|
|
 |
Peki, o salon neden inlemedi?
Aslı AYDINTAŞBAŞ
[email protected] |
|
Farklıydı dünkü CHP kurultayı. Ankara’daki kongre merkezine yaklaştığım andan itibaren, daha önce CHP’de görmediğim kadar organize bir kurultayla karşı karşıya olduğumuz belliydi. Her zamanki itiş kakış yerine elektronik panolar; koridorlarda fosur fosur sigara içen bıyıklı adamlar yerine genç kadınlar vardı tribünlerde.
Akşam saatlerinde ise, CHP’de Önder Sav ve statükonun kalıntıları baskın bir manevrayla partinin ikinci adamı Gürsel Tekin’i liste dışı bırakmaya çalıştı. O zaman anladım, dünya yıkılsa da CHP eski reflekslerinden zor kurtulacak.
Kavganın nedeni ortada. Bu kurultay sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin değil, aynı zamanda CHP’de değişimin de başlangıcı. Değişim her zaman sancılıdır.
Yine de zamanın ruhu, CHP liderinin hazırladığı Parti Meclisi’ne yansıdı. Hiç iş yapmayan, yıllardır sadece “Laiklik de laiklik!” diye rakı-balık memleketi kurtaran (ve yüzde 20’ye talim etmeye razı) o boş adamlar yerine cıva gibi bir ekip geldi yeni yönetimde.
İş yapan, yaptığı işle parlayan insanlar... İş dünyasındaki kadınların sesi KAGİDER başkanı Gülseren Onanç, bize “endişeli modern” lafını kazandırıp Anadolu’daki mahalle baskısının resmini çizen profesör Binnaz Toprak, Türk dış politikasının en çetrefil dönemlerinde zarif manevralarla öne çıkan emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu, Diyarbakır’dan makul bir ses Sezgin Tanrıkulu ve daha niceleri.
CHP’nin tutucu, hizipçi eski adamları engellemeye çalışsa da, çizik atmak için uğraşsa da, artık barajın kapakları aralandı. Bundan sonrası gelir...
Kurultayda her şey toz pembe değil tabii. Birçok açıdan kurultay sönüktü. Coşku yoktu kürsüde. Tribünlerde zıp zıp zıplayıp “Baskılar bizi yıldıramaz” ya da “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek“ diye slogan atmaya çalışan CHP’liler, bir türlü muradına eremedi. Birkaç denemeden sonra vazgeçtiler.
Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun konuşması da, “doğru” ama “kuru”ydu. Daha çok demokrasi istedi ve iktidarın medyada, yargıda, üniversitede kurduğu “korku düzenine” yüklendi. CHP liderinin “Aydınlar hapiste”, “Telefonlar dinleniyor”, “Düşünceye pranga vurdular” söylemi, kuşkusuz yankı bulacak, Tayyip Erdoğan’ı yeniden “sivil dikta” tartışmalarının içine çekecektir.
Ama Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından cımbızla çekip, bir işaret bekleyen tribünlere atabileceğiniz tek bir slogan bile yoktu. Beş ayrı kalemden çıkmış, belli ki harmanlanırken de ürkek bir el, “Aman Recep Bey demeyelim”, “Aman partinin ekseni değişti demesinler”, “Aman irtica edebiyatı yapmayalım” diye diye konuşmayı ruhsuz bir cümleler bütünü haline getirmişti.
Bir iki yerde Erdoğan’a yüklense, salon inlerdi. Nedense yapmadı. AK Parti’ye “Bunlar yalnız şikâyet eder” dedirtmemek için temel meselelerdeki projelerinden söz etti; ancak bu sefer de diğer uca savrulmuş, rakibini hedeften çıkarmış oldu.
Ben yine de bunlara takılmıyorum; bırakalım CHP lideri söylemek istediğini sloganlarla değil, icraat ve kadrolarıyla söylesin. Kılıçdaroğlu’nun kullandığı özgürlük dili, iktidarı “baskıcı” ve “otoriter” olarak tanımlaması, Erdoğan’la ilgili bir imajın pekişmesine neden olacaktır. Bundan sonra AK Parti seçime kadar böyle olmadığını kanıtlamak için çaba harcayacaktır.
Ancak takıldığım bir yer var; o da CHP liderinin ısrarla “Kürt” lafını kullanmaması. “Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlar” söylemi, “Biz bu konuda rapor hazırlıyoruz” açıklaması, çağdaş ve demokrat bir CHP’ye yakışmıyor. Paranoyaların esaretinde yazılmış bir metin, zaten Kürt meselesinde cesur bir çıkışa zaten izin vermiyordu. Ama en asgaride “Kürt” kelimesini bile telaffuz edememek, 2010 yılında Türkiye’yi yönetmeye talip bir lidere yakışmıyor.
Türkiye’deki Kürt meselesi, “biz etnik ayrımcılığa karşıyız” lafıyla geçiştirilemeyecek kadar ileri ve kritik bir noktada. Keşke parti meclisini oluştururken gördüğümüz cesaret, burada da olsaydı.
|
|
19 Aralık 2010 - 09:10:40 |
|
|

Dolar |
|
|
1.546
|
1.556
|
|
Euro |
|
|
2.032 |
2.047 |
|
Sterlin |
|
|
2.380 |
2.440 |
|
Altın |
|
|
68.86 |
69.18 |
|
IMKB |
|
|
63974 |
|
|