|
|
 |
İmdat! Çiller siyasete dönüyor! (2)
Kürşat BUMİN
[email protected] |
|
Tarhan Erdem'in "Çiller'in dönüşü"nü değerlendirdiği satırları çok yerindeydi doğrusu: "Sayın Cindoruk'un bir soruya verdiği cevabı okuyunca dilim tutuluyordu: 'Tansu Çiller'in adaylığı benim için yakın bir ihtimal.' (...) Ne yazayım şaşırıyorum! (...) Ekonomi, enflasyon, bankalar, olağanüstü hal başlıkları şöyle bir hatırlandığında, Çiller'in parti başkanı olarak kabul edilebilmesi için, insanın bugünlerden ne kadar uzaklarda bulunması gerekir dersiniz?"
Dünkü yazıda hatırlatmış: Çiller'in DP'nin başına geçmesi artık bir "ihtimal" olmaktan çıkmış durumda. Çiller'in başkanlık için öne sürdüğü üç koşulun da karşılandığı söyleniyor.
Hatta öyle ki, eski bakan ve DYP milletvekili Hasan Ekinci, söz konusu "ihtimal"in artık bir zaruret haline geldiğini şu veciz sözlerle ifade ediyor: "Tansu Hanım bir odak haline geldi, bu işten kaçmak kolay değil. Bu bir mecburiyet oldu artık."(!)
Ben kendi payıma, Çiller'in siyasete dönüşünün doğuracağı tek olumlu gelişmeyi -yine dünkü yazımda- şöyle değerlendirmiştim.: "Hatta, hafızalardan neredeyse silinmiş, unutulmuş olan Çiller'in siyasete dönüşü memleketin geleceği açısından yararlı da olabilir. 'Siyaset' ortada güreşmeyi gerektirdiğinden, kendisine 'Bodrum geceleri' dışında da soru yöneltecekler, siyasi anlamda hesap soracaklar çıkacaktır mutlaka."
DP'nin süren gelen sıkıntıları ve bunu Çiller ile aşmak istemesi, aslında, "geleneksel Türk sağı"nın bugün nasıl hepten "umutsuz" bir durumda olduğunu iyi anlatıyor. Bu siyasi cenah artık kesin kes "umutsuz"dur çünkü siyaset sahnesinde bugüne kadar üstlendikleri rol-işlev son bulmuştur. Bu sağ siyasi geleneğin 2002'den bu yana iktidar olan –ve bu gidişle yerinden kımıldayacak gibi görünen- AK Parti karşısında sarılacağı bir politika yoktur. Bu çerçevede -o da belki- "laik bir sağ siyaset" yolu denenebilir. Ama ne yazık ki "sağ"da bunun da artık "alıcısı" kalmamıştır.
Demek ki, yıllardır -bizde yanlış olarak- tekrarlayan "merkez sağ partiler" kalıbı AK Parti ile birlikte gününü doldurmuştur. Bugün kendisine bir varlık nedeni bulabilecek tek "sağ" politika -ve parti- "aşırı sağ"dan ibarettir. Ama -biliyorsunuz- burası da tutulmuştur... "Aşırı sağ"ın dünyada olduğu gibi Türkiye'de de hâlâ bir varlık nedeni vardır, çünkü bu siyasi oluşumlar yeni demokrasinin gelişimi ile çeşitlenen hak taleplerinden beslenmektedir. "Destekleyerek" değil, "karşı çıkarak" tabii ki... Ama sonuç olarak bunu da abartmamak gerekir, çünkü "aşırı sağ"ın gücü ve etkisi -ortaya çok büyük toplumsal depremler çıkmadıkça- tepkisel olduğu için sınırlı kalacak, giderek düşük bir çizgide kireçlenip duracaktır.
Sözün burasında "Ne yani AK Parti sağ bir parti değil mi?" itirazlarını duyar gibiyim. Bu sorunun cevabını sizin gibi ben de –ya da benim gibi siz de- biliyorsunuz. AK Parti tabii ki, genel sınıflamada -ya da "literatürde" diyelim!- "sağ" bir partidir. "Muhafazakar demokrat", ama ciddi muhafazakar ve yarı-gönüllü demokrat bir parti... Ancak AK Parti'nin oluşumu –çekinmeden bu oluşum sürecini hiç değilse Milli Selamet Partisi'nden başlatabiliriz- "Türk sağı"nda şu yepyeni sıçramayı gerçekleştirmiştir: Toplumun başta dini olmak üzere temel hassasiyetlerine sadece "araçsal" açıdan bakan, yani onları "kullanan" geleneksel sağ partilerin tasfiyesi.
Demek ki, "ideolojik" alanla sınırlı kalarak söyleyecek olursak, -ekonomi alanındaki büyüme, sağlık vs gibi hizmetlerdeki iyileşmeler bir yana- AK Parti gibi muhafazakar-demokrat-sağcı bir parti iş başındayken, bundan böyle geleneksel "merkez sağ" partilerin Türkiye siyasi hayatında varlık nedenleri kalmamıştır.
Yanlış anlaşılmasın: Tabii ki Türkiye'nin "siyasi yelpazesi" de iktidara ciddi olarak aday tek bir parti ile yetinemez. (Çünkü o takdirde bunun adı "yelpaze" olmaz!) Ama bu yönde bir gelişim -söylemeye gerek yok ama yine de- hiç kuşkusuz batı demokrasilerinde karşılaştığımız gibi hiç değilse sağ-sol olarak sınıflanmış iki büyük siyasi partinin varlığını gerektirir.
Yani sözün kısası, "siyasi yelpaze"nin "sağ"ının oluşumunda süreç tamamlanmıştır. Dolayısıyla DP ya da bir başkasının veya Çiller ya da bir başkasının iktidar olmak için yetki istemeye gideceği bir sağ seçmen topluluğu kalmamıştır artık.
Düşünebiliyor musunuz: (Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleriyle) "farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görmeye başladığımız" bir dönemde Çiller bir siyasi partinin genel başkanı ve bu "farklılıkları" değerlendiriyor!
Düşünebiliyor musunuz: BDP'nin Güneydoğu'da şirket adlarını, tabelaları, köy adlarını, mönüleri "iki dilli" yapmaya hazırlandığı bir dönemde, Çiller, bir siyasi parti genel başkanı!
Ne diyeceğini merak eden bulunur mu acaba Türkiye'de?
|
|
19 Aralık 2010 - 09:36:39 |
|
|

Dolar |
|
|
1.545
|
1.555
|
|
Euro |
|
|
2.033 |
2.048 |
|
Sterlin |
|
|
2.380 |
2.440 |
|
Altın |
|
|
68.80 |
69.13 |
|
IMKB |
|
|
63974 |
|
|