler. İnsanımızın demokratik bilinçlenmesini, bu yöndeki siyasi faaliyetlerini hazmedemediler. Çünkü çevrenin merkeze yaklaşması ile onların sömürü ve tahakküm alanları daralıyordu. Demokrasi her halükârda onların çıkarlarına ters işleyen bir düzendi. Bu yüzden hangi görüşte olurlarsa olsunlar tüm demokratik çıkışları, daha genel bir ifadeyle tüm farklı yaklaşımları daha doğmadan yok ettiler.
‘Yok ettiler’ dediysem bunu soyut bir ifade olarak anlamayınız. Bu memlekette İttihat ve Terakki döneminden başlayarak yakın zamanlara kadar cinayetler, katliamlar üzerine kurulu bir siyaset tarzının egemen kılınmasında bir beis görülmemiştir. 1800’lü yılların sonuna doğru Osmanlı, Manastır ve Selanik gibi İttihatçıların güçlü olduğu yerlere vali ve yüksek bürokrat bile atayamamıştır. Çünkü atanan herkes fütursuzca ve neredeyse gizlemeye bile gerek kalmadan öldürülüyordu. (Gece karanlığında cinayet işlemekten neredeyse zevk alan bu eli kanlı çeteler topluluğu, gündüz Abdulhamit’in istibdat’ından bahsediyorlardı utanmadan)
Son 30 yılda 17 bin faili meçhul cinayet olmuştur. Bunların çoğu söylemeye bile gerek yok ki, siyasi cinayetlerdir. Topal Osman’ın adamı Kayıkçı Yahya’ TKP’li Mustafa Suphi’yi öldürüp Karadeniz’in sularına gömdü. Muhalif çıkışı ile dikkat çeken Trabzon Mebusu Ali Şükrü, Ankara’da Papazın Bağı’nda, yine aynı koruma tarafından hunharca öldürüldü. Gerçi çok geçmeden O da acımasızca başkalarına kaçınılmaz kıldığı kaderin kurbanı oldu. Adnan Menderes ve Arkadaşlarının trajedisi, bütün bir ülkenin vicdanını derinden kanatan utanç dolu bir siyasi cinayet olarak tarihe geçti. Sabahattin Ali’den, Deniz Gezmiş’lere kadar sağdan soldan binlerce insanımız ne olduğu, ne düşündüğü belli olmayan bir zihniyetin şeytani emellerine kurban seçildiler. Dün İttihat ve Terakki’nin yaptıklarını her darbe ve darbelere hazırlık dönemlerinde onların uzantıları yapmaya devam etti. Onlar kimdi? Onlar yerine göre Milli Birlik komitecileri, yerine göre darbe kışkırtıcılığı yapan sözüm ona aydın milislerdi. Bu anlamda YÖN’cüler aydın milisler değildi de neydi? Bu konuları merak edenler Hasan Cemal’in ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ kitabına bir baksınlar.
Aynı cinayet şebekesi, şimdi bir koldan PKK diğer koldan Ergenekon örgütlenmeleri ile benzer kanlı oyunlarını oynamak istemiyorlar mı? Birbiri ardına ortaya çıkan suikast ve darbe planlarına bakınız. Dün de Türkan Saylan ile Umut Oran’a ait olan bir telefon konuşması belgeleri ortaya çıktı. Olay tüyler ürpertici. Resmen Baykal’ı öldürme planları yapılıyor. Neredeyse sadece düğmeye basılması kalıyor o kadar. Peki, o tezgâhın içinde kimler var? Kimler olacak şu anda CHP parti meclisine giren ve Kılıçdaroğlu’nun en yakınında yer alan isimler. Vay Baykal’ın vay Kılıçdaroğlu’nun ve vay bu CHP’nin haline.
Ne demek istiyoruz? Cinayetlerin normal bir siyasi enstrümana dönüştüğü ülke normal bir ülke değildir. Bu ülke tam bir korkular imparatorluğudur. O imparatorluğun karanlık şövalyelerinden bazıları şimdi Kılıçdaroğlu’nun yanında, yakınında. Bakalım Kılıçdaroğlu bu şövalyelerle partisinde ve Türkiye’de korku imparatorluğunu nasıl çökertecek! Biraz ürkek de olsa Baykal’ın, Sav’ın gözlerine bakarak çekingen bir efelenmeyle öyle diyordu.
Bütün bunların tabanında baştan söylediğimiz gibi, devletin halkına karşı konumlanması vardır. Sağlıklı bir devlet algısına sahip olmadığınız sürece, ruhunuzu bağlayan bu kör düğümden kurtulamazsınız. Tıpkı Cindoruk gibi. Dün partisinin Balıkesir il kongresinde yine Ergenekon’u savunup durdu. Ona göre bütün bu yapılanlar yanlışmış. Ne yönde bir işleyiş olursa doğru olacak? Bazı insanların kutsanmış ayrıcalıklarına karışılmadığı, faili meçhullerin, darbelerin sürüp gittiği ortamlar ona göre iyi Türkiye. Konuşmasından, hatta partilileri azarlamasından bu anlaşılıyordu. Dikkat ediniz en azından son yedi yıldır faili meçhul kalmadı. Evet, olaylar oluyor ama onların hemen bütün failleri bulunuyor. Sivil veya asker ayrımı yapılmaksızın kötülük yapan herkesin üzerine gidiliyor. Bu da Cindoruk gibi bazılarını, anlaşılmaz şekilde (belki de çok anlaşılır şekilde) huzursuz ediyor.
Cindoruk, vatandaşın her şeyinin devlet tarafından belirlendiği, devletin amacı için sınır tanımadığı bir zihniyeti temsil ediyor. Kılıçdaroğlu, bakalım bu çizgiye ne kadar yaklaşacak, çizgiden ne kadar uzaklaşacak. ‘Yeni CHP’ diye 68 kuşağının ruhunun canlandırılacağı ifade ediliyor. Eğer öyleyse baştan bir tıkanıklık yaşanacak, düğüm çözümsüz kalacak demektir. Onlara göre Türkiye anlaşılmaz bir huzur ve ilerleme içinde. Anlaşılır cinayetler mi özleniyor yoksa?
Bunların davaları nedir? Nasıl bir Türkiye tahayyülleri ve tasavvurları var? Yok! Bunların Türkiye’nin aklını, ruhunu, benliğini, inancını, güvenini, kardeşliğini kemirmekten, tüketmekten başka ne amaçları ne de görevleri var. Ne diyelim Allah ıslah etsin.
|
|
20 Aralık 2010 - 00:04:31 |
|
|

Dolar |
|
|
1.546
|
1.556
|
|
Euro |
|
|
2.025 |
2.040 |
|
Sterlin |
|
|
2.366 |
2.410 |
|
Altın |
|
|
68.91 |
69.24 |
|
IMKB |
|
|
65805 |
|
|